Bir ömre sığdırılabilecekten çok fazlasını yapmışsa bir insan, dillere dolanacak şarkılar yazmışsa, unutulmaz filmlere müziğiyle can vermişse, 40’ından sonra piyano, çello çalmaya başlayacak kadar inançla sevdiği bir mesleği olmuş, çok sevmiş, çok sevilmişse, hayatı en güzel bestesi gibi yaşamışsa, bir noktada “Üstü kalsın” der mi Cemal Süreya gibi? Milliyet’teki röportajında bunu sormuştu Songül Hatısaru Attila Özdemiroğlu’na.
Cevap tam da hayatı böyle tutkuyla yaşamış bir adamdan beklenecek gibiydi: “Hayır, üstü kalmasın. Yararlı birçok şey yaptığımı düşünüyorum. Ama yapacak daha çok şeyim var. Hâlâ bir sürü merakım var. İnsan bunu sürdürmek istiyor. Son eşim Hepgül Özdemiroğlu’ndan olan ikiz kızlarım henüz 19 yaşındalar. Daha onları büyütmek istiyorum. Film müziklerim çok isteniyor, arıyorlar, ‘Teyzem’in, ‘Muhsin Bey’in’ müziklerini nasıl buluruz diye soruyorlar. Film müziklerimden 5-6 albüm yapmak istiyorum.”
Bu cevap aynı zamanda “İnsan nasıl bir ömre nasıl bu kadar çok eser sığdırır?”ın da yanıtıydı... İsteyerek, azmederek, çalışarak, vazgeçmeyerek...
Çok erken çıkmıştı yola, Attila Özdemiroğlu. 5 Ocak 1943’te Ankara’da müziğe meraklı bir ailenin oğlu olarak dünyaya gelmişti. Annesiyle babası o 1,5 yaşındayken ayrılmış, öz annesini 13’ünde tanısa da onu büyüten üvey annesiyle de sevgiden yana eksiği olmamıştı.
Babasının öğretmenlik yaptığı Yüksek Teknik Okulu’nun yanındaki İnönü Enstitüsü’ne açılan enstrüman atölyesinden armağan mandolinle başladı müziğe. Altı yaşındaydı henüz. Ardından keman geldi... Ve Ankara Atatürk Lisesi’nde öğrenciyken bitmez bir iştahla öğrenmeyi sürdürdüğü diğer enstrümanlar...
Lise sondayken Gürer Aykal. Berkant ve Yurdaer Doğulu ile birlikte rock çaldıkları bir grupları vardı. Bir enstrümanla sınırlanamayan hevesi türlere de sığmıyordu. 1962’de Erol Pekcan, Süheyl Denizci, Nejat Cendeli ve Selçuk Sun ile birlikte Ankara Radyosu’nda caz programı yapmaya başladılar.
Ardından cazı bıraktı, 1966’da İstanbul’a gelip Durul Gence orkestrasına katıldı. Türkçe sözlü müziğin ‘aranjman’ dönemi... Tutmuş yabancı şarkılara söz yazılıyor. Orijinal beste söyleme adeti yok. 1970’te Şanar Yurdatapan ile Attila Özdemiroğlu gözlerini karartıp Türkiye’nin ilk müzik prodüksiyon firması ŞAT Yapım’ı kurdular. İki kişilik bir ‘hit fabrikası’ gibiydiler. “Delisin”ler (Cici Kızlar), “Arkadaş”lar (Melike Demirağ), “Dünya Dönüyor”lar (Nilüfer), “Olmaz Olsun”lar (Sezen Aksu), “Senden Başka”lar, “Olmaz Böyle Şey”ler (Yeliz) hep bu ikilinin imzasını taşıyordu.
Adıyla özdeşleşecek bir başka alana daha el atmıştı bu sırada; sinemaya. Zaten tutku halinde sevdiği sinemanın tekniğiyle ilgili kitaplar okuyor, konuya dair bir yönetmen gibi bilgileniyordu, üzerine birbirinden önemli filmlerin müziklerine attığı imza eklendi: “Şalvar Davası”, “Adı Vasfiye”, “Dul Bir Kadın”, “Muhsin Bey”, “Kurbağalar”, “Fahriye Abla”, “Züğürt Ağa”, “Teyzem”, “Anayurt Oteli”, “Gece Yolculuğu”, “Ağır Roman” filmin o insanı kalbinden yaralayan şarkısı “Bir Vurgun Bu Sevda”. Defalarca ödül aldı film müzikleriyle.
Kendisi “12 ömürlük iş yaptım” diyordu, fazlası var eksiği yok, sadece isimlerini alt alta yazsan bir sayfaya sığamayacak kadar eser verdi. En ünlüsü “Yedi Kocalı Hürmüz” olan müzikaller besteledi. Bu kadar çok çalışan bir adamın aşka vakti kalmamış mıdır dersiniz? Büyük yanılgı olur, aşk hiç eksik olmadı hayatından, müziği nasıl yapıyorsa aşkı da öyle yaşadı. İçinden geldiği gibi. 17 yaşındayken Berkant’ın tanıştırdığı Ayla Pelit ile flört etmeye başladı. 20’sinde evlendi, 11 yıllık evlilikten Yaprak ve Sarp Özdemiroğlu dünyaya geldi. İlk evliliği sürerken Füsun Önal’a aşık oldu, 1975’te onunla oturdu nikah masasına. Yine bir aşk oldu, bu evliliği bitirip yenisini başlatan; bu kez Şanar Yurdatapan’ın kız kardeşi Lale (Mansur) ile. 1980’de yeniden bekardı. Ve dediğine gore Aysel Gürel istemediği için nikahla sonuçlanmayan en uzun beraberliklerinden biri başladı: 15 yıl birlikte yaşadığı Müjde Ar ile, bir diğer tutkusu olan pilotluk nedeniyle habire uçuşta olduğundan zayıflayan ilişkileri dostça bitti.
1995’te bir kez daha nikâh masasında gördük Attila Özdemiroğlu’nu. Hepgül Özdemiroğlu ile 17 yıl süren evliliğinden de de ikiz kızları Lidya ve Lara dünyaya geldi.
“Bütün ilişkilerimde biri bitmeden biri başladı. Duygu bitiyor, evlilik bitmiyor. Sonra bir başkasıyla ilişki başlıyor” diye özetlediği aşk hayatından geriye ne kadar sağlam dostluklar kaldığını 2014’te kanser teşhisi konduğunda anladı. Sevdiği kadınların hepsi yanındaydı.
Hastalık da durduramadı 73 yaşında kanı deli akan Özdemiroğlu’nu. ŞAT Yapım’ın 35. yılında eski dostu Şanar Yurdatapan ile tekrar bir araya gelip ŞAT2’yi kurdular. İnternet üzerinden her ay bir beste yayınlayacakları ‘Topluma Adanmış Şarkılar ‘(TAŞ) projesini hayata geçirdiler. Telif hakkı olmayan şarklardı bunlar, tam da parayla pulla işi olmamış, en çok hit ürettiği dönemde bile ‘zengin’ olmamış, çocuklarına bıraktığı mirasın onları yaşama karşı donanımlı, erdemli insanlar olarak yetiştirmek olduğunu söyleyen bir insana yakışacak gibi, ‘armağan’ şarkılar.