Futbolumuzda akıl dışı olaylar ve sarsıntılar yaşanıyor. O sarsıntılardan en önemlisi, en yıkıcı ve tahrip edici olanı “akıl dışı” kararlar…Hemen her gelişmede akıl, bayrağını havaya kaldırıyor. Haydi buna ofsayt diyelim… Ve bir de inanılmaz ”güven kaybı” var.
Galatasaray-Antalyaspor maçında Tete’nin rakip oyuncu müdahalesiyle yere düştüğü pozisyon için Abdulkadir Bitigen “penaltı” kararı vermiyor. VAR hakemi Özgür Yankaya’nın davetiyle pozisyonu ekranda izliyor ve bu kez “penaltı” diyor. Hugh Dallas’a göre bu “küçük temas” penaltı için yeterli değil. Oyunun devam etmesi gerekiyor. Dallas bir hafta sonraki “zoom” toplantısında “Bu pozisyonun hala penaltı olduğunu düşünüyor musun?” diye soruyor. Hayır, Bitigen o kararın bir hata olduğunu kabul ediyor. VAR hakemi Yankaya da karar anında hangi ruh hali içinde olduğunu bilemediğini anlatarak hatayı kabul ediyor.
Trabzonspor-Fenerbahçe maçında yaşananlar da tüyler ürpertici dehşet
Vincenzo Montella, Milli Takımın oyun modelini açıklarken, “Almanya maçı gibi” diyordu. Macaristan karşısında böyle bir oyun izleyemedik. Tempo düşüktü, ikili mücadeleden, temaslı oyundan uzak duruyordu takım. Değişik, disiplinli ve ciddi bir oyun izliyorduk.
Macarlar da benzer biçimde kendi aralarında pas zincirleri oluşturarak, bizimkilerin baskısını bekleyerek, fırsat kollayarak planlı bir oyun sergiliyordu. Bu planın şefi Liverpoollu “lider” Szobozslai idi... Oyunun kuruluşunda, farklı yönlere akışında, duran toplarda hep o vardı. Penaltıyı gole çevirdi. Serbest vuruşlarda ve kornerde ustaca şansını denedi.
Bizim Çocuklar’ın çok başarılı oynayan bir kaptanı “Hakan Çalhanoğlu” vardı ama bir liderin öncülüğünde oynamadılar. Rollerin akıllıca paylaşıldığı, savunma ve hücumda yardımlaşmanın öne çıktığı bir oyun izledik. En az rakipleri kadar pozisyona girdiler. İsabetli şutlar çektiler. Macarların kazandığı penaltı ve gol için kimseyi eleştirmem. Bir talihsizlik, Enes’in kolunu yakaladı.
Şunu da
Boşuna koşmuşuz statlara, hiç gereği yokken tv ekranları karşısında futbolun sihirini aramışız.
Gönül verdiğimiz renkler… Ki hepsi de masum ve güzeldir.. Kirlenmiş, simsiyah ayıplarla görünmez olmuşlar.
Kazanmak için dürüstçe oynamak yetmez, polemiği, tacizi, iftirayı, korkuyu, kuşkuyu paranoyayı da katacaksınız oyuna. Tarihe geçecek suçlamalar ve aşağılamalarla rakiplerinize 7x24 çamur atacaksınız.
Sizler böyle yaptığınız için beyler… Hemen her şey yapanın yanına kar kaldığı için, futbol ezilmeye ve karalanmaya devam edecek.
Oyunun kahramanları saha içinde değil, saha dışında aranacak.
İyi niyetle, insani dürtü ile tehlike anında, saldırganlık karşısında yanınızdakileri korumak için hamle yaptığınızda kırmızı kart görüp cezalı duruma düşeceksiniz. Uzak diyardan gelip artık bizim de kardeşimiz, evladımız olan futbolcuyu travmaya uğratacaksınız.
Ayıplama, kınama, yanlışa karşı duruş gösterme gibi vicdani refleksler de kalmamış futbol dünyamızda.
Yavaş yavaş kaybolan hedeflerle oluşan dramatik tabloyu bırakıp sahadaki oyuna bakarsak… Beşinci dakikada golü yediklerinde (tıpkı Gaziantep’i izledikleri gibi) Antalyapor’un 7-8 paslık zincirini seyrediyorlar. Sonrasında sağ bek Bünyamin’in geriden gelip Beşiktaş kalesinin önünde kendini göstermesi var. Safuri’nin asistiyle Beşiktaş’ın yemeye alıştığı gollerden birini izliyoruz.
Sonrasında VAR komedisini izliyoruz. Gedson Fernandes’in Bahadır’ı formadan çekip düşürmesi… O çekiş o kadar düşürücü değil ama hakemin takdirine bırakılmış bir pozisyon. Bahadır düşüyor. VAR hakemi Hakan Ceylan protokol dışında Burak Pakkan’ı incelemeye çağırıyor. Harcanan süre 1 dk.43 sn. Karar penaltı. Buksa beyaz noktadan ikinci golü atıyor. Peki soralım şimdi: Beşiktaş-Galatasaray maçında Köhn, Cenk Tosun’u çekerek düşürürken VAR oralı olmuyordu, değil mi? Bu VAR uygulamaları hiç sevmediğim işi yaptırıyor bana. Yazık! İlk yarıda oyunun yüz kızartıcı hali istatistiklerden okunuyor. Topla daha
Bir tuhaf, bir acayip takıma dönüştü Beşiktaş. Fernando Santos’un göreve geldiği günden bu yana daha savunmacı karakter kazandığı öne sürülse de hemen her hafta değişen geri hatlarıyla sıkıntılı maçları sıkça tekrarlamaya başladı.
Selçuk İnan’ın iş başı yaptığı maçta Gaziantep FK elbette ev sahibi olmanın avantajını kullanacaktı. Beşiktaş, kendi büyüklüğünü ve kalitesini İstanbul’da unutmuş göründü. Evet, topa daha çok sahip olan konuk takımdı.. Evet, fırsat bulduğunda (3) şut atmayı da denemişlerdi. Ama geriden pasla çıkarken kaptırdıkları bir topla Gaziantep FK sağ bek Sorescu’nun ayağından golü buluverdi.
Orta alanda haftalardan beri Musrati, Fernandes ve Zaynutdinov güzellemelerini adeta ezberledik. Ama bu ustalar ev sahibi takım yirmili dakikalarda zincirleme pas gösterisi yaparken duruma hiç müdahil olmadı. Topu kazandıklarında da bir iki şık pastan sonra pozisyonu tamamlayamadan geri döndüler.
Tatsız, tuzsuz, derinliği ve rengi olmayan sıkıntılı bir oyun… Beşiktaş lig
Post traumatic stress disorder… Travma sonrası stres bozukluğu. Bilim insanlarının psikolojik sorunlar içinde sıkça karşılaştığı olaylar…
Pazar günü oynanan Beşiktaş-Galatasaray (0-1) derbisinde Halil Umut Meler’in karar ve davranışları dikkatimi çekti. Bir süre önce Ankaragücü Başkanı’nın yumruklu saldırısına uğrayıp tedavi gören, sonrasında dinlenen ve hakemliğe devam kararı alan Halil Umut Meler’in bir derbiyi yönetirken nasıl bir performans ortaya koyduğunu merak ediyordum. Maç oynandı, kararlar, kartlar konuşuldu… Verilmeyen penaltı pozisyonları tartışıldı. VAR ile diyalogları göz önüne alındı.Şunu söylemeliyim: Meler maalesef başarısız bir maç çıkardı.
Sadece benim değil, FİFA kokartlı hakem hocalarının da duyarlılıkla gözlemlediği Halil Umut Meler, yaşadığı olaydan sonra adeta tarz değiştirmişti..
Meler, iki penaltıyı vermedi. Yardımcı hakemi yanına çağırarak konuşması yadırgandı. Eski bir hakemin çok bilinen agresif davranışlarını sergiler gibiydi. Köhn’ün Cenk Tosun’u düşürmesini
Futbolumuzda beklenmeyen kazalar sıkça görülmeye başlandı. Türkiye Kupası’nda Fenerbahçe ve Galatasaray’ın peş peşe kazalarla çeyrek final maçlarından evlerine boynu bükük dönmelerinden sonra dün de Beşiktaş benzer kazalardan payını daha ikinci dakika dolmadan aldı..
Galatasaray’ın kazandığı ilk kornerde kale ağzında oluşan kalabalık, gol için beklenen kaosu yaratmaya yetti. Beşiktaş’ın yeni transferi Al Musrati, telaşlı bir kafa vuruşuyla topu kendi kalesine atıverdi.
Elbette şok yaratan bir sonuç. Ancak Beşiktaş, bu şoku profesyonel bir olgunluk ve sükunetle atlatabilmeliydi. Hayır, yapamadılar. Takımda Rashica dışında hemen hepsi edilgen bir oyun oynadılar. Kendi hamleleri ve kendi oyun anlayışları yerine Galatasaray’ın yarattığı pozisyonlar ve sergilediği oyuna karşı yetersiz tepkilerle ayakta kalmaya çalıştılar. Oyunun başından sonuna kadar arkadaşlarından ayrı bir anlayışla emeğini, hızını ve klasını gösteren oyuncu Rashica oldu. Sağ kanattan en az 5 gol pozisyonu oluşturdu. Ne Semih, ne de Cenk Tosun Rashica’nın kale ağzına attığı sert
Haydi, olaya mitolojiden başlayalım… Köşemize konuk ettiğimiz Adalet Tanrıçası Temis, Tanrılar Tanrısı Zeus’un kızıdır. Sessiz ve dikkatli gözlemlerle insan oğullarının ve Olimpos’taki tanrıların ilişkilerini izler. Sonradan Roma mitolojisinde de yerini alan öyküye göre asıl sorumluluk ve güç alanı “justitia”, “adalet”tir. Temis adaletsizlikler karşısındaki tavrını o kadar kolay açıklamaz. Öfkelenmez, sesini yükseltmez. Ceza ve uygulamalar kız kardeşi Nemesis’in işidir.
İlk çağdan kalan heykellerinde gözleri açıktır Temis’in. Sonradan yapılan resim ve heykellerinde eline terazi (denge ve adalet) verilmiş. Gözleri de (herkese eşit davranmak, yakınlarını bile görmemek üzere) bağlanmıştır. Bir de keskin kılıç vardır (Kesin karar, son söz için)...
Temis, heykellerinde iki farklı görünüşü ile adaleti temsil eder. Terazi vazgeçilmez malzemedir. Göz bağları ise serbest bırakılmıştır. Bazen bağlı, bazen açık. Nasıl gerekiyorsa öyle!
Biliyorum, şu küçük köşede