Ali Nail Kubalı

Ali Nail Kubalı

ankubali@gmail.com

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

DEĞERLİ okurlarım, daha önceki yazılarımda krizin tabanı bulmuş olabileceğini, tüketici güven endeksinde ve kapasite kullanım oranında ülke içinde de, küresel olarak da iyileşmeler olduğunu yazmıştım. Ancak hep şunu da söylemiştim; “Bu iyi belirtilerin kalıcı bir düzelme mi, yoksa yaz mevsimlerinde ortaya çıkan geçici bir iyileşme mi olduğunu söylemek için henüz erken.”
Bizde mevsimlik oynamalara göre düzeltilmiş rakamlar zaman zaman hesaplansa da genellikle gecikmeli olarak yayınlanır. 31 Ağustos’ta Haziran ayı için mevsim etkilerinden arındırılmış aylık sanayi üretim endeksi ilk defa yayınlandı. Bu endeks ekonominin hala gerçek anlamda küçülmeye devam etmekte olduğunu gösteriyor. Yaz aylarının normal üretim artışlarının etkisi arındırılmış olarak hesaplanan endeks haziranda, mayısa göre yüzde 0.4 azalmış.
Diğer bir deyişle, küçülme yavaşlamış ama krizin dip noktasına henüz ulaşılamamış. Yaz aylarında yaşanan aylık bazdaki artışlar normal mevsimlik üretim artışları imiş. Aşağıdaki rakamlar devletin Türkiye İstatistik Kurumu’na ait.
Sanayi üretim Endeksi (Aylık Değişimler)
2009 Arındırılmamış Arındırılmış
Ocak -5.0 -2.2
Şubat -3.9 -0.2
Mart 11.4 -1.0
Nisan 1.4 0.1
Mayıs 5.0 0.9
Haziran 7.5 - 0.4
* * *
Bir an için krizin dip noktasına ulaşılmış olduğu varsayılsa dahi, aslında bu, şirketlerin de ülkenin de ekonomik sorunlarının geride kaldığı anlamına gelmez. Çünkü pek çok zaman şirketler krizin ilk dönemlerinde elde etmiş oldukları piyasaları terk etmemek, şirketin zayıf bir konuma düştüğünü müşterilerine ve bankalarına hissettirmemek için birikimlerini devreye sokarlar.
Yani işçi çıkarmamaya gayret ederler, mümkünse üretim seviyelerinde radikal indirimler yapmazlar, çalışanlarına yıllık izinlerini kullandırmakla yetinirler.
Birçok şirket ekonominin dibi bulmasına, hatta düzelmenin başlamasına rağmen, kâr yaratacak bir talep ve satış seviyesine henüz ulaşılamadığı aylarda birikimlerini tüketir ve zora düşer. Üretimini kısmak, işçi çıkarmak zorunda kalır.
Bu dönemlerde artan tüketici güven endekslerini, kapasite kullanımını ve üretimi gören ekonomi yöneticilerinin şöyle bir düşünceye kapılmaları tehlikesi vardır: “Ekonomi düzeliyor, bu düzelmeyi sağlamak için yapılan vergi indirimleri ve harcamalar bütçe açıklarını arttırdı. Şimdi enflasyon ihtimalini önlemek için mali disiplini yeniden kurmalıyız.” Bu vergilerin arttırılacağı, devlet harcamalarının kısılacağı anlamına gelir.
Böyle bir yaklaşım esasen çok kırılgan, dayanma gücünü, birikimlerini yitirmiş olan ekonomiyi ikinci bir krize itme tehlikesi yaratır. Bence Türkiye’de henüz enflasyonla mücadele zamanı gelmedi. Ekonomideki küçülme ile mücadeleye devam edilmelidir.
Vergileri arttırmak, devlet harcamalarını kısmak, bütçeyi dengelemek gibi eski ezberler henüz geçerli değil, değerli okurlarım.