Gerçekten tuhaf bir şey oldu, şu jet hızıyla “normalleşme” süreciyle birlikte ben ve yakınımda olukları için takip edebildiğim birkaç arkadaşım daha da anormalleştik. Havalar ısındıkça, kapılar açıldıkça, insanlar sokaklara saçıldıkça biz kapanıyoruz.
Karantina sırasında her sokağa çıkan sosyal medyada “Bu yasak bir bana mı?” diye yazdıkça kızıyordum, “herhalde insanlar da aptal değil, mecbur oldukları için çıkıyorlar ve birbirlerinin üstüne üstüne yürümediklerine göre sorun yok” diye, şimdi maalesef hak veriyorum. Çünkü adeta biz durumu hiç anlamamış gibiyiz. “Yasaklar kalktı” ya, artık birbirimizin üstüne de yürüyoruz, tepe tepeye de oturuyoruz. Geçen gün kendimi Taksim meydanında kız arkadaşıyla su püskürterek şakalaşan bir delikanlının saçtığı zerrelerden kaçarken buldum.
Sadece parklar bahçeler, sahil boyları değil, kafeler, restoranlar da cıvıl cıvıl. Olsun tabii, kimsenin iş yapmasında da eğlenmesinde de gözümüz yok, ben de hiç mutlu değilim her zaman gittiğim, sevdiğim yerlerin kepenk kapatmasından. İstiyorum ki daha fazla zarar görmeden bir an önce açılsınlar. Ancak hani artık hiçbir şey aynı olmayacaktı? Bahsi geçen sosyal mesafeye ne oldu? Adeta ayrı geçen günleri telafi etmek için safları sıklaştırmış gibiyiz. Masaların arasında metre falan yok, bitişik nizam gene. İş yerlerinde insanlar tek kullanımlık çatal bıçak, bardak kullanırken kafelerde böyle bir ihtiyaç da mevcut değil anladığım. Maske deseniz, en son göstermelik olarak çenelere inmişti, soran olursa var mı, “var amirim, işte burada”, şimdi o bile yok. Gördüğüm kadarıyla bir tek servis elemanları takıyor, herhalde haftaya o da tedavülden kalkar.
Birileri gıcıklık olsun diye bizi evlere kapatmıştı, şimdi cezamızı çektik, bitti gibi geliyor olabilir mi? Bunca insanın (Dünya genelinde 400 binin üstünde) hayatına mal olmuş, öldürücülüğünün yüksek olduğu defalarca kanıtlanmış bir virüsü hafife alıyor olamayız herhalde. Bu konu açıldığında bir karşı atak olarak gelen “İnsanlar çok sıkıldı tabii” anlayış dolu cümlesine sonuna kadar katılıyorum. Alın benden de o kadar. Sıkıldım, sıkıldınız, sıkıldılar, bunda hemfikiriz. Ancak biraz sıkılmak sağlığımızdan daha önemli değildir herhalde.
Sağlık Bakanlığı her gün 800 ila 1000 kişiye Kovid-19 tanısı konduğunu açıklıyor. Sadece ben sık sık yeni hastalanan eş dost haberleri alıyorum. Dikkat etmez, kendimizi ve çevremizi korumaya devam etmezsek bu hasretle sarıldığımız yaz mevsimi kısa sürebilir diye korkuyorum. Ondan sonra yine “İlla yasak mı gerek tedbir almamız için?” diye sormaya başlarız birbirimize. “Biz ne yaptığını bilen, aklı baliğ, yetişkin bireyler değil miyiz? Kendimizi koruyamaz mıyız?”
Bilmem, öyle miyiz? Bana daha ziyade son teneffüs zili çalınca bir kapıya beş yüz kişi yığılan, birbirini ezerek bahçeye çıkmaya çalışan çocuklarmışız gibi görünüyor şu an. Dışarıda bizi neyin beklediğiyle ilgilenmiyoruz. Gözümüzün görmediği tehlike değil sanki.
Ya da başka bir şey var, ben bilmiyorum. Umarım öyledir. Haziran ayı itibarıyla yurdu terk etmesi ya da sadece 65 yaş üstü vatandaşlara yönelmesi gerektiği Kovid-19’a bildirilmiş miydi?