Günümüzde en çok rastlanan örnek, bireyin iş ve para alanlarında çok vakit harcayıp, bu alanlarda yüksek tatmin sağlama çabasıyla sağlık ve hobi alanlarını ihmal etmesidir. Oysa zayıf kalan bu alanlar, ileriki dönemlerde kişinin zihinsel ve bedensel sağlığını tehdit ederek, iş başarısını da düşürecektir. Kişide stres ve öfke kontrolü zorlaşacak, beyin tek yönlü kullanıldığı için tıkanıklıklar ve dengesizlikler oluşacaktır. Bozulan yaşam dengesi, kişinin yaşam kalitesini düşürecektir. Daha fazla stres, mutsuzluk, duygusal dalgalanmalar, yaratıcılıkta ve çözüm üretmekte kişiyi zorlayacaktır.
Ülkemizde yakın bir geçmişe kadar hobi, emekli ya da boş vakti çok olanların meşguliyeti olarak görülmekteydi. Günümüzde bu görüş, yeteri kadar olmasa da değişmeye başladı. Sanatsal değer taşıyan hobilerin sağ beyni etkin kullanarak duygusal zekayı geliştiren, kişiyi stresten arıtan, pozitif duygular oluşturan, odaklanma ve konsantrasyon artıran pek çok önemli etkisi olduğu bilim insanları tarafından kanıtlandı. Hobi, çoğu zaman bir meditasyondur, kendi başına kalmaktır, yaratmaktır, kişinin ruhunu okşaması ve çok daha fazlasıdır.
Çocuğunda hobi alışkanlığı edinmiş kişilerin okul, iş ve
''Mükemmel BEN''ni yaratın ve ona bağlanın; Burada söz konusu olan mükemmellik, henüz gerçekleştirmediğiniz ama gerçekleştirme potasiyelinizin olduğu, sizin kendi içinizde mümkün olabilecek en iyi halinizdir. Herkes şu an olduğu halinden çok daha fazlası olabilir. Yeterki bunu hayal edebilsin.
Mükemmel halim nasıl olurdu? diye düşünün. Hatta düşünmeklede kalmayın kağıdı-kalemi alın ve yazmaya başlayın. Bu egzersizi ilk yaptığınızda zorlanabilirsiniz, belki de bugüne kadar hiç düşünmediğiniz hallerinizi hayal etmek sizi zorlayacaktır. Mükemmel ben egzersizin ilk kez yaptığınızda zihninizde kendinizle ilgili olan sınırlarınızı farkedeceksiniz. Eğer her bir bölüm için vereceğiniz ayrıntılı bir cevap yoksa ya da verdiğiniz cevaplar sizi heyecanlandırmıyorsa zihninizde kendi kişsel gelişiminizle ve değişimizle ilgili çok sınırlar var demektir. Sizin şu ankinden daha iyi bir duruma gidebilmeniz için zihininizin gideceği yeri görmesi gerekir. Ama bu bir sorun değil, hayal gücünüzü olumlu yönde kullandıkça, mükemmel halinizi görmekte ustalaşacak ve onu düşünmekten zevk alacaksınız.
FİZİKSEL GÖRÜNÜMÜM: Daha uyumlu, daha bana yakışan, daha bakımlı giyiniyor olsaydım nasıl olurdum?
Gün içinde insanlar birbirlerini gördüklerinde en çok ve ilk olarak "nasılsın" diye sorarlar. Hatır sormak deriz buna. Peki, genelde bu soruya nasıl cevap verirsiniz?
- İyiyim…
- Teşekkür ederim…
- Fena değil…
- Yorgun…
- Pek iyi değilim…
- İyi diyelim, iyi olsun...
Midemizin büyüklüğü bir avuç içi kadardır. (Tabi biz onu büyütmediysek!) İhtiyacınız olan bir avuç yemeği kaç dakikada tüketiyorsunuz? Üç beş dakika mı? Peki, hiç 21 dakikada bitirmeyi denediniz mi? Eğer denemediyseniz bugünün egzersizi olarak bunu deneyebilirsiniz.
Normal açlık derecesinde olduğunuz bir an, bir avuç sağlıklı gıdayı küçük bir tabağa koyun. Küçük bir çatal alın ve aynanın karşısına geçip oturun. Saatinizi ayarlayın ve yemeye başlayın. Her lokmaya önce bakın, sonra koklayın, sonra da bu lokmayı yiyebilecek ve tadına varabilecek olduğunuz için teşekkür edin. Lokmayı ağzınıza koyun ve yavaş yavaş çiğneyin, tadına varın. Bu işlemi her lokmada tekrarlayın ve 21 dakikada tabağınızdaki yemeği bitirin.
Hızlı yemek vücutta kıtlık bilinci yaratır, daha fazla yemek ve yediğini yağ olarak depolamak ister. Oysa yavaş yavaş, sık sık sağlıklı, doğal gıdalar yemek bedeni rahatlatır. Her zaman işe yarar besinler geliyor bilinciyle yediklerini stoklama gereği duymaz. Tokluk sinyali beyne yaklaşık 20 dakikada ulaşır. Hızlı yerseniz doyma sinyali gelene kadar boşu boşuna, daha fazla yeme gereği duyar; midenizi gereksiz yere şişirirsiniz.
Yavaş yemek için hafif bir müzikten
Doğduğumuz günden beri zihnimizi farkında olmadan programlamaya başlıyoruz. Neredeyse her davranışımız, düşünce kalıplarımızın ürünü olarak alışkanlıklarımız haline gelir. Diş macununu sıkma şeklimizden tutun da mutlu olma şeklimize kadar. Ya da mutlu etme alışkanlığımız…
Bazı alışkanlıklarımız, yaşam kalitemizi artırırken bazı alışkanlıklarımız da yaşam kalitemizi düşürür. Farkındalık, bu yüzden çok önemlidir. Yaşam kalitemizi düşüren alışkanlıklarımızı fark edip onları istediğimiz takdirde değiştirebiliriz. Siz de bu yazıyla belki bir farkındalık yaşayacaksınız ve mutlu etme programından mutlu olma programına geçeceksiniz… :)
Bazı insanlar, kendi mutluluklarından ziyade başkalarını mutlu etmeye programlanmışlardır. Durmadan eşini, dostunu, annesini, çocuğunu mutlu etmek için çaba harcar. O kadar çok çaba harcar ki kendini unutur. Sonuç olarak, uzun vadede maalesef kimseyi mutlu edemez. Çünkü ne insanın içinde olmayan bir şeyi dışarıdan verebilirsiniz ne de sizde olmayan bir şeyi karşı tarafa verebilirsiniz. Eğer kişi kendini mutlu edemiyorsa, kendiyle mutlu değilse başkasını mutlu etmesi neredeyse imkânsızdır. Mutlaka başkaları için yaptıklarınızın faydası vardır. Ama
Herkes hayat yolculuğunda yanında bir can yoldaşı olsun istiyor. Bu, çok doğal bir istek… Bir kadın ve bir erkek, el ele, göz göze, güvenle tek bir yürek olarak yürümek istiyor. Ama gün geçtikçe kaliteli bir ilişki yaşayamamaktan yakınanların sayısı artmakta...
Aslında bu konuyu da iki ayrı başlıkta ele almakta fayda var. Yalnız olduğunuz için mi bu konuda sıkıntı var; yoksa birlikteliğinizin kalitesi düşük olduğu için mi?
Önce birinci başlığa bakalım, “eşim yok” diyenler için...
Önce yokluk bilincinden çıkalım. Bir ilişkiye gerçekten hazır mısınız? Yoksa depresif halde bir ilişki arayışında mısınız? Ya da umutsuz bir halde, “kimseyle bir ilişki yaşayamıyorum, beceremiyorum” modunda mısınız?
Bir ilişki yaşamaya hazırsanız sorun yok, geleceğine inanıyorsanız tabii ki... Kendi kendinize “bir ilişki yaşamaya hazırım ve açığım” diye telkinlerde bulunabilirsiniz. Şimdiden evinizde eşiniz için yer açmaya başlayabilirsiniz. Hayatınızın her alanında yavaş yavaş eşinize yer vermeye başlayın. Bir eşiniz varmış gibi davranın. Örneğin bir diş fırçası için yer açabilirsiniz. Çift kişilik bir kahve takımı alabilirsiniz. Davranışlarınızı da ona göre düzenleyebilirsiniz. Evlenmek
Yaklaşık 7-8 aydır tanıdığım bir arkadaşım var. Kendisiyle ayda bir ya da iki kere telefonda veya yüzyüze görüşüyoruz. Dikkatimi çeken bir şey oldu. Neredeyse hemen her görüşmemizde mutlaka lafın arasına "bugün de başım çok ağrıyor, lodostan mıdır nedir?" ya da "bugün de başım çok ağrıyor" diye birbirine benzer cümleler kullanıyordu. Dil kalıpları benim algı alanımda olduğu için bunu hemen fark ettim. Önce gözlemledim ve neredeyse her konuşmamızda başağrısı kavramını kullandığından emin olunca bunu kendisine ilettim. "Farkında mısın, sürekli başın ağrıyor, seninle ne zaman konuşsak başağrından şikâyet ediyorsun" dedim. Ve aldığım cevap şaşırtıcıydı: "Aaa gerçekten mi? Hiç farkında değilim."
Bu arkadaşım, pek çok kişi gibi bir şekilde başağrısını diline dolamış. Hiç farkında olmadan sürekli başağrısından şikâyet ediyor ama bunu ne kadar sık söylediğinin ve gerçekten başının ne kadar sık ağrıdığının farkında değil. Farkında olmadığından durumu değiştirmek için hiçbir çaba harcamıyor. Hergün aynı cümleyi kendine telkin ederek başağrısının kronikleşmesini sağlıyor. Belki hiçbir sorunu yok; sadece basit bir ağrı ama sürekli telkin, ağrının devam etmesini sağlıyor.
Başağrılarının
Bir gün kendinle başbaşa kaldığında, ortalıkta hiçbir şey yokken, sadece düşüncelerinin kuru kalabalığına karıştığında kötü bir rüyanın tam da ortasında nasıl da kendini kandırdığını anlayacaksın…
Aslında seni rahatsız, huzursuz edenin sadece zihninde taşıdığın düşüncelerin olduğunu fark edeceksin…
Huzura, mutluluğa erişmek için yerini, işini, eşini değiştirmenin çözüm olmadığını, sadece düşünce şeklini değiştirmen gerektiğini anlayacaksın…
Ve sonra bir yük gemisi gelecek limanına, sen bütün yargılarını, suçlamalarını, affedemediklerini ve kibrini teker teker boşaltacaksın yük gemisine…
Yavaşça uzaklaşan geminin ardından tebessüm ederek bakıp teşekkür edeceksin bütün yüklerine...
Sonra senin de artık yeniden, hafiflemiş bir şekilde yeni zihin gözünle tekrar hayata yelken açma vaktinin geldiğini anlayacaksın... Tatlı bir telaş alacak içini...
Huzurlu bir seyahati deneyimleyip yeni baştan yaşayacaksın hayatı...
Bazen zihin yükleri gelip yine içeri girmek isteyecek; ama artık sen uyanık olduğun için yük gemisini hatırlayacaksın.