Cumartesi günü saat 15.00’te sosyal medyaya “TiyatromuzYaşasın” etiketiyle bir mesaj düştü. 2 bin kişi; oyuncusundan yönetmenine, ışık tasarımcısından ses teknisyenine 2 bin tiyatro emekçisi toplanıp ortak bir metin kaleme almış, diğer meslektaşlarının ve seyircilerinin de imzasına açmışlardı.
Özetle diyorlardı ki; “Birçok tiyatro salgının doğurduğu ekonomik krizi atlatamayacak ve topluluklar dağılacak, tiyatro emekçileri yaşamsal darbeler yiyecek, salonlar kapanacak. Tiyatrolar kamuya aittir, böyle bir felaket sürecinde ödenekli tiyatrolar ve ‘kamusal tiyatrolar’ arasında ayrım yapılamaz, kaynaklar paylaştırılmalıdır”.
Ayrıca vergilerden muaf tutulmak, elektrik, su, doğalgaz faturalarının 2021 Ocak ayına kadar dondurulması, salon kiralarının ve çalışanların maaşlarının, SGK primlerinin devlet tarafından ödenmesi ve zaman kaybetmeden tiyatro yasasının çıkmasını da kapsayan bir dizi talepleri var.
Aralarında Zuhal Olcay, Genco Erkal, Haluk Bilginer, Ferhan Şensoy, Sumru Yavrucuk, Şevket Çoruh gibi sanatçıların ve Türkiye’nin dört bir yanından tiyatroların olduğu isimler tarafından hazırlanıp imzaya açılan metne katılım pazar öğle saatlerinde 15 bine yaklaşmıştı.
Biliyorum, yazılanlardan görüyorum da, kimilerine lüks geliyor böyle zamanda sanatın yaşamasından söz etmek. “Biz can derdindeyiz” diyor itiraz edenler ya da ”Tencerenin kaynamasını düşünüyoruz”. Sanırım hesaba katmadıkları ilk şey, “Onların tuzu kuru” diye düşündükleri oyuncuların ve yüzünü görmeyip adını duymadıkları tüm tiyatro çalışanlarının da kaynatacak bir tencereleri olduğu. Kimsenin tuzu kuru değil. Tiyatro yapmak servet kazandırmıyor insana.
Sponsor destekli devasa projelerden söz etmediğim herhalde açıktır. Hayatını tiyatro yaparak kazanan, tiyatro sahibiyse prodüksiyon giderleri, personel maaşları, primleri, hele hele bir de salon sahibiyse bir dolu başka sabit gideri olan bir meslek grubu bu. Mensupları da sizin bizim gibi yaşam kavgası veren insanlar. Perdeyi açtıkları, seyirci geldiği zaman atla deve olmayan bir para kazanıyorlar, açmadıkları gün sıfır. Giderleriyse olduğu gibi duruyor.
Zaten her üzüntülü durumda, her felakette, her yasta, geri kalan her şey tıkır tıkır işlerken onların kapılarını kapatması bekleniyor. Bu kez gerçekten şart olduğu için kapandılar ve kim bilir ne zamana kadar da kapalı kalacaklar.
Tiyatromuzyasasin.com adresinden ulaşılabilen metne davet “Bu defa alkışlarınızı değil, imzalarınızı istiyoruz” cümlesiyle başlıyor. Umarım tiyatro camiasından yan yana durmasına alışık olmadığımız, bu kadar farklı seslerin bir araya gelip topluca dile getirdiği talepler yerine ulaşır.
“Bana ne kapanırlarsa kapansınlar” derken hesaba katılmayan ikinci bir şey daha olduğunu düşünüyorum, o salonların kapanması kolay, açılması zor. Bin bir emekle ayakta tutulan o topluluk dağıldığında bir daha yenisi ne zaman gelir, nasıl gelir bilemeyiz. Bunun da zararı hepimize olur. Sanat hayatın bir süsü falan değil, olmazsa olmaz bir ihtiyacı. Karantinadayken bile elimizden geldiğince bir şeyler izlemeye, online platformlardan seyirciye açılan bir oyunla heyecanlanmaya devam ediyoruz. Hayat normale döndüğünde izleyip alkışlayacak oyun bulmamız için tiyatromuzun da yaşaması lazım.