İnsan evde oturup haberleri takip ettikçe karamsarlığa meylediyor, burası açık. “Gene uyandık diğerlerinin benzeri bir güne, bugün günlerden neydi?” diye açıyor gözünü ki şahane bir güne başlama cümlesi değil.
Gereken gücü ve motivasyonu bulup başladık diyelim, gözümüzün önünde dünya da ülke de gördüğümüz en zor günlerini yaşıyor. Dolayısıyla, iyi bir şeyler görmeye, duymaya her zamankinden fazla ihtiyacımız var. Gerçeklerden kaçalım demiyorum, zor zamanlarda birbirimize iyi gelmeyi denemek mümkün ama.
Fox’ta İsmail Küçükkaya’nın programına Ferzan Özpetek bağlanıyor, İtalya’daki durumu anlatıyor. Sokağa çıkmamanın öneminin altını tekrar tekrar çiziyor, en çok da başkaları için çıkmamak gerektiğinden söz ediyor. “Ben” diyor, “belki hafif atlatırım ama daha çok zarar görecek başka birinin, mesela bir kanser hastasının yerini almamak için iyi bakıyorum kendime. Türk insanı başkalarının iyiliğini düşünür biliyorum, siz de başkaları için evinizde kalın”.
Gerçekten Türk insanı başkasının iyiliğini düşünür mü, böyle bir özelliği var mıdır, eminim aksini iddia ve kendince ispat edecek sayısız insan vardır. Kaldı ki ben de zaman zaman bunlardan biriyim. Gelgelelim, şu insanlığımızla sınandığımız koronavirüs günleri, kendinden önce başkalarını düşünüp onlar için bir şeyler yapmaya çalışan insanları fark etmek için değerli bir fırsat oldu.
Daha önce hiç görmedikleri komşularının alışverişini yapan, mahallelerindeki 65 yaş üstü yalnız insanların ihtiyaçlarını düşünüp karşılamaya çalışan insanlar tanıdım. Whatsapp grupları 7-24 haberleşme ve dayanışma içinde. Meğer sandığımız kadar yalnız değilmişiz.
Şu medeniyet göstergesi olarak dilimize doladığımız “İnsanlar sokakta birbirine selam veriyor” cümlesi gerçek oldu. Mecbur olduğu için sokağa çıktığını var saydığımız insanlar olarak birbirimizden “uzak” geçerken göz teması kuruyor, anlayışla baş sallıyoruz.
Sosyal medyada iç ısıtan yardımlaşma mesajları görüyorum. Maaşını alır almaz “İki kişinin kedisine mama alabilirim ya da elektrik faturasını ödeyebilirim” diye elindekini paylaşmak isteyen bir genç kadın mesela. Ona destek olmak için sıraya girenler sonra.
Hasta sayısı azaldığı için çalıştığı özel klinik tarafından ücretsiz izne çıkarılmış, şu an hasta bakamasa da meslektaşlarının yükünü hafifletmek için sosyal medyada “Raporumun anlamı ne?” diye bir proje başlatan bir hekim; Prof. Dr. Nebahat Bulut. Kendisine gönderilen tetkik raporlarını anlaşılır biçimde açıklıyor, böylece şart değilse hastaneye gidip kalabalık etmiyorsunuz. Eğer hesabına girerseniz, kendisi gibi uzmanlık alanında yöneltilen soruları cevaplayan başka hekimlere de ulaşabiliyorsunuz.
Herkesin kendi mesleğine, becerisine göre sağlık çalışanlarına “bu sıkıntılı günler geçince” yapmak istediği hoşluklar başladı şimdi. Mekânlarını ücretsiz tasarlamak isteyen iç mimarlar, oyunlarına davetiye vermek isteyen oyuncular ve tiyatro sahipleri, bir yıl boyunca bedava enstrüman dersi verecek müzisyenler, ücretsiz turlar düzenleyecek rehberler... Liste kabarıyor sürekli.
Belki umutlu olmak için bir vesiledir bu. Belki değişecektir bir şeyler. Şu sıkıntılı günler geçsin de bir.