Fadik Sevin Atasoy kendi yazdığı “Muse - Bir Esin Perisi Davası” adlı müzikli oyunu hem ABD’de hem Türkiye’de Tatbikat Sahnesi’nde oynamaya devam ediyor
MUSE - BİR ESİN PERİSİ DAVASI / TATBİKAT SAHNESİ
Yazan: Fadik Sevin Atasoy / Yöneten: Erdal Beşikçioğlu / Müzik: Emir Işılay / Piyano: Murat Köselioğlu / Dans - koreografi: Bahar Keleş / Video Mapping: Can Akyürek
Hani hep şikâyet ediyoruz ya, erkek yazarların yarattığı kadın karakterlerden. Yeterince güçlü bulmuyoruz, hayattaki kadar çok boyutlu bulmuyoruz, kendi kaderlerini tayin etmekte zayıf buluyoruz. Özetle, bol keseden sarf edilen “Kadın güçlüdür” iddiasının karşılığını romanlardaki, filmlerdeki, oyunlardaki kadılarda bulamıyoruz çoğu zaman.
Bunun çözümü nedir? Bir, bence altı çizildikçe erkek yazarlar da dönüp bakmaya başladılar oraya ve bu bir değişimin başlangıcı olabilir. İki, tabii ki kadınların kalemi daha fazla eline alması.
Bu kadınlardan biri, aslen oyuncu olarak tanıdığımız ama kalemi de gayet kuvvetli olan Fadik Sevin Atasoy, oturup kendisine biçilecek bir rol bekleyene kadar kendi karakterini kendisi yazmaya soyunmuş. Üstelik öyle de bir yerden başlamış ki yarattığı bir masal dünyası olsa da seyirciyi bu konulara kafa yormadan göndermiyor.
Hem İngilizce hem Türkçe
Öncelikle İngilizce olarak yazdığı, Los Angeles’ta sahnelediği ve orijinal adı “Muse 90401” olan oyun, Sanat Gezegeni’nden dünyamıza gönderilen bir esin perisinin kaderini değiştirme, insan olma çabalarını anlatıyor. Bu asi perinin derdi kimseye ilham vermektense kendi kendisinin esin perisi olup kendi sanat eserlerini yaratmak. Bu sırada yapmak üzere dünyaya gönderildiği görevlerde de isyankâr ruhu kendini gösteriyor, yazarın çizerin işine karışmaya kalkıyor.
Mesela işi Tolstoy’a “Anna Karenina” için esin vermek, o tutuyor Anna’nın hiç hak etmediği trajik sona itiraz ediyor. Yahut Kleopatra’yı yazdırmak üzere Shakespeare’e gönderilmiş değil mi, “Bir dakika, bu kadını yanlış tanıtıyorsunuz dünyaya” diye başkaldırıyor. Leonardo Da Vinci’yi dersen, “Mona Lisa”ya layık gördüğü yarım yamalak gülümsemeden ötürü suçluyor. Ve neticede eser sahiplerinin şikâyetiyle kendisini mahkemede buluyor. Oyunumuz da tam burada başlıyor.
Oyun, bu sezon “Bir Esin Perisi Davası” adıyla ve Erdal Beşikçioğlu’nuj rejisiyle Tatbikat Sahnesi’nde bizim seyircimizle de buluşmaya başladı. Tabii ki Atasoy bu sefer oyunu Türkçe’ye çevirmiş, şarkı sözlerini yeniden yazmış. Ortaya yaklaşık bir saatlik, çok tatlı bir seyirlik oyun çıkmış. Emir Işılay’ın müzikleri şahane, Fadik Sevin Atasoy’un müthiş bir sesi ve sahne hakimiyeti var. Anna, Kleopatra, Mona Lisa ve de sevimli esin perisi olarak kılıktan kılığa giriyor ve ışıl ışıl parlıyor.
Susturamadığımız iç seslerimiz
PERSONAS KUARTET / UYUMSUZ TİYATRO
Yazan - yöneten: İlknur Güneş / Koreograf: Utku Demirkaya / Kostüm tasarımı: Yusuf Unay / Işık tasarımı: Ayşe Sedef Ayter / Oynayanlar: Ayten Bahar, Ebru Kaymakçı, Eylem Abalıoğlu ve Zeynep Bartın
Uyumsuz Tiyatro’nun sahnelediği “Personas Kuartet” bizi ağzımızdan çıkanla içimizden geçenin zıtlıklarıyla yüzleştiriyor
Kadın yazar - kadın karakter demişken, “modern toplumun kadınlık hallerini” ele alan “Personas Kuartet”ten de söz etmek istiyorum. Geçen sene “Sesler” adlı oyunuyla dikkat çeken İlknur Güneş, “Personas Kuartet”i bir üçlemenin ikinci halkası olarak 1885-1972 yılları arasında yaşamış feminist - aktivist yazar Alice Gerstenberg’in “Overtones” adlı oyunundan esinlenerek yazmış ve sahnelemiş.
Oyun, hayatın farklı yerlere götürdüğü iki çocukluk arkadaşının yıllar sonraki buluşmasına tanık ediyor seyirciyi. Hani büyümüş, ardında konuşulmamış bir sürü mesele bırakmışsındır, onca zaman sonra birbirine elbette medeni ve nazik ve çok özlemiş gibi davranırsın ama bir taraftan içinde ağzından çıkanların aksini söyleyen bir ses vardır. Aslında hiçbir şey yolunda gitmiyordur hayatında ama kuyruğu dik tutmak adına mutluluk yalanları savurursun. Evet, neredeyse her sosyal ortamda bizi yalancı çıkaran, yaşımız ilerledikçe susturma becerisini geliştirdiğimiz ama sekiz köyden kovsak dokuzuncusundan bize ulaşmayı beceren o doğrucu iç ses.
İd/ego çatışması
“Personas Kuartet”te işte, biz hem birbirinin saçını başını yolmak isterken nazikçe sohbet eden -bir Türk yazar tarafından yazılırken adlarının neden bunlar olduğunu anlayamadığım- Eve ile Angela’yı hem de onların birbirinden büyük bir dürüstlükle tiksinen iç seslerini izliyoruz. İd/ego çatışması keskinleşirken işler gittikçe daha zor ve daha komik hale geliyor.
Uyumsuz Tiyatro’nun Beşiktaş Tiyatro Teras, Kadıköy Koma Sahnesi ve Kadıköy Emek Sahnesi’nde sahnelediği oyunda Ayten Bahar, Ebru Kaymakçı, Eylem Abalıoğlu ve Zeynep Bartın son derece uyumlu bir dörtlü olarak bu tempolu oyunu aksamadan götürüyorlar.