Ama yani biz çocukla yetişkini birbirinden ayıramamaya ne zaman başladık? Okulda olması gereken kız çocuklarının evlendirilmesinin oldum olası kanayan bir yaramız olduğunu biliyorum, evet. Ama neticede bu bir cehaletin ürünü olarak görülüyordu, profesör unvanı taşıyan kimse çıkıp ekranda “kadının ideal doğurma yaşı 12’dir” demiyordu. Bunu da gördük şükür. Prof. Dr. Kutluk Özgüven, katıldığı programda, hem de “isteğiniz doktora sorun” diye sınırsız referans vererek, “Süper kadın” diye bir ırk olduğunu, bunun 12-17 yaş arasına tekabül ettiğini ve bu aralığın ilk çocuğu doğurmak için ideal olduğunu açıkladı. Pes, 12 yaşında insan kendisine bakamıyor daha.
Söz konusu profesör, bilgisayar mühendisi bu arada, neden bu konuda görüş bildirmektedir, onu geçiyorum. Görev yaptığı Aydın Üniversitesi’nin “Felsefemize tamamen zıt ve kabul edilemez görüşler” diye niteleyerek ilişiklerini kestiklerini açıklaması bir tesellidir tabii. Biz sormadık ama sayısız doktor bu saçma görüşe kendiliğinden karşı çıktı, çok şükür. Ama neticede bir sürü insan, “Bak hem de profesör söylüyor, demek ki doğru” diye diye bu çocuk istismarını legalleştiren, hatta idealize eden cümleleri dinledi, okudu.
Ne kadar tehlikeli. 12 yaşındaki insan da çocuktur, 17 yaşındaki de. “Vücudu mükemmel” falan değildir, öyle diyor profesör, daha neler. Çocuk doğuramaz, çocuğa bakamaz, “kadın” diye söz edemezsiniz ondan, kendisi büyüme çağındadır.
Ayrıca hatırlatmak isterim ki daha okuyacaktır, bir meslek edinecektir, yetişkin bir insan olacaktır, kendi ayakları üzerinde duracaktır, ondan sonra isterse sevdiği biriyle evlenecek ve anne olacaktır. İstemezse de olmayacaktır, evet.
Nedir bu kadına doğduğu anda biçilen bir an önce anne olma rolü ve erkeklere tanınan bu konuda sonsuz ahkam kesme hürriyeti? Ondan sonra “Handmaid’s Tale” izleyelim distopya niyetine. Üstelik orada çocuklara “süper kadın” demeyi akıl eden olmadı daha, Margaret Atwood duymasın.
Korona dinlemeyen havai fişek
Cumartesi akşamı, bütün şehir evde, balkonlardan birbirimize laf atacak noktadayız yalnızlıktan, birdenbire peşpeşe patlama sesleri geldi. Herhalde dedim sıkıntıdan deliren bir vatandaş koronaya ateş açıyor şu anda, olacağı buydu. Ama bir yandan da korkuyorsun tabii, hayatın sürprizlerinin sonu yok malum, bu ne ola ki?
Sonra parlayıp sönen ışıklardan anladık ki havai fişek patlıyor bir yerlerde. 19 Mayıs’a daha var, bayram değil, seyran değil, gece kulüpleri kapalı, sosyal mesafe diye bir zorunluluk var, ne oluyor? Gene zavallı kuşlar perişan, martılar avaz avaz.
Gecenin ilerleyen saatlerinde whatsapp grubundan öğreniyorum ki Gümüşsuyu’nda bir evde bir çocuğa doğum günü partisi düzenlenmiş, hepimizin yüreğini ağzına getiren, kim bilir kaç hayvanın canına kasteden patlamaların sebebi buymuş. Hem de bir salgın hastalıkla mücadele ettiğimiz, ailelerde hastalarımız, muhtemelen komşu evlerde kayıplarımız olan bir dönemde.
Mahalle sakinleri ve de muhtar önce komşuyla konuşmaya çalışmış, bir sonuç alamayınca polise, zabıtaya şikayette bulunmuşlar, gidebilenler gece vakti evden çıkıp olay mahalline gitmiş polisle beraber, neticede olay bir şekilde kapanmış.
Ama artık bu konuyla ilgili net bir karar verilmesi, kesin bir yasak getirilmesi gerekmiyor mu? Çevreye zararlı, hayvanları öldüren, insanları korkutan bu “eğlenceye” bir son veremiyor muyuz?