Öncelikle İzmir Seferihisar’daki depremde hayatını kaybedenlere Allah’tan rahmet, yakınlarına başsağlığı, yaralılara acil şifalar diliyorum.
Deprem en büyük hasarı Seferihisar’a 80 km uzaklıktaki Bayraklı’ya verdi. Depremle çöken apartmanların enkazından sağ veya yaralı kurtulanlar yanı sıra ölenler de oldu.
Türkiye, “Deprem değil, tedbirsizlik ve çürük binalar öldürür” gerçeğiyle bir kez daha yüzleşti.
O yüzden deprem ülkesi Türkiye’nin “kentsel dönüşüm”ü bir an önce tamamlayıp, çürük yapılarından kurtulması şart...
Son depremin ardından İzmir’de yaşananlar bir gerçeği daha gözler önüne serdi.
Trafik kilitlendi
Herkes kendine özgü gerekçelerle direksiyon başına geçince İzmir’de trafik kilitlendi.
Yardım ekipleri yıkılan binalara ulaşmakta güçlük çekince, yetkililer “Yolları açın” diye çağrı üstüne çağrı yaptı.
Deprem esnasında ve sonrasında neler yapmamız, neleri yapmamamız gerektiğini bir türlü öğrenemedik gitti.
Türkiye, depremde çöken binaların enkazlarından insanların kurtarılmasını ekranlardan canlı canlı izledi.
Önce Kızılay görevlisi genç hanımın, ardından Tarım ve Orman Bakanı Bekir Pakdemirli’nin enkaz altındaki Buse Hasdemir’le cep telefonu konuşmalarını soluksuz izledik. Buse’nin sağ salim kurtarılması için dua ettik. Kurtarma ekipleri depremden 9.5 saat sonra Buse’yi enkazdan çıkarınca mutlu olduk, şükrettik.
‘Sen gitme abi’
Bir başka apartmanın enkazından 9.5 saat sonra 15 yaşındaki Günay Özışık kurtarıldı. Yaralı olan Günay ile kurtarma görevlisi arasındaki konuşma, genç çocuğun “Sen gitme abi. Ben çıkmak istiyorum abi” yakarışı hepimizin yüreğini dağladı.
Depremden 16-17 saat sonra enkazlardan sağ çıkarılanlarla sevindik.
Bir yandan ölenlerin acısı, enkaz altında kalanların yardım çağrılarının yarattığı hüzün, diğer yandan kurtarılanların yarattığı mutluluk, sevinç...
Haber kanalları İzmir’den yaptıkları canlı yayınlarla izleyicilerine bunları yaşattı.
Bütün bunlar normal mi? Onu da uzmanları açıklamalı.
Videolarla dünyaya yayılan korku iklimi
Hesapta “İletişim çağı”ndayız; internet ve sosyal medya sayesinde hiçbir şey gizli kalmıyor, gün ışığına çıkıyor.
Peki, buna rağmen her şeyin aslını öğrenebiliyor muyuz, yoksa yaratılan algıların esiri miyiz?
Dünya, DAEŞ adlı terör örgütünü nasıl tanıdı?
Çektikleri kafa kesme videolarıyla.
O videoların saldığı korkunun da etkisiyle Suriye’nin kuzeyinde girdikleri her şehri ele geçirdiler.
Sonradan ortaya çıktı ki DAEŞ malum devletlerin taşeron terör örgütü. Misyonları da Türkiye ile Suriye arasında kurulması planlanan Kürt devleti için terör örgütleri YPG ile PKK’ya “kanton” ilan edecekleri alanlar açmak.
Kafa kesme videolarıyla dünyaya korku salan DAEŞ, Suriye’de ele geçirdiği tüm yerleşim alanlarını YPG ve PKK’ya kaptırdıktan sonra adeta buharlaştı!
Koronavirüs illeti dünyaya nereden yayıldı?
Çin’in Vuhan şehrinden.
O günlerde Kovid-19’un nasıl hızla yayılan bir virüs ve ölümcül hastalık olduğuna dair gösterilen videoları hatırlayın.
Vuhan sokaklarında koronadan ölenlerin cesetleri vardı.
Koronavirüsün önce korkusu, sonra kendi dünyayı sardı.
Dünyada koronavirüsten ölenlerin sayısı 1 milyon 200 bine yaklaştı ama onlardan hiçbiri Çin’deki gibi sokakta çırpınıp, can vermedi.
Geçirdim de biliyorum; koronavirüs halk arasında sara olarak bilinen epilepsi gibi nörolojik bir rahatsızlık değil, enfeksiyonla bulaşan grip kategorisinden bir virüs.
Öldürüyor, ama öyle sokaklarda değil, evde ya da hastanede yatakta.
Peki o halde, Çin sokaklarında koronavirüsten ölenlerin görüntülerini dünyaya kim, niye servis etti?
Dünya Sağlık Örgütü ve uluslararası basın meslek kuruluşlarının bu konuyu araştırıp, gerçeği ortaya çıkarması şart.
GÜNÜN SÖZÜ
“Ne kadar iyi olursanız olun, deneyim, sahip olabileceğiniz en iyi öğretmendir.” (David Ogilvy)