Asu Maro

Asu Maro

amaro@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Buna kimsenin itirazı olur mu bilmiyorum, bu dünyada kadına karşı şiddeti protesto etmeye birilerinin hakkı varsa, onların başlarında bizim ülkenin kadınları gelir diye düşünüyorum. Bu herhalde herkesin kabul ettiği bir gerçek olsa gerek ki bu ülkede kadınlar öldürülüyor. Üstelik yıldan yıla artan şekilde. Rakamlar ürkütücü. Ben demiyorum, Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu söylüyor; 2017’de 409, 2018’de 440, 2019’un ilk 11 ayında en az 430 kadın cinayete kurban gitmiş durumda.

Taciz, tecavüz, şiddet, hele hele aile içi şiddet vakaları almış yürümüş durumda.

Son dönemlerde kadın örgütlerinin çabaları ve sosyal medyanın etkisiyle konu daha çok gündeme gelir oldu. Artık hepimiz isim isim biliyoruz; hangi şehirde hangi kadın şiddet gördüğü kocası, ayrılmak istediği sevgilisi ya da tanıdığı tanımadığı hangi erkek tarafından katledildi. Yüzlerini, gözlerini, gülümsemelerini biliyoruz. Davalarının bekçisi olan hemcinslerinin ellerindeki pankartlardan, yakalarındaki fotoğraflardan biliyoruz.
Şule Çet davasında çıkan müebbet hapis kararında bunun payının olmadığını kim söyleyebilir?

Kaç kere polise sığınıp evlerine gönderildiklerini de biliyoruz öte yandan. Şikâyetçi oldukları adamların nasıl ifadelerinin alınıp delil yetersizliğinden serbest bırakıldığını, uygulanmayan - uygulanamayan “uzaklaştırma” kararlarını, gizli kapaklı değil, tehditler savura savura gelen cinayetleri de biliyoruz. Daha 10 gün olmadı 23 kez suç duyurusunda bulunduğu eski kocası tarafından öldürülen Ayşe Tuğba Arslan’ı toprağa vereli. 10 gün daha geri gidin, Güleda Cankel’i göreceksiniz, 17 saat hastanesinden karakoluna nereye kaçacağını bilemediği adamın elinden kurtulamayan.

Bunları yakın tarihli oldukları için söyledim, kaç vakada karşımıza çıkıyor hep aynı sıralama. Tehdit, şikâyet, cinayet. Sonra da kendisini aklamak için bin türlü dolap çeviren, kurbana çamur atan katiller, onlarda bir “iyilik” hali gören mahkeme kararları.

Hal böyleyken, kadınlar en haklı taleplerini dile getirmek için sokağa çıkmasın mı?

Yaşamak istiyorlar. Bunun için de Şilili kadınların başlattığı ve oradan dalga dalga dünyaya yayılan Las Tesis eylemine İstanbul’dan katılıyorlar. Dünyanın her yerinde İspanyolcadan kendi dillerine çevirdikleri aynı sözler ve benzer bir koreografiyle dans ediyor kadınlar.

Dün de Beyrut sokaklarındaydılar mesela. Erkek şiddetine karşı dansla karşı duruyorlar. Gözlerine taktıkları siyah bantla söylüyorlar söyleyeceklerini. “Yalnız yürümeyeceksin” diyorlar birbirlerine, dünyanın dört bir yanından birbirlerine el uzatıyorlar. Ve İstanbul’da polis müdahalesine uğruyor, gözaltına alınıyorlar.

Kabul etmesi neden bu kadar zor bilmiyorum ama kadın cinayetleri hayati bir mesele. Rakamlar ortada. Bu tablonun adını koymak bizi “ele güne” karşı kötü duruma düşürmez, kadınları yaşatmak için bir adım atmış oluruz aksine. Bunun için, birçok başka etkenin yanı sıra, polisin hedefinde de dans eden kadınların değil, tehdit savuran katillerin olması gerekiyor. Biri yaşamın peşinde, diğeri ölümün. Seçim yapmak o kadar da zor olmamalı.