Sanat dünyasına yön veren isimlerden Mustafa Oğuz’un anlattığı, Selin Ongun’un yazdığı “Yorma Birader”, aynı zamanda bir ‘neşeli’ Türkiye tarihi...
"Hayal kur, yarat, çalış, duruşun olsun, yorma, sev ve yaşa. İşte benim hayatım...” “Mustafa Oğuz Anlatıyor: Türkiye’nin Neşeli Günleri” alt başlıklı “Yorma Birader” (Doğan Kitap) adlı nehir söyleşi kitabından beklentim, ‘70’lerden itibaren Türkiye’nin sanat ve eğlence dünyasına yön vermiş, kitabın yazarı Selin Ongun’un tanımladığı gibi “sahnedekiler için ‘ünlü ve önemli’, sokaktakiler için şöhretli olmayan” ama hepimizin hayatına dokunmuş birinden o günlerin perde arkasını dinlemekti.
Tabii insanlık hali, çevresindeki ünlü isimlerden söz ederken cümlelerini filtreden geçirir, kendisini de biraz kayırır diye düşünmüştüm. Belki yapmıştır gene ama benim 300 sayfa boyunca hissettiğim, iki dostun sohbetine kulak kabartma duygusuydu. Üstelik konuştukları, benim çocukluğum, benim dünüm, bugünümdü.
Çin bambusu gibi
Başta bir Çin bambusu öyküsü var. Tohumunu eker, sular, beklermişsin, birkaç yıl bir şey olmazmış. Beşinci yılın sonunda öyle bir kök salmış olurmuş ki, bir anda 30 metre boy atarmış. Mustafa Oğuz’unki de o hesap. Ortaokulu Saint Joseph’te yedi sene süründürüyor. İlk işi, bir toplu sünnette takdimcilik. Fransız dili ve edebiyatı okurken Sheraton’da bellboyluk yapmaya başlıyor. Anka Otel’de gece müdürüyken yaptığı organizasyonlar, geleceğin habercisi. Bir gün ahbabı olan Timur Selçuk çıkıyor sahneye. “1 Mayıs Marşı”nı söylemeye başlıyor, mutfaktan aşçılar fırlıyor sol yumruklar havada. Kulübün son gecesi, otel personelini Turizm - İş’e üye yaptığını gururla açıklayan Mustafa Oğuz’un da oteldeki son günü.
İngiltere dönüşü Erol Evgin’den gelen menajerlik teklifini Egemen Bostancı’nın “Hisseli Harikalar Kumpanyası” izliyor. Sonrası peş peşe konserler, gösteriler, albümler... Timur Selçuk ile Nükhet Duru’yu bir araya getirip “Bizim Şarkılarımız” konser dizisini yapıyor. Johnny Logan, Nilüfer ve Mazhar Fuat Özkan ile “Müzik Müzik 84” diye bir iş yapıyor Şan Tiyatrosu’nda, yer yerinden oynuyor.
MFÖ ile menajerlik
“Bir projeyi baştan sona yürütme ve artist yönetimi” anlamında menajerliğe MFÖ ile başlıyor. En uzun çalıştığı isimlerden biri ise Sezen Aksu. Birlikte çalışmalarını Onno Tunç istemiş, Mustafa Oğuz ayak diremiş. Aksu’nun “İki sene Mustafa’nın kapısında yattım” esprisinin nedeni bu: “Ben seni yönetemem, bildiğini okursun’ diyorum. Daha önce başıma gelmişti. Nükhet Duru, Timur Selçuk’lu konserlerle imaj olarak çok başka bir yere taşınmışken Çakıl Gazinosu’nda assolist oldu. O topuzuyla, sade tuvaletleriyle kendine özgü bir performansla izlediğimiz Nükhet gitti bambaşka bir isim oldu. Yönetemedim Nükhet’i. Bildiğini okudu. Aynı hayal kırıklığını yaşamak istemediğim için hayır diyorum.”
Ama Sezen Aksu’nun dediği oluyor ve uzun soluklu bir iş birliği ile ömürlük bir dostluk başlıyor aralarında. Ama Mustafa Oğuz’un da dediği oluyor, söz dinletemiyor her zaman. Özellikle aralarındaki beş yıllık küslüğü anlattığı yer çok hüzünlü ve samimi. Neyse ki geçmiş gitmiş, Sezen Aksu “Mustafa’mdır, yeri başımın üstündedir” diyor.
Hisar konserleri
Hayatında bir önemli sayfa da Rumeli Hisarı konserleri. 1990’da başlayan konserler iyi müzik, iyi şovun adresi haline geliyor. Dünya Kupası mı var, Hisar’a uydu kurduruluyor, Ümit Aktan’a canlı anlattırarak insanlara maç izlettiriyorlar, öncesinde de mini bir konser. Sponsorları da Milliyet ve Coca Cola imiş.
10 yıl sonra Most Açıkhava konserleri başlıyor. 1995’te Most kuruluyor tabii. Daha önemlisi, 1986’da “Başardım dediğim her şey onunla oldu” dediği Gül Oğuz ile evleniyor ve oğlu Murat Can dünyaya geliyor.
Dizi ve film işlerine “İkinci Bahar” gibi bir efsaneyle başlıyorlar. “Gönül Yarası” gibi, “Issız Adam” gibi filmlere imza atıyorlar.
Kendisini kayırmıyor
Beni en çok etkileyen, Mustafa Oğuz’un parlak bir iş adamı olma yolundaki genç Mustafa’yı acımasızca eleştirmesi oldu. Kenan Evren zamanında cumhurbaşkanlığı baş danışmanı ve basın sözcüsü Ali Baransel ve yakınındakilerle Huber Köşkü’nde tenis oynamaya kadar varan yakınlığının ona sağladığı güçten hiç memnun olmadığını içtenlikle anlatıyor: “Yetkiler belli bir gücün eline toplanmış ve sen uyanık bir iş adamıysan gücü elinde tutanlara ulaştığında bütün işini kolay çözüyorsun. Bakınız, Sıkıyönetim zamanında Süleyman Takkeci ile görüşüp Timur Selçuk konserleri için aldığım izin. Bakınız, Turgut Özal’la konuşup eğlence vergisinin tekrar yüzde 10’a indirilmesi. O yıllar benim mesleki olarak hayatı yırtma yaşlarıma denk geldi. Ve ben de durumdan istifade ettim. Bu hal beni bugün çok rahatsız ediyor, bugünkü aklımla asla onaylamadığım hadiseler.”
Ama bugünkü aklıyla neler yaptığını da detaylarıyla anlatıyor ki, bence onları Mustafa Oğuz’un ve Selin Ongun’un keyifli üslubundan okuyun. Kitaba ismini veren “Yorma” hikâyesini de. Ha bir de yormayın tabii, Mustafa Oğuz’un deyişiyle: “Karı - kocalık, dostluk, anne - babalık, aşk, iş; hayata hangisinden tutunursan tutun ama yorma birader. Yorma, yordun mu mutlaka bir yorulan olur. Yorulan da uzar gider”.
12 Eylül ve ‘Hisseli Harikalar Kumpanyası’
12 Eylül döneminde “Hisseli Harikalar Kumpanyası” Ankara’da kapalı gişe oynuyor. Bir akşam, Kenan Evren ve kuvvet komutanlarının izlemeye geleceği bildiriliyor. “Ben cuntacılara oynamam” diyen İlyas Salman’ı Adile Naşit ve Erol Evgin ikna ediyorlar. Ama protokol tarafından tebrik edilme sırasına çıkmıyor Salman.
Özallar da çok düşkün “Hisseli”ye. Semra Özal haftanın beş günü dolmalar yaptırıp geliyor, başbakan yardımcısı Turgut Özal yurt dışı gezilerinden direkt Arı Sineması’na gelip kafeteryada Mustafa Oğuz’la sohbet ederek oyunun bitmesini bekliyor, Semra Hanım’ı alıp gidiyor.
‘Bizimki evleniyor haberim yok’
“Bir cuma Podima’ya gittik. Ertesi gün Sezen aradı. ‘Saat 3’e kadar burada ol, Süheyla’nın doğum gününü kutlayacağız’. Süheyla, Sezen’in asistanı. ‘Nasıl geleyim Sezen, misafirlerim var’ dedim. 10 dakika sonra tekrar aradı, ‘Sana doğrusunu söylemem lazım o zaman. Ben Ahmet’e (Utlu) sürpriz yapıyorum, evleniyoruz. Sen de şahitsin, gelmen gerek’. Bir güzel tartıştık. Kapattık telefonu. Güya artist yönetiyorum, bizimki evleniyor, haberim yok. Biz gitmeyince, bunlar toplanmış nikâhtan sonra Podima’ya geldiler. Köyde Üzeyir’in meyhanesi vardı, çok eğlenceli bir düğün oldu. Gitar bile çaldım. Bir ara iyice coştum, ‘İmam nikâhı olmadan bu evliliği kabul etmem’ dedim. Köyden imamı çağırdım. İmam nikâhı yaptırdım.”
‘Bir kurultay yaptın, partiyi batırdın’
Mustafa Oğuz’un organizasyonları arasında 1998 CHP Ankara kurultayı da var: “Baykal dekordan inerken Ricky Martin’in şarkısı çalıyordu. Fransa 98 Dünya Kupası için düzenlediği şarkının “Un, Dos, Tres” bölümü CHP için düzenlenecekti. Müzik başladı. Baykal o seksen basamağı düşmeden, müthiş bir coşkuyla indi. O kurultaydan sonra CHP ilk kez baraj altında kaldı. (…) Fikri Sağlar’ın esprisiyle ‘Bir kongre yaptın, partiyi batırdın’ demişliği vardır.”