En sık dile getirilen şikâyetlerden biridir: "Beni yargılıyorlar, beni anlamıyorlar." Bunu duyduğumda hemen sorduğum soru "peki, sen insanları yargılıyor musun" oluyor. İlk başta gelen cevap, çoğu zaman "hayır" olsa da biraz daha derin sorular sorduğumda cevap aslında "evet" oluyor.
Hiç kimse eleştirilmekten, yargılanmaktan hoşlanmaz. Hepimizin bildiği eski bir söz vardır: "Kendine yapılmasını istemediğin şeyi başkasına yapma." Çünkü çağırırsın, istemediğini hayatına davet edersin. Yargıladığın şeyi mutlaka hayatında bir şekilde deneyimlersin. Neyse o, kafanın içinde, zihninde geçen ne varsa seni veya başkasını işaret etmesi önemli değil... Düşünce ve duygu senin bedeninde, senin auranın içindedir ve sen onu yaşamak durumdasın. Hepimiz en çok neyi düşünüyorsak ona dönüşüyoruz.
Bazen iç konuşmalarımızı dile getirmediğimiz için yargıladığımızın farkında olmayabiliyoruz veya söylenmediğimiz için yargılama sayılmazmış gibi geliyor. Ama öyle değil, ister içinden söyle ister dışından fark etmez, yargılıyorsun. Ve seni de yargılayacaklar. İşte, o hoşnut olmadığın durumu hayatına çağırmaya başlamışsın. Zihninin içinde olan düşünce seninle ilgili olmasa da senin zihninin içinde
Travmatik bir durum yaşayan kişi, olay sonrasında depresyona girebiliyor. Ani kayıplar, trafik kazaları, beklenmedik bir takım acı olaylar... Bunun dışında kendi kendini depresyona sürükleyenler de olabiliyor. Tabii ki kişi bu durumu farkında olmadan yaratıyor. Nasıl mı? İşte bir kaç örnek:
- Çok rutin ve kısıtlı bir hayat yaşayarak, hep aynı şeyleri yaparak kişi yaşam alanını daraltırken bir yandan da zihnini daraltıyor, tembelleştiriyor.
- Başkalarını ve olayları suçlayarak, kendini kurban olarak görüyor.
- Kendini çaresiz ve yetersiz buluyor.
- Özgüveni giderek azalıyor.
- Hayatın ve insanların sürekli ona haksızlık yaptığına inanarak öfkelenip, agresifleşiyor.
- Korkularından korku doğuruyor.
- Kendi kendine olumsuz diyaloglara giriyor. "Deliricem, çıldırıcam, depresyondayım, bunalımdayım, battım, bittim..." gibi.
Sürekli benzer özellikteki erkekleri hayatınıza çekiyorsanız ve bu durumdan memnun değilseniz artık daha fazla tekrara girmemek için bilinçaltınızdaki erkeklere göz atmanın vakti çoktan gelmiş demektir.
Gerçekten kaliteli ve daha güzel bir ilişki yaşamak istiyorsanız yapmanız gereken:
Erkekleri suçlamak, kaderi suçlamak ya da yalnızlığı seçmek yerine bilinçaltınızdaki erkek kayıtlarınız ile yüzleşmek ve bu kodlamalarınızı değiştirmenizdir.
Ülkemizde bu konundan muzdarip kadın sayısı oldukça fazla. Aile ve toplum kültürümüzün geçmişte erkek ve kız çocuklarına yaptıkları ayrımların bunda etkisi çoktur. Halen bu ayrımlar küçümsenmeyecek orandadır maalesef.
Kadının çocuk yaşta tanıdığı ilk erkek, babadır. Babanın baba kimliği dışında sergilediği, eş olarak erkek rolü, anneye davranış şekli ve bunların aile kadınları tarafından yorumlanışı kız çocuğunun bilinçaltında erkeklerle ilgili genellemeler yapmasına neden olur. Yetişkin olduğunda tüm erkekleri bu gözle değerlendirebilir. Eğer model olumsuz ise olumsuz bir çekim alanı yaratabilir.
Başka bir genelleme de yaşanan ilk ilişkideki erkek ile ilgili olabilir. Kadın, tanıdığı ilk erkek ile olumsuz, acı verici bir şekilde
Hepimizin değişik değişik istekleri, dilekleri var. Kimimiz bunlar için çalışıp çabalıyor, kimimiz oturup sadece bekliyor. Tek benzerlik amaç. Yani kim ne isterse istesin sonuçta amaç hep mutlu olmak. Mutluluğa ulaşmak. Ama bir yalnışlık var, günden güne mutlu insan saysı artacağı yere azalıyor, depresyona giren insan sayısı hızla artıyor.
Dünya Sağlık Örgütü, 2020’de depresyondan ölenlerin sayısının fazlasıyla artacağı ile ilgili bir açıklama yaptı. Aslında hepimiz, insan ruh sağlığının giderek bozulduğunun farkındayız. Neredeyse her ailede depresyon ilacı kullanan en az bir kişi var. Bu ilaçları doktora danışmadan alanların sayısı da az değil. Durumu gerçekten ciddiyken hâlâ doktora gitmeyen, durumunu değiştirmek için çaba göstermeyen kişi sayısı da her geçen gün artmakta. Aslında depresyona girmeden önce beden ve duygularımız pek çok sinyal veriyor. Bu sinyalleri zamanında fark etmek, ciddiye almak kişinin daha kolay toparlanmasını hatta eskisinden daha iyi bir hayat yaşamasını sağlayabilir.
Nedir bu sinyaller?
- Gün içinde genellikle olumsuz ruh hali içinde olmak,
- Hareket, aktivite oranının düşmesi,
- Yeni bir şey denemeye direnç göstermek,
- Ufak şeylerden
Toplumumuzda parayla ilgili pek çok söz vardır. Çoğunda negatif anlamlar yüklüdür. Çocukluğumuzdan beri duyduğumuz birkaç tanesini hatırlayalım:
- Para kazanmak zor iş.
- Para su gibi gidiyor.
- Para kim, biz kim?
- Zenginin parası, fakirin çenesini yorar.
- Para mutluluk getirmez.
Şimdi, parayla ilgili bu yazılanların hepsini doğru kabul edebiliriz. Kabul ediyorsak sonuçlarını da yaşıyoruzdur. Ya da farklı bir bakış açısı getirebiliriz. En başa dönersek, çoğu insan daha para kazanma yaşına gelmeden zaten parayla ilgili bu inançları, bu fikirleri kabul etmiş bir şekilde iş hayatına başlar. Para kazanmanın zor olduğu inancıyla işe başladığımızda, tabii ki zor bir iş yapmaya soyunmuşuzdur. Ve zor da olacaktır, bütün hayatımız boyunca zor bir iş yaptığımızı düşünmek de bizi yorar. Oysa sadce "iyi, güzel işler yapar, çalışırsam para kazanırım" düşüncesine odaklanırsak daha kolay ve daha zevkli olmaz mı?
"Para, su gibi gidiyor'' derken paranın çok kolay gitmesine, bizden çabucak uzaklaşmasına odaklanırız. Ve bu odaklanma ile daha çok harcama yapma olasılığımızı artırırız. Onun yerine "para, bana düzenli olarak gelir", "verdikçe bana geri gelir" gibi bir düşünce oluşturm
Çocuk ödevlerini yaparken annesine sorar: "Anne, kalp tekil isim midir yoksa topluluk adı mıdır?" Annesi cevap verir: "Kalp denince gözünde ne canlanıyor, bir tane kalp değil mi? tabii ki tekil addır." Çocuk, annesine "hiç de öyle değil" bakışlarıyla bakar ve cevap verir: "Bence topluluk adıdır." Annesi: "Olur mu çocuğum; kalp işte, bir tane kalp demek, neresi topluluk bunun?" Çocuk, kendinden emin bir şekilde cevaplar: "Anne benim kalbimde sevdiğim bir sürü insan var, sen, babam, arkadaşlarım, dedem, ninem... Benim kalbimde bir topluluk yaşıyor." Anne şaşkınlık içinde kalır... :) Şimdi, bu ödevin doğru cevabı nedir?
İşte, hayat da böyle görecelidir. Size göre öyle olan, başkasına göre böyledir. Hatta bazen matematiğin, dil bilgisinin kurallarını bile hiçe sayan durumlar olabilir. Bakış açısına göre her şey değişebilir. Kimileri kalbini doru düzgün kullanmazken kimileri de kalbinin kapılarını sonuna kadar açar. Sizin kalbinizin kapasitesi nedir? Kaç kişi yaşar :)
Çocuklarımız, her an bizlere ders veriyor, bizlere ayna tutuyorlar. Onları daha dikkatli dinlemeli, daha iyi görmeli, derslerimizi daha iyi almalıyız. Çünkü onlar bizim gönüllü öğretmenlerimiz.
Sevgi ve sağlıkla
Şu an içinde bulunduğunuz durum nedir? Tam anlamıyla hayatınızda bulunduğunuz NOKTA nedir? İyi mi kötü mü? Daha doğrusu mutlu muyum, mutsuz muyum?
Her insanın kafasının içinde bir dünya vardır. Kendi yarattığı bir dünya... Zaten hep bu yüzden "ben olsam şöyle yapardım, ben olsam böyle düşünürdüm" diye başlayan cümleler kurarız. Bu, benim kafamın içindeki dünya böyle ve ben de dışarıdaki dünyayı böyle algılıyorum demektir. Ve bu bakış açımın da doğru olduğuna inanıyorum demektir.
Kendi dünyanızı düşünün; o yuvarlak kıtaların, okyanusların, dağların, tepelerin, şehirlerin, buzulların, ekvatorun olduğu sadece size ait bir dünya... İstediğiniz gibi şekillendirebilirsiniz. Şu anda bu dünyanın neresinde duruyorsunuz? Kutuplarda yalnız ve soğuk bir yerde mi? Çölde acıdan kavrulan bir yerde mi? Köpekbalıklarına yem olamamak için çırpındığınız bir okyanusta mı? Yoksa tropikal adalarda çiçekten kolyeler takıp dans ettiğiniz bir nokta da mı? Veya dört mevsimin yaşandığı keyifli bir kara parçasında mı? Kimler, neler var yanınızda? Vahşi hayvanlar, canavarlar, korkunç uzaylılar... Ya da çiçekler, melekler, yıldızlar, güzel ruhlar... Şu an dünyanızda bulunduğunuz noktayı neye benzeterek
İki çocuk, oyun oynarken tüm yaratıcılıklarını kullanıp ayakkabı kutularından bir televizyon yapar. :) Ekranın arkasına geçer ve sırayla spikerlik yaparak "şimdi haberler" diye programı sunmaya başlar. Yüzleri gülmektedir; fakat sundukları haberler hiç de öyle değildir...
- Dans etmeyi seven Merve çok eğleniyordu, düşüp elini kırdı; bir daha dans edemeyecek.
- Voleybol oynamaya giden Didem bir daha eve dönmedi.
- Çocuklar oyun oynarken çok eğlenir, oyun çocukların büyümesine yardımcı olur. Ama dikkatli olun, oynarken kafanıza taş atanlar sizi öldürebilir.
- Parkta oynamaya giden Deniz'e biber gazı sıktılar, hastanede yatıyor.
Anne şaşkınlık içinde sorar: "Ne biçim haberler bunlar? Doğru düzgün bir haber yapın, güzel şeyler söyleyin." Çocuklar daha da şaşkın halde cevap verir: "Ama o zaman haberler olmaz ki, televizyonda hep kötü şeyleri böyle veriyorlar."
Evet, maalesef haberler eşittir kötü haberler olmuş durumda. Yüzde sekseni kötü olaylar, yüzde on beşi saçma, dikkat dağıtıcı haberler, kalan yüzde beşe güzel bir gelişme haberi giriyor. Bugün kim televizyonu, radyoyu ya da gazeteyi "hadi bakalım, bugünlerde güzel neler olmuş, nasıl güzel gelişmeler olmuş acaba"