Sonbahar festivallerle açıldı, son sürat de devam ediyor. İstanbul’da malum, “ekim” sinemaseverler için “filmekimi” diye okunur, Ayvalık’ta da iki senedir “Başka Sinema” Ayvalık Film Festivali rüzgârları esiyor. Hâlâ bilmeyen varsa diye; Başka Sinema, salonlarda “sanat sineması” dediğimiz türün örneklerine yer açabilmek amacıyla kurulmuş bir bağımsız dağıtım ağı ve kısa sürede Türkiye çapında bir vaha haline geldi.
Geçen yıl da farklı programıyla, ufuk açan tartışmalarıyla kendi film festivalini düzenlemeye başladı ve bu iş için en uygun yerlerden birini, Ayvalık’ı seçti. Tarihi, mimarisi, mutfağıyla (Keşke kokusunu duymasaydım da deniziyle de diyebilseydim, nasıl kıyıldığına aklım ermiyor) bir cazibe merkezi olan Ayvalık’ın daracık sokaklarında kaybolmak başlı başına bir keyifken, bir de o sokakların her biri bir filme, bir söyleşiye, bir panele, olmadı kafa kafaya vermiş film konuşan sinema meraklılarına çıkıyor şimdi.
Ayvalık’ın tarihi binalarından Ma’adra Binası ideal bir festival alanına dönüştürülmüş, hemen karşısında sabahın erken saatlerinden gece yarılarına kadar konuklar ve seyircilerle dolup taşan Kraft var, burası festivalin kalbinin attığı köşe. Sürekli kapısında kuyruk olan Vural Sineması ve bir dolu etkinliğe ev sahipliği yapan Sanat Fabrikası ile festival üçgeni tamamlanıyor.
Tabii bir de festivalin en hoş etkinliklerinden olan, eski bir geleneği canlandırmak amacıyla her gece farklı bir mahallede gerçekleşen ücretsiz açık hava film gösterimleri var. Bir gece Eski Meslek Lisesi bahçesinde, bir gece Yeni Mahalle Düğün Alanı’nda. Her an her yerden film çıkabilir yani. Tabii hava durumunun izin verdiği sürece ki daha ilk gece gök delinip fırtınadan cam çerçeve indiği için bu konuda adımlarımızı temkinli atmamız gerektiğini öğrendik. Artık gözle görüp elle tuttuğumuz iklim krizinin ortak geleceğimizi nasıl etkileyeceğini ise Ömer Madra ve Iason Paschalidis-Gerostergiou’dan dinledik.
Bana göre bir festivalin başarısı gelen ünlü konuklarıyla, şatafatıyla, ödülleriyle falan değil, bulunduğu bölgede yarattığı hayat alanıyla ölçülmeli. Başka Sinema Ayvalık Film Festivali de daha ikinci yılında olmasına rağmen gördüğüm en iyi festivallerden biri. Sadece Ayvalık halkının hayatını etkilemekle kalmıyor, Edremit’ten, Güre’den, Akçay’dan, civardaki pek çok şehirden sırf bu festival için gelenler var. Esnaftan kimle konuşsam yazdan daha memnun.
“Ekimde Ayvalık ‘Başka’dır” sloganıyla yola çıktılar, sahiden de başka oldu.
Arılara şarkı söyleyen kadın
Festivalin hikâyesiyle en çok ilgi çeken filmlerinden biri, “Honeyland/Bal Ülkesi” oldu. Film, Kuzey Makedonya’nın sarp dağlarında terk edilmiş bir köyde yaşayan, arıların da payını gözeterek, onlara şarkılar söyleyerek yabani arıcılıkla geçinen Hatice Muratova’nın para kazanmak için gözünü arılarına diken aileyle verdiği mücadeleyi anlatıyor. Gösterime yöresel kıyafetleri ve seyircilere tattırmak için getirdiği balıyla katılan, bir de türkü söyleyen Muratova’yı akşam yemeğinde bir sürpriz bekliyordu: Sarımsaklı’da yaşayan, yıllardır görmediği akrabaları gelmişti. Muratova ile “Kraliçe Lear” filminin Arslanköylü tiyatrocu kadınlarının sohbeti de unutulmaz anlardan biriydi.