Son günlerde peş peşe yaşanan aile intiharları vicdan terazimizin son kalan dengesini de şaşırtmış görünüyor. Ortada insanların hayata devam etmeğe değecek hiçbir umut ışığı görmemesi gibi vahim bir durum var, biz bunun üzerinden akıl vermelere, çıkarımlarda bulunmalara, hatta espri üretmelere kalkıyoruz ki hele bu sonuncusuna hakikaten akıl sır erdiremiyorum. Ne bitmez tükenmez, gem vurulamaz, engellenemez, engin bir mizah duygunuz varmış meğer keşke daha faydalı üretimlerde kullansanız.
Akıl verme ve çıkarımda bulunma kısmı ise sadece sosyal medya ile birlikte yerleştiğimiz “seyirci” pozisyonunun kendimizi oturduğumuz yerden önemli - anlamlı hissetme işlevini yerine getiriyor ve maalesef bir sonraki umutsuzluğa kapılacak kişiye hiçbir faydası yok. İşsizlikle mücadele eden, kirasını ödeyemeyen, elektriği, suyu borcu yüzünden kesilen insana “Kardeşim, olsa olsa intihar edersen biz senin sesini duyarız, seni anlarız, senin için üzülürüz, gazete manşetlerinden özür bile dileriz” demiş oluyoruz. Üzgünüm ama istemesek de ona en çıkar yolun bu olduğu mesajını veriyoruz.
Hâlbuki Antalya’da kendisiyle birlikte karısının ve dünyadan habersiz iki küçük çocuğunun hayatına son verme hakkını kendisinde gören babaya “katil” dediği için üzerine çullanılan Haluk Levent, kendi kurduğu Ahbap grubuyla memleketin dört bir yanındaki hastalara, yoksullara, yalnızlara yetişiyor, onlara umut oluyor, hayatta tutmaya çalışıyor ve bu ölümler üzerine sosyal medyada kurduğumuz yüzlerce cümleden çok daha anlamlı ve önemli. Ayrıca Levent’in şu dediği de doğru: Ailesini öldürdükten sonra kendisi kazara hayatta kalsaydı şu an o baba hakkında bambaşka şeyler konuşuyor olacaktık.
Neyse, konu başka. Herkese Haluk Levent gibi siz de zor durumdaki insanların yardımına koşun demeye çalışmıyorum. Herkesin gücü yettiği yere kadar. Ama eğer zor zamanlar geçiriyorsak, insanlar çaresizlikten kırılıyorsa buradan ancak dayanışmayla çıkabiliriz. Daha da saflaşarak, bölünerek, birbirimize düşman olarak değil.
Üstelik yine parmağımızdan başka uzvumuzu yormadan bile yapabileceklerimiz var. Yazarken konuşurken vicdanlı olmayı deneyebiliriz. Sosyal medya bir gayya kuyusu. Oraya yazdığı bir şeyden fayda beklemek için insanın bütün umut kapılarının yüzüne kapanmış olması gerekir. Muhtemelen sizin ona bilgiçlik taslamanız son ihtiyacı olan şeydir. Mesela tam da bütün Türkiye’nin intiharları konuştuğu sırada gördüğüm bir tweet’te Silivri’de yaşayan, 42 yaşında, spor akademisi mezunu bir adam acil iş aradığını yazıyordu. Hocalık dışında bir iş, çünkü dizinden geçirdiği ameliyat nedeniyle sporla ilgili bir iş yapamıyormuş. “Herhangi bir iş” demiş, çok acil demiş, üniversite mezunu olduğu için tercih etmeyeceği düşünülecek herhangi bir iş.
Size altına yazılan yorumları anlatamam, bir değil iki değil, akıl verenler, alay edenler, tabii ki kendince siyaset yapanlar. Koşa koşa iş bulsunlar demiyorum da bari sussunlar, belli ki ortada zor bir durum var, hiç mi çaresiz kalmadınız hayatta?
Aynı kişiler intihar eden aileye kan ağlıyor ama. “Özür dileriz kardeşim”ler havada uçuşuyor. Bu nasıl bir ikiyüzlülüktür, illa intihar etmek gerekmemeli insanların size anlaması, ciddiye alması için.