En son ne zaman birisiyle kucaklaştınız?
Ne kadar sıklıkla birileriyle sevgi dolu kucaklaşıyorsunuz?
Zamanımızın en büyük sorunlarından biri, her geçen gün insanların sevdiklerinden biraz daha uzaklaşmasıdır. Aynı evin içinde yaşayan aile fertleri bile birbirleriyle sadece selamlaşarak yaşamakta. Ya da kısaca yanaklardan öpülüp bırakılmakta. Sanki kucaklaşmak için çok büyük, çok önemli bir olayın gerçekleşmesi gerekmektedir.
Oysa eskiden Türk toplumu için kucaklaşmak çok doğal, sık yapılan bir sevgi alış-verişiydi. Şimdilerde yerini yanak değdirmeler, el sıkışmalar, hatta karşıdan selamlar aldı. Kucaklaşmanın ve dokunmanın, aslında insanların enerjilerini yükselttiği, çocukların özgüvenini ve özdeğerini arttırdığı, aynı zamanda sağlık verdiği, moral düzelttiği pek çok araştırmayla desteklenmiştir. Her gün vitamin alır gibi bir kaç defa kucaklaşmak insan bedenini ve ruhunu beslemekte, hayata bağlamaktadır.
Kucaklaşmayla ilgili yaşanmış bir hikaye anlatmak isterim. Amerika'da ki bir hastanede çocuk bakım odasında 15 çocuğa bakılmaktadır ve bir gün odada gaz kaçağı yaşanıyor. 15 çocuktan sadece biri kurtuluyor. Tek bir çocuğun neden hayatta kalabildiğini araştırdıklarında,
Başkalarının hayatlarını karşıdan seyreder ve onlar için hep yorumlar yaparız, onların göremediklerini görüp '' aslında ......nun böyle yapması gerek ama daha farkında değil'', ''şunu bir anlasa herşey değişecek ama anlayamıyor'', ''o ne yaptığının, nasıl bir durumda olduğunun bilincinde değil'' gibi cümleler kurarız. Dışarıdan gözlemleyen bir göz olarak söyleriz biz bunları. Kişinin içinde bulunduğu durumun duygusal yoğunluğunu yaşamadığımız için ve karşıdan daha geniş bir pencereden baktığımız için daha objektif olup değişik görüş açılarına sahip olabiliriz. Tabiki bunun anlamı herzaman dışarıdan bakanın gördüklerinin daha doğru olduğu anlamını çıkaramayız. Çünkü dışarıdan gözlemleyen kişi de içeride neler yaşanıldığını tam olarak bilemez. O sadece bir dış gözlemleyicidir. Tabiki bunun farkında olmayan kişilerde çok kolay herkesin hayatına bakıp bakıp yorum yapar, akıllar yağdırır. Oysa başkalarına dış gözlem yaparak yorum yapacağımıza aynı şeyi kendi kendimize yapabiliriz. Kendi hayatımızı, bir an olsun dışarı çıkıp dışarıdan gözlemleyebiliriz. Herkesin zihin gücünü kullanarak şöyle bir hayatını dışarıdan, bir filim gibi seyredebilme yeteneği vardır. Kendimizi bir adım geri
Acı , nefret, yanlızlık, gıcık olmak, endişe, can sıkıntısı... gibi pek çok duygu yoğunluğunu hissetmeyi sevmediğimiz için onlar kötü dugular olarak anlamlandırırız. Hoş olmayan bir duygu içine girdiğinizde de, bu duygunun sebebini kaynağını sorgulayarak, ya da içinde bulunduğumuz duygu durumunu tekrar tekrar dile getirerek kendinizi daha da kötü bir ruh haline sokarsınız. Çok kötüyüm, moralim bozuk, üzgünüm, yanlızım, neden böyleyim, kim yaptı, o yaptı, senin yüzünden vs. gibi konuşmalarla, o beğenmediğiniz duygu durumunu daha fazla içinize çekersiniz. Unutmayın ki '' ne ararsanız onu bulursunuz''. Niyetiniz ne, kötü durumundan çıkmak mı yoksa daha fazla kötü duygu yaratmak mı?
Eğer sürekli geçmişinize bakıp bugününüzü zehir eden sebepler arıyorsanız, ya da neden bu duruma düştüğünüze yoğunlaşıyorsanız, beyniniz size bu doğrultuda kanıtlar sunacak ve kendinizi daha kötü hissettirecektir. Oysa acilen farkına varılması gereken geçmişin sizin geleceğiniz olmadığıdır.
Hayat yolunda hiç bitmeyen bir öğrenme vardır. Bilgi herkesin içindedir. Yeterki öğrenmek isteyin. Her yer mesajlarla doludur. Duygularınız da birer öğrenme aracıdır. Duygularınızı olumlu bir şekilde
NLP (zihin programlaması ) kırk yıl önce Richard Bandler ve John Grinder tarafından başlatılan zihni etkin kullanma teknikleri aslında hepimizin hergün farkında olmadan yaptığı bir şeydir. Arkadaşınızla konuşurken şöyle bir eski günlere gittiğinizde, sizi üzen acı bir olayı anlatmaya başladığınızda birden aynı acı yoğunluğunu hissettiğinizde ya da tatlı bir anınızı hatırladığınızda birden gözleriniz parlayıp mutluluğu tekrar içinizde hissettiğinizde NLP yi kullanıyorsunuz demektir. Birgün birisiyle kötü bir durum yaşayıp öfkelendiğinizde ve gün boyunca onu tekrar tekrar düşünüp olayı bir filim gibi zihninizde gördükçe ve aynı öfkeyi hissettikçe yine NLP yi kullanıyorsunuzdur. Birisinin çok beğendiğiniz bir yanı varsa konuşma şekli, yürüyüşü vaya bir işi yapış şekli gibi, zamanla onu daha dikkatli gözlemler ve belli ölçüde onu kopyalarsınız, hatta bunu farkında olmadan olumsuz yönler için bile yaparsınız. Bunlar sadece bir kaç örnek, doğduğumuzdan beri biz zihnimizi bir şekilde programlarız ( 0-6 yaş arasında ailenin bu programlamada etkisi çok büyüktür ) NLP içimizdedir.
NLP nin farkı, farkında olarak yapılması ve sadece olumlu programlamalar içermesidir . Tabiki çabuk sonuç
Mutluluğunuzu elinizden mi aldılar? Belkide bir gün birisi geri getirip size verecektir, '' al bu da senin payına düşen mutluluk'' diyecektir. Şimdi arkanıza yaslanın ve bekleyin. Yapacak hiç bir şey yok. ......................
Acaba kim, nasıl almış olabilir mutluluğunuzu? ve kim, nasıl, neden geri getirip versin mutluluğunuzu? Bu sorulara uygun cevaplarınız varsa lütfen bana da söyleyin...........
Dünyada acaba yeteri kadar mutluluk mu yok, insan sayısı arttıkça mutluluk yetmiyor ve herkes başkasının mutluluğunu mu kapmaya çalışıyor ?...............................................
MUTLULUK nedir? Vücudumuzda salgılanan sertonin hormonu, kimyasal bir tepkime. Bu hormonu salgıladığımızda kendimizi mutlu hissederiz. Peki nasıl oluyorda birisi veya bir olay açma- kapama düğmesine basıyor ve bizde mutluluk çeşmesi akıyor veya kesiliyor? Evet bir düğme var ama bu düğme bizim içimizde. O zaman bu düğmeyi kapandıkça biz kendimiz tekrar açabilirmiyiz? Evet açabiliriz :)
Mutluluk düğmesiniz açıp, bu güzel ve faydalı hormonu sağlamak için hayal gücümüzden faydalanabiliriz. Beynimizin daha önce hayal ve gerçeği ayırt edemediğinde bahsetmiştik. Eğer güzel, mutlu olduğumuz bir anı
Karşı kıyıya geçmek için nehirin durulmasını beklerseniz, nehir durulduğunda kayık orada olmayabilir. Bu sefer kayığın gelmesini beklersiniz. Kayık geldiğinde kürekler orada olmayabilir, yine bekleyecek bir şeyiniz vardır, küreğin gelmesini beklersiniz. Olmaz ya, hani olurda bütün engeller kalkıp, şartlar tamamen olgunlaşırsa bir gün, yinede bir şey yapamazsınız artık. Çünkü o kadar çok beklemeye alışmışsınızdır ki bu seferde karşıya geçecek gücü bulamazsınız kendinizde. Zaten geçseniz de bir anlamı olmaz. Bir şey başarmış, bir zafer kazanmış sayılmazsınız. Hiç bir engel yokken karşıya geçmek, bir aktiviteden başka anlam taşımaz. Niyetiniz aktivite yapmaksa bunu yerinizde zıplayarakta yapabilirsiniz. Yok ben ''kendi zaferimi kazanıp yaşam standartımı yükseltmek istiyorum'' diyorsanız, o zaman o nehire şimdi atlamalısınız. Hiç beklemeden şimdi. Sihir ' şimdi ' dedir. Ne geçmişte nede gelecekte.
İçinizden birkaç kere ŞİMDİ, ŞİMDİ diye tekrar edip bağırın. İç sesinizi duyun. Ne hissettiniz ? Tedirgin olup, bir adım geri çekilmek mi istediniz ? Yoksa heycanlanıp, ileri doğru bir hamle mi yapmak istediniz ? Eğer tedirgin olduysanız nehir kenarlarında daha çok bekleyeceksiniz
Bir daha geri dönmemek üzere bir yerden ayrılıyorsan, '' sakın arkana bakma '' derler.
Bir amaç için yola çıktıysan,vaz geçmemen, zoru görünce kaçmaman için, '' gemileri yak, köprüleri yık'' derler.
Karşı kıyıya geçmek için ince bir köprüde, bir ipte yürüyorsan '' sakın aşağı bakma, hep ileri bak'' derler.
Çünkü bunları diyenler, arkaya bakmanın geçmişe odaklanmak olduğnu ve seni geri çekeceğini bilirler.
Çünkü bunları diyenler, geri dönüş yolunu görürsen zoru görünce hemen vazgeçilebileceğini bilirler.
Çünkü aşağı bakarsan, aşağısının girdap gibi seni kucağına çekeceğini bilirler.
Evet şimdi, eğer yeni bir yola çıkmak için hazırlanıyorsanız, ya da bir değişim yolculuğuna çıktıysanız; nereye bakacağınız konusunda ve hangi geri dönüş yollarını yakacağınız, yıkacağınız konusunda bir egzersiz yapalım.
Kağıt kalemler hazır mı? ( Her halde beni takip edenlerin artık kendilerine ait bir defteri vardır :)
Fazla kilo sorunu olan herkes kilo vermek ister. Kilo vermeyi seçmedikçe bu yeterli olmaz.Çünkü; '' zayıflamak istiyorum'' cümlesinde bir eylem yoktur, sadece istersiniz. Oysa kilo vermek ya da vermemek bir seçimin sonucudur.
Bugünkü hayatımıza baktığımızda sahip olduğumuz, ya da olmadığımız her şey seçimlerimizin sonucudur. Şimdiye kadar başkalarının etkisinde kalarak bir şeyler yapmış olmamız ya da yapmamış olmanız, bundan sonrada böyle olacak anlamına gelmez. Artık büyüdünüz :) başkalarının akılına ihtiyacınız yok.
Şu an fazla kilonuz varsa ve bundan memnun değilseniz, önce bunu sizin yarattığınız gerçeğini kabul etmeniz önemli bir adımdır. Gereğinden fazla yemeği seçtiniz, yanlış şeyler yemeyi tercih ettiniz, yeteri kadar hareket etmemeyi seçtiniz. Bunun sonucunda da fazla kilolarınız oldu. Yeni seçimler yapmanız size farklı sonuçlar getirecektir. Kendi seçimlerinizin sonuçlarını yaşadığınızı kabul ederseniz, farklı seçimlerin de size farklı sonuçlar getireceğine inanırsınız.
Pasta , çikolata yemek yerine kuru meyve yemeği seçebilirsiniz. Sıkılığınızda ya da kızdığınızda abur-cubur atıştırmak yerine duş almayı, meditasyon yapmayı, ya da yürümeyi tercih edebilirsiniz.