Yazıya 3-3’lük beraberlikle başlıyorum... İki takımın da birbirini dağıttığı birer devrelik müthiş bir maç izledik. Emekleriyle, hünerleriyle hataları ve beceriksizlikleriyle dolu dolu bir maçtı bu...
Hele atılan goller, pozisyonlar ve fauller... Futbolun zevki, heyecanı, stresi hep iç-içeydi.
Teknik direktörler de katkıda bulundu gösteriye...
Şenol Güneş, Q7’yi kulübede bekletirken oyuna Lens’le başladı. Orta alanda Ljajic’in yokluğuna Kagawa’yla alternatif oluşturmuştu. Galiba iyi de etmişti. Japon futbolcu oyunun akışına ve kurgusuna çok ince tınılı dokunuşlar yaptı. O dokunuşların skora da yansıdığını gördük. İlk golde örneğin, Kagawa’nın serbest vuruşunda Vida topla buluşup Gökhan’a asist yaptı. Özellikle ilk yarıda Atiba ve Kagawa oyunun akışında hem kontrol, hem de ofansif katkı yaptılar. Bu maçta yıldızı parlayan iki Beşiktaşlı vardı. Gökhan Gönül ve Burak Yılmaz. Gökhan ilk golü attı, ama sevinmedi. Eski takımı Fenerbahçe’ye karşı saygı suskunluğu... Bir de penaltı kazandırdı takımına. Burak Yılmaz önce Gökhan’ı terse yatırdı, sonra vuruşunu yaptı, gol. Ardından bir Burak golü daha!.
İlk yarıyı 3-0’la kapatınca Beşiktaş, Fenerbahçe’nin farktan hezimete dönüşeceğini
Sabri Çelik başkanlığındaki Merkez Hakem Kurulu, tartışmalı hakem kararlarının gündeme oturduğu bir haftayı geride bırakarak göreve başladı.
Kuşkusuz sıkıntılı, zor bir süreç... Türk hakemleri formsuz, güvensiz, baskı altında. VAR sistemi ile egoları arasına sıkışmış durumdalar. Dahası, çok yorgunlar. Haftalardır peş peşe görev alıyorlar, maç yönetiyorlar. Görev almadan boş geçirdikleri bir hafta hemen hemen yok gibi. Daha da dramatik olanı, aynı hakemin bir ilde düdüğüyle sahada görev yaparken, ertesi gün bir başka maçın VAR hakemliğini üstlenmesi... VAR hakemlerinin saha içinde düdük çalanlardan seçilmesiyle en büyük arızayı çıkaran sistem, tüm bunların üzerine bir de “personel yetersizliği” nedeniyle sık sık tartışma konusu oluyor.
MHK’nın Süper Lig’de görevlendirdiği hakem sayısı 24. VAR sisteminin ilk yılında bu sayının yetmeyeceği hesaplanmamış. MHK’nın en büyük hedefi, önümüzdeki sezonda hakem sayısını en az 30’a yükseltmek.
En merak edilen soru: Beşiktaş-Fenerbahçe derbisinin hakemi kim olacak?
Bu soruya yanıt vermek zor. Yusuf Namoğlu başkanlığındaki “müstafi” MHK, 22. haftanın hakemlerini atayarak son görevini yaptı. Bu atamada derbiye aday hakemlerin tümüne görev
Sabır ve ısrarla çalışmanın, tüm oyuncuları aynı felsefeye ortak etmenin, topla buluştuklarında zincirleme pas yapmanın en iyi örneklerini veren takım, kuşkusuz Medipol Başakşehir. Lig lideri, zirvede boşuna bulunmadığını dün de Antalyaspor karşısında oynadığı oyunla gösterdi.
Abdullah Avcı, Demba Ba ve Adebayor’u yanında oturturken, en önde Robinho’yu oyuna sürerek etkili ve yaratıcı bir futbol sergilemeyi tercih etmişti.
Mahmut, savunmada stoper nöbetine geçmişti. Oyunun merkezinde Emre ve İrfan Can görev almıştı. Sonra da Visca, Mossoro, Arda hem baskılı hem de üretici bir üçlü oluşturdular. En öndeki Robinho ise gol atmaya değil, topu rakip yarı alanda tutmaya görevlendirilmişti sanki.
İlk yarıda ilginç olaylara tanık olduk. En önemlisi, M.Başakşehir’in baskılı oyununa karşı Antalyaspor’un zaman zaman dokuz kişiyle kendi yarı alanına kapanıp sinmesiydi. Oradan dönecek tropları Mevlüt ya da Amilton’la rakip kaleye sürmenin hesabını yaptılar. Bunlardan biri de heyecan yarattı. M.Başakşehir’in yeni transferi solbek Rus Kudryashov, Amilton’un atağında ayağı kayıp sendeleyince kaza neredeyse bir gole mal olacaktı. Amilton dışarı atınca rahatladılar.
Neredeyse 15 yıl oluyor. Süper Lig’in en tecrübeli, en kıdemli oyuncularından biri Malatyasporlu Adem Büyük… Arkadan Beşiktaşlı Lens’in sol ayağına, tam da aşil tendonuna yakın yerden tabanı basıyor… Cüneyt Çakır oyunu durduruyor. Cebinden sarı kartını çıkarıyor ve faul atışı için topun yerini gösteriyor. Sonra duralıyor Çakır. Mikrofon kulaklık muhabbetiyle VAR devreye giriyor.
VAR’ın, Cüneyt Çakır gibi dünya çapında “world class ” bir hakemin kararını yeniden gözden geçirmesini önermesi, pek rastladığımız bir şey değil… O önerinin anlamı VAR protokoluna göre KIRMIZI kart uyarısı. Çakır, ekrana koşuyor. Uzunca bir süre inceliyor pozisyonu. Sonra da kararını düzeltiyor: Evet, kırmızı! Sabri Çelik başkanlığındaki yeni MHK’nın etkisi böyle olsa gerek.
Adem Büyük ve tüm meslektaşlarına bir uyarı: VAR sistemi varken, faullü fena hareketleri, şiddetli, kural dışı hamleleri kaş-göz arasında yediremezsiniz. Hamle zaten sportmence değil. Bir de “ben bir şey yapmadım” ifadesiyle iki kolunu masumane (!) havaya kaldırmak da pek etik değil. Tecrübeli Adem’in özeleştirisini yaparak ders çıkarması gerekiyor. (Bu arada Teknik Direktör Erol Bulut’un Adem’i soyunma odasına gönderirken
Senaryo okundu, ezberlendi, kamuoyundan destek gördü ve yeni maceranın çekimleri başladı. Milli Takım’ın teknik direktörle birlikte yepyeni bir döneme girişine hazır olalım. Kamuoyunda seslendirilen düşünceler, akla uygun beklentiler ve gözle görülür, elle tutulur hamleler belki de ilk kez bir uzlaşmayla, görüş birliğiyle birbirine bağlandı. Sağlam bir konsensüs oluştu.
Mircea Lucescu ile yollar geç de olsa ayrıldı. Mart ayındaki iki maç “vekil” Teknik Direktör Tayfur Havutçu’ya bırakıldı, Şenol Güneş-Beşiktaş beraberliğinin sonu kesinleşti.
Yeni Milli Takım Teknik Direktörü olarak herkes Şenol Güneş’in adı etrafında birleşti.
Önemli bir gelişme.
Unutmayalım... Bugüne kadar Türk Milli Takımı’na uluslararası organizasyonlardaki en yüksek yeri Şenol Güneş sağlamıştır: 2002 Dünya Kupası üçüncülüğü... Bazı dostlar ve meslektaşlar, Güneş ve ekibinin finali ve şampiyonluğu kaçırdığını söyleseler, başarının tek Avrupa takımıyla oynanmadan tesadüfen, rastlantıyla sağlandığını da iddia etseler gerçek değişmez. Tabelada 2002 Dünya Kupası üçüncülüğü yazıyor.
O turnuvadan sonra Milli Takım’ın yenilenme sürecinde arızalar oluştu. Güneş, yıllardan beri adeta bir statü elde etmiş
Bu maç sadece yarışın değil, aynı zamanda barışın da maçı. Giden gelen trafiğinde başı dönen Beşiktaş taraftarları, biliyorsunuz, yıllar sonra yeniden takıma dönen Burak Yılmaz’a bir yerden “takılmışlar”, olumsuz ve protest bir tavır takınmışlardı. Kimseye yararı olmayan, pek de sağlıklı sayılamayacak bu tavıra Burak Yılmaz, golleriyle yanıt verdi dün. Beşiktaş taraftarlarına gönlünden ve ayağından (!) derlediği gol çiçekleri sundu.
Burak Yılmaz’ı alkışla kutlarken, iki takımın oyuncularına ve hocalarına da haksızlık etmeyelim.
Beşiktaş, oyunu paylaşarak ve paslaşarak oynadı. Hem alanı, hem sorumluluğu, hem de topu paylaşarak, hep birlikte takım oyunu oynayarak futbola keyif kattılar. Akışkan ve çabuk oyunda Gökhan, Adriano, Vida, Atiba, Lens, Ljajic ve Burak, bireysel becerilerini ve yaratıcılıklarını da sergilediler. Dorukhan ve Güven de oyuna özenli ve disiplinli gayretleriyle katıldılar.
Aylardan beri bir türlü “gerçek santrfor” mayasını tutturamayan Beşiktaş, nihayet dün doğru oyununu Burak Yılmaz ile buluşturunca maçın efendisi oldu. İki Burak Yılmaz golü de tam da beklendiği gibi “usta” işiydi.
Konuk takıma gelince… Bursaspor transfer tahtası kapalı bir takım,
Yılmaz Vural... Türk futbolunun en çilekeş, en renkli, en fenomen antrenörü.
Otuz üç yıllık kariyeri var. O kariyere 28 kulüp, 36 takım sığdırmış.
Çalıştırdığı bütün kulüplere el üstünde, omuzlarda gelmiş, yoluna adeta kırmızı halılar döşenmiş.
Ülkenin en çok takım çalıştıran hocası, doğal olarak en çok da görevine son verilen hocası oluyor.
Peki niye?
Burası Türkiye!
Yılmaz Vural, 2,5 ay önce Başkan Murat Sancak’ın ricasıyla geldiği Adana Demirspor’dan, hafta sonunda 3-2 kazandıkları Gazişehir Gaziantep maçından hemen sonra ayrılmak zorunda kaldı. Söylemeye dilim varmıyor ama, resmen kovuldu!
Giriş kapısı kapalı. Ama çıkış kapısı hala açık. O nedenle Beşiktaş’ın “sınırsız gönderme” operasyonunda Adriano’nun da Quaresma’nın da kayıtları kapanmış değil. Gelenlere bakarsanız… En heyecan verici olanı Shinji Kagawa. Bizim Nuri Şahin’in Dortmund’dan “tertibi”… Bir de Burak Yılmaz’ın uzun yolculuktan geri dönüşü… Arada Mirin de var ama heyecan yok. Böyle bir gel-git ortamında Beşiktaş’ın hedef duygusundan söz etmek o kadar kolay değil. Birincisi takım dağılmış durumda. İkincisi takımı yenilemek de aceleye gelmez.
Antalya’daki maçın belirleyici yanlarından biri de ev sahibi takımın dört maçta sadece iki beraberlik alması, iki kez yenilmesi. Beşiktaş’ın da beş maçta tek galibiyetle sınırlı kötü bir grafiği var.
Böyle bir durumda maçtan bekledikleriniz fazla olamaz. Ama futbol garip bir oyun… Kısır bir skor beklerken, sadece ilk yarıda 3 gol izledik. Üç Beşiktaş golü. Üçü de ayrı öykülerle anlatılacak goller.
O goller nasıl atıldı? Öncelikle Beşiktaş yüksek tempoyla başladı maça. Kenar adamları Gökhan-Lens, Adriano, Caner çok etkiliydiler. Genç Güven, Şenol Hoca’nın güvenini karşılıksız bırakmadı. Adem Ljajic de parlak bir performans ortaya koydu. Hem skoru “başrolde”