Merkez Bankası Başkanı neden harcanmak isteniyor?

29 Eylül 2009

DEĞERLİ okuyucularım, hükümet uzunca bir süredir Merkez Bankası Başkanı Durmuş Yılmaz’a taktı kafayı.
Daha enflasyonist baskının devam ettiği dönemde, yani kriz başlamadan önce illa da faizlerin aşağı çekilmesi için uğraştılar. Hükümetin ve sanayi kuruluşlarının kendi faiz yüklerini indirmek istemeleri anlaşılır bir şeydi. Ancak o dönemde bir taraftan enflasyonist baskı, diğer taraftan dış ticaret açığının sıcak parayla karşılanıyor olması, faizleri aşağı çekmeyi riskli bir önlem haline getiriyordu.
Türkiye göreceli olarak birçok ülkeden daha riskli kabul edildiği için sıcak paranın alternatif piyasalara kaçma olasılığı yüksekti. Merkez Bankası da temkinli bir yaklaşımla faizlerle oynamak için zamanın gelmediği görüşündeydi.
Bir dönem de Merkez Bankası’nın İstanbul’a taşınması istendi ve bunu gereksiz bulan Merkez Bankası yönetimine ve onun da başı olan Yılmaz’a gene yüklenildi. Bu gün de gerek Başbakan gerekse Babacan yeniden Merkez Bankasına yükleniyorlar. “Merkez Bankası’nın yapacağı hataların hesabı hükümetten sorulur. Merkez Bankası hükümetle ‘uyumlu’ hareket etmelidir.” Bunun tercümesi, “Merkez Bankası’nın bağımsızlığını kaldıralım, orayı da kontrolümüze alalım!”dır.

Yazının Devamı

Ermenistan Azerbaycan’dan değerli mi?

26 Eylül 2009

DEĞERLİ okurlarım, bayramda kısa bir tatil yaptığımdan salı günkü yazımı gönderemedim. Özür dilerim. Şeker Bayramı’nın size ve sevdiklerinize esenlik getirmiş olmasını dilerim.
* * *
Türkiye ve Ermenistan uzunca bir süredir aralarındaki anlaşmazlıkları çözmek için gizli görüşmeler yürütüyordu. Bir rivayete göre protokol taslağı geçtiğimiz şubat ayının başında tamamlandı. Ancak açıklanmadan evvel her iki tarafın da ikna etmesi gereken kendi muhalifleri vardı. Türkiye için bir de Azerbaycan’ın ikna edilmesi gerekiyordu.
Öyle anlaşılıyor ki geçen altı aya yakın süre içinde Ermenistan’da Taşnak Partisi ikna edilememiş. Bu geçmişi fevkalade kanlı parti, hala Türk-Ermeni sınırını belirleyen anlaşmaları tanımamak, Türkiye’den toprak talep etmek hayallerinde.
Türkiye açısından da bizzat Başbakan Erdoğan’ın ziyaret edip iknaya çalıştığı Aliyev de ikna olmamış ki geçenlerde şöyle bir açıklama yaptı:
“Bir kaynak diyor ki, yol haritası ön koşulsuz olacak şekilde uzlaşma sağlandı. Diğer bir kaynak bunun ön koşulsuz olduğunun iddia edilemeyeceğini söylüyor. Bu bir çeşit kelime oyununa benziyor. Azeri halkı, Karabağ meselesinin çözümünün Türkiye-Ermenistan yakınlaşmasına bağlanıp

Yazının Devamı

Türkiye bu dayatmaya eğilir mi?

19 Eylül 2009

DEĞERLİ okuyucularım, önce “Kürt Açılımı” denilen sonra ad değiştirilerek “Demokratik Açılım” denilen ama aslında “PKK’ya af açılımı” halinde gelişen bir çaba var. Ben bu çabanın Türkiye’yi böldürtmeden bir sonuç almasının olanaksız olduğunu yazmıştım.
Yoksa, Abdullah Öcalan’ın bayrağı, ordusu, polisi, yasama meclisi, yasaları, mahkemeleri olan bir devlet olma isteğini kabul ederseniz doğal olarak sonuç alırsınız. Ancak bunların Kürt kökenli vatandaşlarımızın çoğunluğu tarafından istendiğini iddia etmek, son seçimlerde DTP’nin aldığı oylarla dahi mümkün değildir. DTP’nin “Kürt Oyları” nın yüzde kaçını alabildiği orta yerdedir. Böyle bir dayatmaya hiçbir hükümet ve Başbakan, tarihin kendilerini en ağır bir biçimde suçlayacağını bile bile boyun eğemez, eğmeyecektir.
Bu senaryo kim veya kimler tarafından tasarlanmış ve uygulattırılmak isteniyorsa bilmelidirler ki Türk Millet’i, Kürt’ü, Laz’ı, Çerkez’i, Türk’ü, Arnavut’u, Boşnak’ı, Arap’ı ile böyle bir bölünmeye müsaade etmez. Ülkeyi bölen bir formülde uzlaşma aramak abesle iştigaldir.
“Bizim çocuklarımıza istediğimiz adı koymamız engellendi, bize, ‘siz de Türksünüz’ dendi, bizi asimile etmek istediler” gibi bundan yıllarca

Yazının Devamı

Aptal dostum olacağına!..

15 Eylül 2009

DEĞERLİ okurlarım, bazı konularda akla mantığa sığmayan saplantılar oluyor. Topluma, bu saplantılar kulaktan dolma hurafeler, cahilce yazılmış kitap ve makalelerle pompalanıyor. Toplum, daha doğrusu toplumun bir bölümü de bu saplantılara inanıyor. Ben şaşırıyorum!
Örneğin, dindarsanız laikliğe, Atatürk devrimlerine karşı olmanız gerekiyormuş gibi bir hava yaratılıyor. Dindar insanlar sanki Atatürk düşmanı olmak zorundaymış gibi bir hava. Hâlbuki dindar insanların çok büyük bir bölümü hem Atatürk’ü fevkalade seviyor hem de dini vecibelerini yerine getiriyor. Atatürkçü diye yaftalananların çok büyük bir bölümü de dindar. Zaten doğrusu da bu.
Hafta sonunda Mareşal Fevzi Çakmak ile 1975 yılında yapılan bir söyleşiyi tekrar okudum. Mareşal Fevzi Çakmak, bazı dinci çevrelerce, Atatürk’e rakip gibi gösterilir. Fevzi Çakmak dindar da Atatürk din düşmanı imiş gibi sunulur. Açıkça söylemeseler de öyle ima ederler. Şimdi bu söyleşi 1975 Yılında Hürriyet Gazetesi’nde yayınlanmış. Mareşal Çakmak’ın anılarını Adnan Çakmak anlatıyor. Bakın Mareşal Çalmak, neler söylüyor:
“Beni genellikle Atatürk İnkılâplarına karşı olmakla suçladılar. Sigara bile içmediğim, ağzıma bir damla içki koymadığım,

Yazının Devamı

Kriz nereye gidiyor?

12 Eylül 2009

DEĞERLİ okurlarım, daha önceki yazılarımda krizin tabanı bulmuş olabileceğini, tüketici güven endeksinde ve kapasite kullanım oranında ülke içinde de, küresel olarak da iyileşmeler olduğunu yazmıştım. Ancak hep şunu da söylemiştim; “Bu iyi belirtilerin kalıcı bir düzelme mi, yoksa yaz mevsimlerinde ortaya çıkan geçici bir iyileşme mi olduğunu söylemek için henüz erken.”
Bizde mevsimlik oynamalara göre düzeltilmiş rakamlar zaman zaman hesaplansa da genellikle gecikmeli olarak yayınlanır. 31 Ağustos’ta Haziran ayı için mevsim etkilerinden arındırılmış aylık sanayi üretim endeksi ilk defa yayınlandı. Bu endeks ekonominin hala gerçek anlamda küçülmeye devam etmekte olduğunu gösteriyor. Yaz aylarının normal üretim artışlarının etkisi arındırılmış olarak hesaplanan endeks haziranda, mayısa göre yüzde 0.4 azalmış.
Diğer bir deyişle, küçülme yavaşlamış ama krizin dip noktasına henüz ulaşılamamış. Yaz aylarında yaşanan aylık bazdaki artışlar normal mevsimlik üretim artışları imiş. Aşağıdaki rakamlar devletin Türkiye İstatistik Kurumu’na ait.
Sanayi üretim Endeksi (Aylık Değişimler)
2009 Arındırılmamış Arındırılmış
Ocak -5.0 -2.2
Şubat -3.9 -0.2

Yazının Devamı

Zehirli maşrapa!

8 Eylül 2009

ÖYLE gözüküyor ki bir taraftan sıcak paranın yeniden Türkiye’yi karlı bir “oyun alanı” olarak görmeye başlaması, diğer taraftan mevduat faizlerinin, Merkez Bankası’nın faiz indirimlerine paralel olarak aşağı doğru seyretmesi, kaynakların hisse senetlerine yönelmesine neden oldu. Bu sağlıklı ve istikrarlı bir yöneliş olsa diyecek birşey yok. Ancak şunu görüyoruz ki borsamız, dünyadaki pek çok borsa gibi, benim “panikli spekülasyon sendromu” diye ad taktığım bir dönemi yeniden yaşıyor. Hızlı yükselişler, arada hızlı düşüşler arkasından daha hızlı yükselişler. Balon büyüyor!
Korkarım ki borsada şiddetli bir çöküş, Türkiye’yi çıkma çabası verdiği krizin içine yeniden sürükler. Ve de esasen çok küçülmüş bulunan ihracat hacmi, bizi döviz gereksinimlerimizi karşılamak için tekrar IMF’nin kapısına yönlendirir. Yapılan bütün kabadayılıklar unutulur ve IMF’nin “Zehirli Maşrapa”sından bir kere daha içmek zorunda kalırız.
Zehirli Maşrapa (Poisoned Chalice) lafı benim değil. İngiliz Profesör George Manbiot’un. Chalice, özellikle katolik kiliselerinde dini ritüellerde kullanılan maşrapa anlamınadır. Prof. Monbiot, 2003 yılında ünlü “The Guardian” gazetesinde “Poisoned Chalice” başlığı ile

Yazının Devamı

Devlet sözünü tutar!..

5 Eylül 2009

DEĞERLİ okuyucularım, dünyaya biz nasıl bir devlet görüntüsü veriyoruz? Sözünü tutmayan, omurgası lastikten bir devlet görüntüsü mü? Öyleyiz demiyorum! Öyle olmayı da Türkiye’ye yakıştırmıyorum. Ama, “Bu davranış biçimimizle kendi vatandaşlarımızda da, dünyada da oldukça olumsuz bir görüntü mü veriyoruz?” diye sorguluyorum!
Her yabancı temasta, hatta iç temasta, o anın havasına, o anın fırsatına kendini kaptırıp, günü kurtaran sözler veriyoruz. İşte onlardan bazıları:
* * *
- Limanlarınızı Güney Kıbrıs gemilerine açacak mısınız?
- Olur açarız!
* * *
- Askerlerimiz sizin topraklarınızdan geçip Irak’a girebilirler mi?

Yazının Devamı

Bir daha ‘Kürt açılımı’

1 Eylül 2009

KÜRT açılımı konusuna bir kere daha dönmek istiyorum değerli okuyucularım. Çünkü konu, çok acemi ellerde Türkiye’yi ciddi bir kaosa sürükleme “sath-ı mail”ine girdi! ‘Kürt Açılımı’ adını iktidar bir kere daha değiştirdi. Yani ad “Demokratik Açılım”! Ne yazık ki bu yaklaşımın ülkemizi çok daha da ciddi ve tehlikeli sonuçlara sürükleyebileceği görülmüyor!
Kürt Açılımı’ndan başlayalım. İktidarın bu konudaki yaklaşımının ülkeyi bölmeden sonuç alma şansı var mıdır? Kesinlikle yoktur. Neden yoktur? Çünkü iktidar şunu söylemektedir: Biz federatif yapıyı kesinlikle düşünmüyoruz, üniter devletten taviz vermeyeceğiz, resmi dilin Türkçe olmasından taviz vermeyeceğiz. Biz sadece Kürtlere değil tüm etnik gruplara daha fazla demokratik haklar tanıyacağız! Onun için de açılımın adı Kürt Açılımı değil “Demokratik Açılım”dır! Bizim hedefimiz kan dökülmesini önlemek. Bayrağa sarılı tabutların, anaların ve tüm ülkenin yüreğini dağlamasını engelleyeceğiz. Terör bitecek!
Gelin görün ki Abdullah Öcalan açıkça parlamentosu (yasama organı ve yasaları), bayrağı, Askeri ve polisi ile farklı bir ulus olmak istediklerini söylüyor. Kuzey Irak’takine benzer bir federal yapıyı dahi kabul etmeyeceğini

Yazının Devamı