Bu sorunun ne kadar sık karşımıza çıktığının farkındayız, değil mi? Umudun son kırıntısına gelindiğini gösteren, iç parçalayan bir soru. “Ben ölünce mi şikâyetimi ciddiye alacaksınız?” “Ben ölünce mi adalet yerini bulacak?” “Ölmem mi lazım beni korumanız için?”
İstismara uğradığını itiraf etme cesareti bulan 12 yaşındaki çocuktan da duyduk, kendini tehdit eden kocasından korunmak için yardım isteyen kadından da, bir değil iki değil, defalarca. Hani inanmıyorsanız var çünkü bir tacizi, tecavüzü, erkek şiddetini abartıyorsunuz efendim, münferit olaylar bunlar, toplumumuza kara çalmayın diye kızan bir ‘iyimser’ kitle - haberler arasında minik bir araştırma yapın, karşınıza kaç kez aynı isyan cümlesi çıkıyor, kendiniz görün.
En son 11 Ekim’de Eskişehir’de sokak ortasında boşandığı kocasının satırlı saldırısına uğrayan iki çocuk annesi Ayşe Tuğba Arslan 44 gün hastanede yattıktan sonra öldü ve o ana kadar kaç kez korunmayı talep ettiğini o acı soruyla birlikte öğrendik: 23! Eşinden gördüğü şiddet nedeniyle, ardından aldığı ölüm tehditleriyle bir yılda tam 23 kez suç duyurusunda bulunmuş bu kadın. “Fiziki şiddete ve tecavüze dayanacak gücüm kalmadı, evi terk etmek zorunda kaldım” demiş, “Her gün işe giderken beni takip ediyor, hayatımdan endişe ediyorum” demiş, “Tek başıma ayakta durmaya çalışıyorum, can güvenliğim yok” demiş, “delil yetersizliğinden” sonuç alamamış. Müstakbel katilinin bir gün bile hapis yatmasını sağlayamamış.
Eskişehir Aile Mahkemesi’ne hitaben eliyle yazdığı bir dilekçe kaldı ondan geriye şimdi. “Defalarca şikâyet etmeme rağmen hiçbir sonuç alamadım, uzaklaştırmam olduğu halde. Benim bu Yalçın Özalpay isimli şahısla ilgili başvurmadığım hukuki işlem kalmadı. Bu şahıstan ölüm tehdidi alıyorum. Ben çok mağdurum. Benim ölümüm gerçekleşince mi bana yardım edeceksiniz?” diye sordu ve gitti.
Üstelik maalesef bu sorunun cevabına bile iç rahatlığıyla “Evet” diyebilmek zor. Öldü, şimdi adalet yerini bulacak mı? Bu yaşarken kadına dünyayı zindan eden adam onu öldürdükten sonra bari cezasını çekecek mi? Yoksa katlettiği kadının üzerine bin tane de iftira atarak kendisi mağdur konumuna mı geçecek? Meğer ortada zedelenmiş bir erkeklik gururu, terk edildiği için bunalıma girmiş zavallı bir koca, çok seven kırılgan bir kalp olduğuna mı hükmedilecek? Bu kadın evi terk ettiği; boşanmak istediği, şiddete ve tecavüze uğradığı kutsal aile birliğini bozduğu için suçlu çıkacak mı? “Otursaydı oturduğu yerde, kocasıdır neticede, aile içinde tecavüz mü olurmuş, bir iki fiskeden de bir şey çıkmazdı, yuva yıkmaya değer miydi?” denecek mi? Gitmiş arkadaşıyla mesajlaşmış, minibüste şoförün yanına oturmuş, sokakta komşuyla selamlaşmış, bakkala manalı gülmüş, bütün bunlar da adamın kanına dokunmuş olacak mı?
Gene abarttığımı düşünen olursa bunların hepsi gerçek cinayet “gerekçeleri” ve mahkemelerde sesli olarak dile getirilebiliyor, ben uydurmuyorum. Ama şunu çok merak ediyorum: Bu böyle mi gidecek? Kadınlar “Bu adam beni öldürecek” diye katillerini işaret ede ede öldürülmeye devam mı edecek? Kalanlara “Vah vah, üstelik bilmiş de öldürüleceğini” deyip sıradaki cinayete kadar susmak mı düşecek?