Bizi elden geldiğince evlere kapatan koronavirüs günlerinin üzerimde yarattığı iyimserlik ve sevgi dolu bakış yerini yavaş yavaş gerçeklere bırakmaya başladı. Hani diyordum ki insanlık olarak aynı dertten mustarip olmanın yarattığı ortaklık duygusunu unutmayalım, bu berbat günler geçtikten sonra da hatırlayalım.
Fakat evde dura dura sinirleri gerilen, canları sıkılan, deşarj olacak yer bulamayan insanlar içlerindeki bencilliği, kötülüğü dışarı salmaya başladı bu sefer. Onlar da maalesef sokağa çıkma yasağına falan takılmadan özgürce dolaşabiliyor.
Ayrımcılık, bulduğu ilk çatlaktan sızmayı başarıyor. Atıyorum, Ermeni Vakıflar Birliği Milli Dayanışma Kampanyası’na 500 bin lira bağışta bulunmuş. Ne güzel değil mi? Adam altına yazıyor, “Allah gavur parasına muhtaç etmesin”. Bir-iki tane değiller, yoksa ciddiye almazsın, en olumlusu “Ermenileri hiç sevmem ama…” ile övgülerini dile getiriyor.
Çok minnettar olduğumuz, her akşam alkışlarımızla taçlandırdığımız sağlık çalışanlarına karşı bile bir “Benden bir uzak dursun yalnız” tavrı baş gösterdi. Bakınız, Edirne’de bir hastanenin acil servisinde görevli sağlık çalışanının yurtdışında yaşayan tanıdığının boş evinde kalırken başına gelenler. Bir insan her gün kendi canını tehlikeye atarak hastaneye gidip geliyor, hastalara bakıyor, ailesini korumak için akşamları boş bir evde tek başına kalıyor ve o apartmanda yaşayanlar onun o evden de çıkmasını istiyorlar. Böyle haksızlık olur mu?
Ya da bir başka apartmanın girişine “Lütfen sağlık çalışanları tırabzanlara dokunmasın diye yazı asılıyor. Orada oturan tek doktorun el yazısıyla verdiği cevabı gördük. “Bu günler geçince gelip benden yardım istemeyin, fena olur” diyordu özetle. Altında da bir dolu “Ne var bunda alınacak? Kibarca uyarmış” yorumu. Doktora kızıyorlar yani.
Herkes kendisine nezaketli, kendisine duyarlı, kendisine düşünceli. Orada gece gündüz bu virüsle muhatap olan insan var, bizim sıcak evimize gelen kargo paketlerini fısfıslayıp kapıda bekletmemiz gibi değil onun hayatı. Bir de üstüne tırabzana dokunmayacakmış. Sen kendini koruyacaksın, zaten dokunma sağa sola.
Bence doktorun cevabı fazla bile kibar ve bu zorlu günlerden olabildiğince kazasız belasız çıkabilmek için bencilliğimizi, kötülüğümüzü zapt etmemiz hayati önem taşıyor. Artık üzerine kolonya mı dökeriz, 60 derecede yıkar mıyız bilemiyorum ama bu kötülük virüsünün kol gezmesine engel olmamız lazım.
Salonlarda buluşana kadar
Ortada hayat memat meselesi olduğu için birçok iş kolunu kimse fazla ciddiye almıyor ama bir yandan sayısız insan onlardan ekmek yiyor ve bizim de her zaman onlara ihtiyacımız var. Mesela nasıl şu an hepimiz evlerimizde çeşitli mecralardan film - dizi izlemekteyiz, onları yapan, çeken, dağıtan, gösteren insanların da ayakta kalması gerek ki buna devam edebilelim.
Bağımsız sinemanın hayat damarlarından Başka Sinema, BluTV ile iş birliği yaparak filmlerini izleyiciye ulaştırmaya başlıyor şimdi. Normalde bu tarihlerde salonlarda gösterime sokacağı filmleri oradan 19.50 TL vererek kiralayabilecek izleyici. Herhangi bir üyelik gerekmeyecek ve gelirin bir kısmı Başka Sinema salonlarına aktarılacak. 8 Nisan’da “Bozkır” filmiyle başlıyor gösterimler.
Koronavirüsten onların da sağ salim çıkabilmesi için “Nasıl olsa bedavası var” düşüncesine sığınmadan sanata; sinemaya, müziğe, kitaba, okuru olduğumuz dergiye, gazeteye destek vermek her zamankinden önemli.