Protesto nasıl olmaz?

30 Kasım 2015

“Türkiye agresif tavırlar gösterirken, biz de buna seyirci kalamayız. Cevap vermemiz lazım.” Pekiyi. Ne yaparak? “Türk mutfağını protesto edelim.” Rusya’nın Liberal Demokrat Partisi milletvekili ve Sağlık Koruma Komite Başkanı Sergey Furgal’ın vatandaşlarına tavsiyesi bu. Türk mutfağından vazgeçmeleri. Özellikle de dönerden uzak durmaları.

Sağlık Koruma Komite Başkanı olduğu için meseleyi sağlığa da bağlayarak anlam katmaya da çalışıyor bir yandan: “Bu ürünler ne kalitede hazırlanıyor bilemeyiz. Organizma için zararlı” diyor. Bugüne kadar biliyorlardı, kriz anında şüpheye düştüler demek ki. Ülkeler arası gerginliğe mızıkçı ilkokul çocuğu tepkisi! Bizim dönerciler hep yasta.

Sonra dönüp bizim tarafa bakıyorum, biz zaten ezelden beri dağa küsen tavşanların ülkesiyiz. Şu anda ‘Rus konsomatris çalıştırmamakla’ övünen pavyonumuz var, oradan hesap edin. Bu şekilde ‘düşmana’ nasıl bir zarar vermek niyetindeler, bir sonuca ulaştıkları oluyor mu, bu ‘kesilen’ cezalar ne kadar süreyle geçeriliğini koruyor, merak ediyor insan. Rus F16’ları Türk jetlerini taciz etti diye evindeki Tolstoy’ları, Dostoyevski’leri öfkeyle yere çalıp Osmanlıca sözlükle ‘Alın size!’ diye pataklayan Türk

Yazının Devamı

HANGİMİZİN ANISI YOK?

27 Kasım 2015

“Yıl 1990... Üniversite bitmiş, konservatuvar şan bölümü hâlâ devam ediyor, turizm şirketinde çalışıyorum. Şarkıcı olmak aklımın köşesinden geçmiyor ama günlük hayatta dilimden düşmeyen bir şarkı var. TRT’de yılın şarkısı seçilmiş.”

Böyle giriyor söze Candan Erçetin, şarkıcılığının 20’nci yılında bizimle paylaşmaya karar verdiği şarkı ‘günlüğünün’ ilk sayfasında. 13 adet Türk Sanat Müziği parçasından oluşan Pasaj / Dünya Müzik etiketli bir albüm bu. Adı, ‘Ah Bu Şarkıların Gözü Kör Olsun’. Ki bu aynı zamanda yazının başında sözü edilen şarkı.

Her şarkının kendisinde hangi yıla, hangi hikayeye, hangi tada, kokuya karşılık geldiğini yazmış Erçetin, yanına. Böyle olunca sen de hemen düşünmeye başlıyorsun, ben ilk ne zaman dinledim bu şarkıyı, sever miydim acaba, bir hikayesi var mı bende... Farkında bile değilim ama var tabii, hangimizin yok ki...

Zaman ötesi eserler

‘Ah Bu Şarkıların Gözü Kör Olsun’ mesela lise yıllarıma denk geliyor ki, kim bilir hangi aşk acısı münasebetiyle ve gizli dinliyordum, pek havalı bir şey değildi Türk Sanat Müziği dinlemek. Halbuki nasıl etkili ve zaman ötesi eserler olduğunu aradan bunca yıl geçince görüyoruz işte. Bu arada şarkının Ceyl’an Ertem - Can

Yazının Devamı

Ben yaşarken tufan

26 Kasım 2015

Aman ne güzel gidiyor havalar, öyle değil mi? Güneş tepede içimizi ısıtmakta, kasım ayı bitiyor, biz gömlekle sokaktayız. “Mevsim normallerinin üzerinde” diye bir cümle duyuyoruz arada hava durumu bültenlerinde ama o da güzel geliyor kulağa. Sanki “fevkaladenin fevkinde” deniyormuş gibi.

Küresel ısınma? Kuraklık? Gözümüzle görmeden inanmayız... Hani şu çıkartmalara yazıp duvarımıza yapıştırdığımız ama asla okumadığımız ‘Kızılderili atasözündeki’ gibi “Son ırmak kuruduğunda” ancak. Ona da çok kalmadığı anlaşılıyor. Bu meselenin Türkiye’deki yılmaz savunucusu Ömer Madra “35 yılımız kaldı” deyip duruyor da duyan kim?

Dünya Meteoroloji Örgütü Genel Müdürü Michel Jarraud çok korkutucu açıklamalar yaptı dün. 2015’in en sıcak yıl olarak kayda geçeceğini, 2016’nın daha da beter olmasının beklendiğini söyledi, özetle. El Nino ve insan kaynaklı küresel ısınmanın olumsuz sonuçlarının önlenemez bir şekilde artarak devam ettiğini... Atmosferde sera etkisine neden olan gazların en yoğun seviyeye ulaştığını, bu yüzden küresel iklim konusunda tarihinin en kötü düzeyinde bulunduğumuzu...

Aslında ‘önlenemez’ burada şu ana kadar ‘önlenmek istenmemiş’ anlamına gelmekte; ‘insan kaynaklı’ tanımından

Yazının Devamı

YUMRUK YİNE O YUMRUK

24 Kasım 2015

Hani insana “Vay be, o kadar yıl önce adam bugünü görmüş adeta” dedirten metinler vardır ya, ‘Kuşlar’ onların başında geliyor. Aristofanes yazalı 2500 yıl geçmiş ve insan aynı insan. Ne iktidar hırsından vazgeçiyor, ne fırsatını bulur bulmaz mazlumdan zalime dönüşmekten...

O yüzden Semaver Kumpanya’nın ‘Kuşlar’ına Yavuz Pekman’ın zamansız uyarlaması cuk oturuyor. Güvendost ile Umutlugil adlı kahramanlarımız, Atina’daki baskıdan bunalıp kendilerine yaşanabilir bir toprak parçası aramak için yola düşüyorlar. Tam son derece tanıdık “Gidelim buralardan’cılar”ın hayal ettiği gibi özgürlük peşinde... Ve yürüyüp yürüyüp kendilerini kuşlar ülkesinde buluyorlar. Bütün kuşlar özgürce kanat çırpıyor, baskı yok, zulüm yok... Düzen ve nizam da...

Ama işte iki kafadar bu özelliklerine tav olup yerleştikleri ülkeyi ‘sistem kurmak lazım’ diye gitgide kaçtıkları yere benzetiyorlar. Baskı, zulüm baki, bu sefer ezen Güvendost’un ta kendisi... “Yumruk yine o yumruk / Bir varsa el değişti” diyen Neyzen Tevfik’i anmanın tam yeri... Dolayısıyla insan insan oldukça gitmek de çare değil...

Tempo hiç düşmüyor

Volkan M. Sarısöz sahneye koymuş Semaver Kumpanya’nın ‘Kuşlar’ını; danslı, müzikli,

Yazının Devamı

İlgi çekmenin bilimsel hali

23 Kasım 2015

Çağımız öyle veya böyle, bir şekilde ilgi çekme çağı. Twitter’da en çok söz edilenlerden olup TT listesinin tepesine kurulmanın mutluluğu her şeye değer.

Şu anda o listenin başında Celal Şengör oturmakta. Bir jeoloji profesörü niye pazar pazar gündemimizin tepesine yerleşir? Olsa olsa memleketin başındaki bir numaralı belalardan olan depremle ilgili bir açıklamasıyla, değil mi?

Hayır, bizim profesörümüz Armağan Çağlayan’la Radikal röportajında Deniz Gezmiş’e eşkiya deyip Kenan Evren’i kahraman ilan ettiği, Orhan Pamuk ve Yaşar Kemal’i okuyamadığı, Kemal Sunal’a da tahammül edemediği için gündemde.

Onca eğitim bu değerli fikirlere sahip olmak için mi derseniz, iki lafından biri Türk milletinin cehaleti olduğuna göre, eğitim şart demek ki... Okumuş olunca her konuda en üst perdeden atıp tutabiliyorsun. Asıl alanın olan bilim dışında...

Yok haksızlık etmeyeyim, bilimsel veriler de giriyor bir noktada devreye. 12 Eylül’ü bir peri masalına benzetme gayretine destek olarak... Armağan Çağlayan isyan edip “Hocam, Diyarbakır’da, Mamak’ta cezaevlerinde yapılanlar... İnsanlara dışkısını yedirmek...” diye saymaya başlayınca “Dışkı yedirmek işkence değil ki” diyor; “Ben bal gibi

Yazının Devamı

ÇARPICI BİR YÜZLEŞME

20 Kasım 2015

Biz şimdi Suriyeli mültecileri batan botlardaki rakamlar olarak görüyoruz ya en çok medyada... Sokakta da çoluk çocuk otururken bir kenarda... Oysa hep bir hikayeleri var geride bıraktıkları... Ve burada yaşamlarını sürdürmek için bir çare arayışları... Yeni yeni anlaşılmaya ve anlatılmaya başlanan...

Oyuncu Onur Saylak’la tiyatro yönetmeni Doğu Yaşar Akal, Suriyeli Ömer’in İstanbul’daki bir gününü anlatan bir kısa film çekmişler, ‘Orman’ adı. Hakan Günday da var senaryo ekibinde.

Savaştan kaçmış Ömer... Hiç ‘dost’ bir hali olmayan megakente... Geçinmenin, çoluğuna çocuğunu aç bırakmamanın derdinde her yolu zorluyor. Bir gün yılan avlamak için ormana gidiyor. Bir karı koca ve ‘Golden’ köpeklerinin huzurla koşu yaptığı ormana... Şehir gibi orman da onların cipleriyle geldikleri ‘konfor alanları’.

Ama işte huzurlarını kaçıracak bir şey çarpıyor gözlerine... Görmeseler iyiyidi, kolaydı yanından geçip gitmek, her gün onlarca kez yaptığımız gibi ama bu karşılaşma unutulacak gibi değil...

Ne karı koca için, ne de seyirci için...

Ömer’i Selim Bayraktar, karı kocayı Tuba Büyüküstün ile Muhammet Uzuner oynuyor filmde. Selim Bayraktar’ın sadece gözüyle oynadığı sahneler sahiden

Yazının Devamı

Başka düşmana gerek var mı?

19 Kasım 2015

İki ülke, iki maç... Birinde ev sahibi takım ve taraftar, yakın zamanda başına felaket gelmiş ‘misafiri’ni karşılamak için hazırlanmış. Her tarafı o ülkenin bayraklarıyla donatmış; sahanın üstünden mavi - beyaz - kırmızı bir kemer geçiyor... Futbolcular ve taraftarlar hep bir ağızdan Fransa Milli Marşı’nı söylüyor... Burası Wembley Stadı, İngiltere.

Diğerinde, maç öncesi aynı saldırıda ölenler için UEFA’nın kararıyla 1 dakikalık saygı duruşunda bulunuluyor. Başka bir jest bekleyen yok, hepsi hepsi 1 dakikalık sessizlik. Kıyamet kopuyor statta. O 1 dakikalık ‘saygı’yı çılgın gibi ıslıklayarak etkisi dalga dalga yayılacak bir ‘saygısızlığa’ dönüştürmeyi başarıyorlar. Ha, bir de “Şehitler ölmez, vatan bölünmez” diye de bağırıyorlar. Nasıl bir bağ kuruyorlar Fransa’daki saldırıda ölen Parislilerle şehitler arasında, bilemiyoruz. Bütün dünya izliyor bu rezaleti de. Burası da Fatih Terim Stadı, Türkiye.

Acaba ben mi yanılıyorum, ‘milliyetçi’ olmak beraberinde o milletin ele güne rezil olmasını istememek gibi bir şeyi de getirmez mi? Hadi diyelim, sana yakın ya da uzak bir coğrafyada 100’lerce insanın işe giderken, yemek yerken, maç izlerken, müzik dinlerken vahşice katledilmesi

Yazının Devamı

BİR NEFESÇİK SÖYLÜYOR

17 Kasım 2015

Teoman Kumbaracıbaşı bir ‘acaip adem’ sahiden müzik grubunun adı gibi. Sene başında evine röportaja gitmiştim, kazan kazan süt reçeli kaynatıyordu. Götürüp pazarda satmak için. “Dizi piyasasını protesto etmek için reçel yapıyor” diye bir haber çıkmıştı. Onu konuşmuştuk... “Bu kadar saçma bir şey duymadım,” demişti, “Ben canım istediği için reçel yapıyorum. Süt reçelimin tadını evrensel bir yere ulaştırmaya çalışıyorum, bunun için de gece gündüz çalışıyorum. Ve bu bana şu anda çok zevk veriyor.”

Ortada kalbinden geçeni yapmak için saatlerce çalışan bir adam vardı. Kendi deyişiyle önce oyuncuydu sonra müzisyen, sonra reçelcibaşı. 38 yaşında müziğe başlamış, şairleri okuya okuya, onların şiirlerini besteleye besteleye hayatında başka bir pencere açılmıştı. Aslında yaşamak, üretmek ve mutlu olmak için çok şeye ihtiyacı olmadığını fark etmiş, hayatını küçültmeye başlamıştı.

İşte şu anda 22 metre karelik evinde oturuyor sohbet ediyor, müzik dinliyorduk... Sesinden ve gitarından kendi bestelerini... Keyfimiz gayet yerindeydi, yerimiz de hiç dar değildi...

Çekinme, samimi ol, çok çalış

Sonra ‘Güneşin Kızları’ dizisinin Ahmet’i olarak ekrana döndü Teoman. Oyuncu olarak da

Yazının Devamı