Neden bazı istediklerinize ulaşmak için kılılınızı bile kıpırdatamazsınız? Ya da daha işin başındayken vazgeçersiniz ? Çünkü motivasyonunuz yoktur. Eğer bir şeyi elde etmeniz gerçekten yaşam kalitenizi arttıracaksa kendi kendinizi motive edebilmelisiniz. Motivasyon; bir hedefi gerçekleştirmeye yönelik yoğun çaba, odaklanma ve ısrarlı olumlu beklentiyi kapsayan bir süreçtir. Kişi bu süreci, yani kişisel motivasyon sürecini yönetebilmelidir.
Birinci adım ulaşmak istediğiniz şeye ulaşınca neler olacağını, hayatınıza tam olarak ne katacağını görebilmeniz, hissedebilmenizdir. Eğer bunların siz de yaratacağı farkı bilmiyorsanız adım atmakta zorlanırsınız. Amacınızın değerini tam olarak bilmeniz ve sizin için gerçekten değerli olduğunu farketmeniz sizi yolda tutacaktır. Bu da size büyük bir motivasyon sağlayacaktır.
İkinci adımda yapabileceğinize inanmaktır. İnanırsanız olumlu beklentileriniz ve düzenli çabalarınız olur. Eğer hedefinizin size neler katacağını ve sizin için değerli olduğunu biliyorsanız ve de başarabileceğinize inanıyorsanız size bir kaç motivasyon yükseltme tekniği vermek istiyorum.
1) Başlamak için mükemmel olmanız gerekmediğini ama mükemmel olmak için
değişimi olmuş bir şekilde hayal ederk gülümseyin ve evrene teşekkür edin. Daha sonKendinizde değiştirmek istediğiniz her ne var ise öncelikle onu zihninizde yapabildiğinizi görebilemek en önemli adımdır. Eğer değişimi olmuş bir şekilde zihninizde canlandıramıyorsanız gerçek hayatta gerçekleşmesi çok zordur. Değişimi zihinde canlandırma olarak görebilmek başlangıçta zor gelebilir. Ama denedikçe, pratik yaptıkça hayal edebilme yeteneğiniz gelişecektir. Hayal gücünüzü en kolay kullanabileceğiniz anlar, kafanızın ve bedeninizin en rahat olduğu, gevşediğiniz anlardır. Şimdi yaz mevsiminde zihninizi ve bedeninizi rahatlatmak için denizden faydalanabilirsiniz. Bu egzersizi belki hemen bugün yapamayabilirsiniz ama denize gittiğiniz ilk fırsatta denemenizi tavsiye ederim.( Bu egzersiz iyi yüzme bilenler içindir :))
Sessiz bir ortamda denize girin ve kendinizide bir su damlası olarak hayal edin. Rahatlıkla suyun içinde hareket edebildiğinizi, hafif ve akıcı olduğunuzu hissedin. Gözlerinizi kapatın ve suyu daha iyi hissedin, suyun sesini dinleyin. Sadece gökyüzü ve deniz var. Adeta bir bütün gibi, siz de bir su damlası oldunuz zaten. Hazır olduğunuzda sırt üstü yatın, gözleriniz kapalı
Olayların değeri ve anlamı kişinin kendi bakış açısıyla şekillenir. Aynı olayın iyi veye kötü olduğu, doğru veya yanlış olduğu, güzel veya çirkin olduğu, kişinin kendi filitrelediği bakış açısıyla anlam bulur. Tıpkı aynı resme ya da heykele bakıp, farklı yorumlar getirdiğimiz gibi. Tek bir görüş açısı, tek bir boyuttur ve nesnenin (olayın) tamamını yansıtmaz, eksik bir resimdir. Bu sebepten dolayıda bizi sınırlı düşünmeye ve sınırlı davranmaya iter. Hiç bir durumda doğru bir perspektif yoktur, bir çok bakış açısını değerlendirmek durumu (nesneyi) daha kapsamlı kavramamıza yardımcı olur. NLP 'de kişilerin farklı bakış açılarına erişebilmesini sağlayan teknikler, kişinin yaşamı algılayışını değiştirerek yaşam kalitesini arttırmasını destekler. NLP birinci bakış açısından başlayarak, dördüncü boyut bakış açısına kadar ulaşılmasını sağlayarak kişinin duruma karşı olan duygu ve düşüncelerinin değişebileceğini, çok daha objektif olabileceğini gösterir.
Kendi bakış açımız önemlidir. Çünkü kendi gerçekliğimizdir. Kişisel hakimiyetimiz için, etkili bir model olabilmemiz, kendimizi ifade edebilmemiz için önemlidir. Ancak sadece kendi bakış açımızla yola çıkmak her zaman istenen
Gün içinde kafamızın içinden binlerce düşünce geçer, yüzlercesi de ağzımızdan kelimelerle dış dünyaya çıkar. Ağzımızdan çıkan her bir kelime bizim düşünce şeklimizi, inançlarımızı yansıtır. Ağzımızdan çıkan her cümle, aklımızdan geçen her düşünce kendi kendimize verdiğimiz telkinlerdir. Hiç durmadan kendimize oto telkin yaparız. Şimdi bu noktada sıkı bir farkındalık kazanmanızı istiyorum. Bugünün egzersizi ağzınızdan çıkan olumsuz telkinleri yakalamanız. Benim odağım sürekli insanların konuşma şeklinde olduğu için çevremdeki tanıdık tanımadık insanların nasılda gelecekleri üzerinde olumsuz yatırımlar yaptığını farkedebiliyorum. Tabiiki bunu herkesin kendi için farkedebilmesi gelecek yılları üzerinde olumlu yatırım yapmasını sağlar.
Henüz elli yaşında bir kadın bir şeyleri hatırlayamayınca '' ah yaşlanıyormuyum ne, bu aralar çok unutuyorum'' demesi, '' yaş ilerledikçe hastalıklarım artıyor'' demesi, kırk yaşında bir insanın sık sık ''benim başım tutar hep'' demesi, '' benim migrenim var'' diyerek hastalığına sıkı sıkı bağlanması, onunla bütünleşmesi, sık sık '' hayat çok zor, çoook'' demesi.... kişinin kendi kendine yaptığı olumsuz telkinlerdir. İleriki günlerde de buna benzer
Pek çok kişi yetişkin yaşlara geldiğinde, hayatlarında bir eksiklik,bir dengesizlik olduğunu farkederler. Olgun yaşlara geldiklerinde ise, yeni yeni bu dengesizliğin ne olduğunu keşfetmeye başlarlar. Hayatlarının belli alanlarında yüksek derecede başarı yakalamış olsalar bile bütünü yakalayamamışlardır. Bunun sebebi de bütünsellik için ihtiyaç duyulan yaşam alanlarında eşit derecede aktif olamamalarıdır.
Nedir bu aktif olunması gereken alanlar ? Kariyer,para,aile,sağlık,spor,sosyal çevre,kişsel gelişm, hobi. Bireyin dengeli bütünsel bir yaşam sürebilmesi için bu alanlarda en azından ortalama bir eşitlik yakalamış olması gerekir. Kişi diğer alanları gözden kaçırarak veya önemsemeyerek sadece bir iki alnda yüksek tatmin yaşamaya çalışırsa uzun dönemde bunun sıkıntısını çeker. Yeteri derecede aktif olmadığı alanların ,zihininde ve bedeninde yarattığı tahribat zamanla başarılı olduğu alanı da olumsuz yönde etkilemeye başlar.
Günümüzde en çok rastlanan örnek,bireyin iş ve para alanlarında çok vakit harcayıp,bu alanlarda yüksek tatmin sağlama çabasıyla sağlık ve hobi alanlarını ihmal etmesidir. Oysa zayıf kalan bu alanlar, ileriki dönemlerde kişinin zihinsel ve bedensel
(köklerine yatırım yap, vakti geldiğinde patlama halinde açığı kapatıp fark atacaksın)
Uzakdoğu'da yetişmekte olan moso adında bir çeşit bambu ağacı vardır. Moso ağacı dikildikten sonra en ideal şartlar sağlansa bile hiç bir gelişim göstermez. Bunu bilmeyenler ağacın tutmadığını, yerini sevmediğini düşünebilirler. Bu yerinde sayma süreci yaklaşık beş yıl sürer. Sonra birden bire günde 40-45 santim civarında büyümeye başlar. İki ay içinde yaklaşık otuz metre boyuna erişir. Ne olmuşturda bu moso ağacı 5 yıldan sonra birden bire büyümüştür? Şanslı olduğu için mi? Yoksa birisi ona bir sihir yaptığı için mi? Aslında cevap çok basittir. Çünkü moso ağacı hiç bir zaman durmamıştır, beş yıl boyunca çalışmıştır. Ancak bu çalışma dışarıdan gözle görülür bir şekilde değil içeriden, toprağın altından olmuştur. Beş yıl boyunca otuz metrelik heybeti taşıyabilmek için, hızlı büyüyebilmek için, toprağa sağlam kökler salmakla meşgul olmuştur.Kendini içeriden geliştirmiştir.Yüzlerce metrelik kökler salmıştır toprağa, aslında moso ağacı hiç durmamıştır, hep çalışmıştır, hep değişmiştir.
Moso ağacının içten içe ne yaptığını bilmeyenler kimbilir onun hakkında neler söylemişlerdir. Hiç
Aile yaşamı, bize ilk duygusal dersleri veren okuldur. Kendimizi nasıl göreceğimizi, başkalarının bizim isteklerimize ne şekilde tepki verebileceklerini, umutları, korkuları nasıl anlayıp ifade edebileceğimizi öğreniriz. Kendi değerimizi veya değersizliğimizi, hayata karşı olan güvenimizi veya güvensizliğimizi çok küçük yaşlarda aile içindeki iletişimden aldığımız derslerle oluştururuz.
Günümüzde pek çok aile çocukları ergen yaşa geldiklerinde aralarında bir iletişim eksikliği olduğunu farkederler. Ancak çoğu aile bunun çocuktan ya da dış faktörlerden kaynaklandığını düşünerek çözümü yanlış yerde arar. Oysa iletişim kurma şeklini ya da kuramamayı bebek yaştan itibaren aile öğretmiştir. Çocuklar da bu davranışın geri bildirimini büyüdükçe aileye vermektedir. Örneğin eleştirinin bir iletişim şekli olduğu ailede çocuklar suçlamayı, utandırılan ve yargılanan çocuklarda kendilerini suçlamayı öğrenirler. Olumlu davranışların dile getirildiği ailelerde ise çocuklar takdir etmeyi öğrenirler.
Evin dışında ne olursa olsun, okul, tv programları, arkadaşlar, bir Anne-Babanın sürekli ve tutarlı bir şekilde kullandığı nazik sözler ve diğer iletişim şekillerinin önüne geçemez. Ancak
Acı , nefret, yanlızlık, gıcık olmak, endişe, can sıkıntısı... gibi pek çok duygu yoğunluğunu hissetmeyi sevmediğimiz için onlar kötü dugular olarak anlamlandırırız. Hoş olmayan bir duygu içine girdiğinizde de, bu duygunun sebebini kaynağını sorgulayarak, ya da içinde bulunduğumuz duygu durumunu tekrar tekrar dile getirerek kendinizi daha da kötü bir ruh haline sokarsınız. Çok kötüyüm, moralim bozuk, üzgünüm, yanlızım, neden böyleyim, kim yaptı, o yaptı, senin yüzünden vs. gibi konuşmalarla, o beğenmediğiniz duygu durumunu daha fazla içinize çekersiniz. Unutmayın ki '' ne ararsanız onu bulursunuz''. Niyetiniz ne, kötü durumundan çıkmak mı yoksa daha fazla kötü duygu yaratmak mı?
Eğer sürekli geçmişinize bakıp bugününüzü zehir eden sebepler arıyorsanız, ya da neden bu duruma düştüğünüze yoğunlaşıyorsanız, beyniniz size bu doğrultuda kanıtlar sunacak ve kendinizi daha kötü hissettirecektir. Oysa acilen farkına varılması gereken geçmişin sizin geleceğiniz olmadığıdır.
Hayat yolunda hiç bitmeyen bir öğrenme vardır. Bilgi herkesin içindedir. Yeterki öğrenmek isteyelim. Her yer mesajlarla doludur. Duygularınız da birer öğrenme aracıdır. Duygularınızı olumlu bir şekilde