Bir bahar akşamı...

24 Kasım 2009

DEĞERLİ okuyucularım, gerçek bir çöl fırtınasının girdabında gibiyiz! Her yönden aynı anda gelen kum, insana nefes aldırmıyor. Günlük hayatımızı bunaltan, karartan haber bültenlerini birlikte izliyoruz. Bu kara sarmaldan uzaklaşıp tertemiz bir bahar havasını akciğerlerimize derinlemesine solumak ihtiyacındayız.
Cuma akşamı Nezih Öztüre bizi bir geceliğine de olsa bu karanlık havadan aldı, sükûn dolu bir “bahar” akşamına götürdü.
Bu genç dost, renkli İzmir mozaiğinin en pırıltılı taşlarından biri. Türkiye’nin en büyük kireç şirketinin yönetim kurulu başkanı, bir İzmir sevdalısı, sanat aşığı, doğa aşığı, az rastlanan duygu dolu bir işadamı. Dostları için bir yemek tertiplemiş.
Ama yemek öncesinde de nefis bir müzik ziyafeti vardı: Grup İncesaz!
Hepsi birbirinden güzel, yüreğe huzur, ruha sükûn veren parçaları ile bizi kopardı götürdü bu grup. Çeşitli albümlerinden en nefis parçaları çaldılar, söylediler. Hepsi kendi sazlarının üstadı altı genç adam ve bir de billur sesli solist, Dilek Türkan. Tambur, kanun ve klasik kemençeye klasik gitar, basgitar ve vurmalı çalgılar eşlik ediyor. Ama gitarlar ve vurmalı çalgılar adeta klasik Türk musikisinin bu güzel sesli üç

Yazının Devamı

Dersim isyanı ve aleviler

21 Kasım 2009

DEĞERLİ okuyucularım, yazılarımı takip edenler hatırlayacaklardır. Pek çok defa Alevi inancında olanlara bu ülkede çok büyük haksızlıklar, iftira mertebesinde yakıştırmalar yapıldığını yazmıştım. Osmanlı sarayının Sünniliği kabulünden sonra Alevilerin kıyımlara uğradığını, eğer Türkiye’de özür dilenecek bir insan topluluğu varsa bunun da Aleviler olduğunu vurgulamıştım. Alevi kökenli olmayanlarımızın Alevi kökenli olanlarımızdan özür dilemesinin ve artık bu ayırımın son bulmasının gereğine hala içtenlikle inanıyorum. Eski yaraları canlı tutmanın bizi bölüp zayıflatmaktan başka hiçbir yararı yok. Kapanmayan yara daima mikroplanıp yeniden acılar vermeye adaydır.
Ancak, bu sefer Onur Öymen’in Meclis’te yaptığı konuşmayı vesile ederek estirilen linç rüzgârına da katılmadığımı altını çizerek belirtmek istiyorum. Dersim isyanı ve bu isyanı şiddetli bir biçimde bastırıan Dersim harekatı, “Aleviler” i hedef alan bir hareket değildir. “İsyan eden aşiretler” hedef alınmıştır. Haksızlıklar yapıldı ise; bu aşiretlerden isyanla ilgisi olamayacak kadın çocuk, yaşlı insanlarımız haksız ve sebepsiz yere hayatlarını kaybettilerse bundan da büyük üzüntü duyarım. Evet, isyanı başlatan ve katılan

Yazının Devamı

Açılım gene açılmadı!..

17 Kasım 2009

DEĞERLİ okuyucularım, Öcalan, geçtiğimiz ağustos ayında ne talep etmişti? Bayrağı, savunma gücü, parlamentosu, yasaları olan
bir Kürt Ulusu! “Bana, Amerika’nın Barzani’ye verdiği gibi bir federasyon deseler bunu kabul etmem.
Benim çözümüm bunu
aşıyor” diyordu!
Arkasından Murat Karayılan, Kandil’den defalarca dile getirdi, “Öcalan’ın söyledikleri dikkate alınmazsa çarpışmaya devam edeceğiz!”
Ama şimdi İçişleri Bakanı 13 Kasım’da Meclis’te yaptığı konuşmada Öcalan’ın talepleri ile ilgisiz, bir takım çok genel ve yüzeysel demokratik önlemler açıkladı. Ama gerek Kandil, gerek İmralı, gerekse DTP acayip bir sessizlik içinde. DTP, meclisteki görüşmelerde AKP ile işbirliğinde, muhalefete yükleniyor. Açıklanan önlemler “APO, PKK, DTP” üçlüsünü tatmin etmiş olabilir mi?
İçişleri Bakanı’nın açıkladığı bu önlemlere bir göz atalım:

Yazının Devamı

Açılımı tartışmak...

14 Kasım 2009

Değerli okuyucularım, terörün vicdanları zedelemeden, adil bir şekilde bitmesi hepimizin en içten dileği. Okuduğunuz yazıyı kaleme aldığımda “Açılım”ın içeriği henüz bilinmiyordu.
Ancak, Meclis’in 10 Kasım toplantısında İçişleri Bakanı Beşir Atalay, iki gün sonra yapılacak genel görüşmede “Açılım” paketinin içinde neler olabileceği konusunda bazı ipuçları verdi.
“Demokratik açılım”ın hedefi için diyor ki, “Hedef, herkesin daha özgür ve müreffeh bir Türkiye’de yaşamasını sağlamaktır. Bu nedenle demokratik açılımın sloganı ‘herkes için daha fazla özgürlük’tür.’’
Bu, “herkes için daha fazla özgürlük” sloganının neyi kastettiği de Bakan’ın şu sözlerinden anlaşılabilir: “Başta dil yasaklarının kaldırılması olmak üzere, idam cezasının kaldırılması, gözaltı sürelerinin kısaltılması ve DGM’lerin sivilleştirilmesi gibi önemli adımlardan bazılarının bizden önceki hükümetler tarafından atıldığını belirtmeyi siyasi kadirşinaslığın bir gereği olarak görüyorum.’’
Bu sözler önemli değerli okuyucularım. Şu tereddüdü uyandırıyor: Hükümet, PKK’lı teröristlerle ilgili bazı kabul edilemez önlemleri, hiç kimsenin itiraz edemeyeceği bir genel demokratikleşme paketinin içine mi

Yazının Devamı

Doğu Ergil ve Kürt açılımı..

10 Kasım 2009

DEĞERLİ okurlarım, bu gün Atatürk’ün “naçiz vücudu”nun ölüm yıldönümü... Ben, itilmeye çalışıldığımız ekonomik, siyasi, etnik, dinsel keşmekeş içinde Atatürk’ü, fikirleriyle yaşatacak desteğin kaybolmasından korkuyorum. İşte o zaman gerçekten başımız sağ olsun.
* * *
Başbakan, Prof. Doğu Ergil’i Dolmabahçe Sarayı’daki çalışma odasında kabul ederek “Kürt Açılımı”yla ilgili istişare etti. Prof. Ergil’in, Başbakan’a söylediklerini bulamadım ama Fadime Özkan’la yaptığı uzun söyleşide bu konudaki tüm görüşleri var.
Prof. Ergil’in önerilerinin temelindeki görüş kendi cümleleri ile aynen şu:
“Biz, bir ulus yaratamadık aslında. Çeşitli cemaatlerden oluşan, birbirinden kuşku duyan, çatışan, parçalı bir toplum olarak geldik bugüne. Yahu bu ülkede Müslim ile gayrimüslim, Alevi ile Sünni küs, Kürdü’yle Türk’ü savaşıyor..”
Prof. Ergil’in düştüğü hata burada yatıyor. Eğer siz yola halk arasında etnik kinlerin, etnik çatışmaların varlığından yola çıkarsanız, doğal olarak bu kin ve çatışma içindeki etnik grupların birlikte yaşayamayacağı, onları birlikte yaşatacak yeni bir düzene gereksinme olduğu sonucuna varırsınız. Gerçekte ise, Ergil’in varsayım olarak kabul ettiği “etnik kin ve

Yazının Devamı

Tarıma artan ilgi (2)

7 Kasım 2009

GEÇEN yazımda, 1950’den başlayarak tarım (ve tarıma dayalı sanayi) sektörünü küçümsememizin, Türkiye’nin kalkınmasının döviz krizlerine gelip tıkanmasına nedeni olduğunu yazmıştım. Bu günlerde, “bilimsel tarım”, “topraksız tarım”, “organik tarım”, “Genleri Değiştirilmiş Organizmalar” (GDO) etrafında koparılan olumlu ve olumsuz yaygaralar, organik gıda üretimine yapılan yatırımlar, “hidroponik” seracılığa yapılan yatırımlar, şarapçılığın gösterdiği hızlı gelişme, tarımın öneminin yatırımcılar tarafından yeniden keşfedilmeye başlandığının işaretleridir.
Ancak önce bu sektörün potansiyelinin bu güne kadar nasıl heba edildiğine bakalım.
Aşağıda birinci tablo tüm gelişmiş ülkeler tarımlarını destekler ve sübvansiyonlarla korurken bizim kendi tarımımızı ne denli ihmal ettiğimizi belgeliyor.
Tarım birinci plan döneminde toplam yatırımlardan %14 civarında pay alırken, tarıma yapılan yatırımlar 21.yüzyılın başında %4,7’ye kadar geriliyor.
Yatırımlardan böylesine yoksul bırakılan Tarım, 21. yüzyılın başında gene de tek başına toplam üretimin %23,1’ini, tarım ürünlerini girdi olarak kullanan tarıma dayalı sanayi ile birlikte ise %61’ini üretiyor!
Tarım ve tarıma dayalı sanayi

Yazının Devamı

‘Tarım’a artan ilgi (1)

3 Kasım 2009

Değerli okurlarım, ülkemizin içine itildiği kısır, anlamsız ama çok da tehlikeli iç çekişmeler manşetleri işgal edince ekonomiye olan ilgimiz azaldı. Ben de epey bir süredir ekonomi ile ilgili yazamadım.
Bugün sizinle yeniden önem kazanan tarım sektörünü konuşmak istiyorum. Türkiye, uygulanan yanlış kur politikaları yüzünden sanayide ithal mallar ile rekabette zorlanınca nihayet “tarımın faziletleri”ni keşfetmeye başladı.
Bana, “Türkiye’nin 20’nci yüzyılda yaptığı en büyük iki ekonomik hata neydi?” diye sorarsanız. “Bunlardan biri 1950’lerden başlayarak tarım sektörünü küçümsememizdir. İkincisi de 1990’laran başlayarak ülkemizi ‘sıcak para’ya açarak kurları aşağı çekip Türk lirasını aşırı pahalı hale getirmemizdir” derim! Sıcak paranın Türkiye’yi krizlerden krizlere nasıl savurduğunu yıllardır defalarca yazdım, öneriler yaptım. Bugün o konuya girmeyeceğim.
Tarım sektörüne gelince; bu sektör benim ilk göz ağrımdır! Doktora tezim Türkiye’nin kalkınmasında tarımın oynayabileceği çok etkili rol üzerinedir. O yıllarda bu sektörle ilgili şu sonuçlara varmıştım:
1. Türk tarımının hektar başına verimliliği, benzer iklim kuşağındaki tüm Kuzey Akdeniz ülkeleri ile İsrail’den ciddi

Yazının Devamı

Cumhuriyet Bayramı kutlu olabildi mi?

31 Ekim 2009

İKİ gün önce Cumhuriyet’in 86 yaşını tamamlamasını “kutladık”. Gerçekten “kutladık” diyebilir miyiz? Aradan 86 yıl geçmiş. Bunun ilk 15’i Atatürklü yıllar. 1938 sonrasındaki 71 yılı da Atatürk’ün ölümünden sonra yaşamışız.
Sormak istiyorum değerli okuyucularım, geldiğimiz noktadan memnun musunuz?
Atatürk’ün vizyonuna uygun bir ülke haline getirebildik mi vatanımızı?
Atatürk, eğitimi ile, kültür düzeyi ile, giyim kuşamı ile, devlet yönetimi ile, gelir düzeyi ile gelişmiş ülkeler topluluğuna layık olacak bir Türkiye özlüyordu.
-Yazı devrimi ile başarmak istediği büyük çoğunluğu okuma yazma bilmeyen okul çağını geçmiş nüfusun da süratle okur-yazar olmasını sağlamak idi.
- Dil devrimi okuma yazma öğrenen halkın, okuduğunda anlayacağı, konuştuğu günlük dille yazılmış kitaplar bulabilmesine yönelikti. Yani toplumun bilgi ve kültür seviyesinin yükselmesi amaçlanıyordu.
- Halkevleri ve Köy Enstitüleri, toplum eğitimi ve kültür yaygınlaşmasının en iyi biçimde yapılacağı ortamı sağlamayı hedefliyordu.

Yazının Devamı