“Boşuna mı ‘kendine gel’ diyorlar. İnsan kendi hariç her yerde, her şeyde. Kendinde yok, boş bir ev gibi… Evde değil yani. Nerede? Belli değil.
İnsana, kendisi kadar uzak ikinci bir kişi yok, varsa o da kendisidir…
İnsan kendinde olmayan bir varlık gibi…
Ne desen boş ise kelimeler yorgunluktan ibaret.
Gelen gider dünyası…”
Buraya kadar okuduklarınız Yıldız Tilbe’nin 26 Kasım saat 00:00 ile 00:26 arasında attığı tweet’ler. Şimdiye kadar Yıldız Tilbe’nin gece yarıları coşup yazdığı ilginç tweet’leri birkaç kez Alice’ye taşıdım.
Çünkü şarkıcının dünyaya ve olaylara bakışı ilginç.
Değişik bir kafası var.
Yazdıklarının bir kısmını kendisinin dışında kimsenin tam manasıyla anlaması olanaksız.
Twitter’da kendi trolü gibi takılan bir şarkıcı daha var.
Aleyna Tilki de Yıldız Tilbe gibi farklı bir kafaya sahip bir şarkıcı.
Bakar mısınız attığı şu tweet’e:
“Sosyal medyada beğeni tuşu çok saçma aslında. Biz bilirkişi miyiz de like verme hakkımız var.
Ne münasebet.
İşimden dolayı olmasa bu sosyal medyayı kullanamam.”
Şairin kullandığı terimler, yaptığı derin göndermeler nedeniyle anlaşılması zor şiirler için ne der edebiyat öğretmenleri?
“Aslında şair burada ne demek istedi?”
Yıldız Tilbe ile Aleyna Tilki’nin tweet’leri de yazdıklarının anlaşılması zor şairler gibi değil mi?
Laik Türkiye’nin kıymetini bilin!
Grup eleme maçlarını geçemediğimiz için Türkiye, Dünya Kupası’nda yok. Milli futbolcularımız Dünya Kupası’nda boy gösteremiyor, ama takımların güvenliği ve VIP ulaşım hizmetleri Türklere emanet.
Dünya Kupası maçlarından önce stadyumdaki konserlerde sahneye çıkanlar arasında da bir Türk şarkıcı oldu, o da Zeynep Bastık.
Official FIFA Fan Fest kapsamında Al Bidda Park Stadyumu’nda 45 binin üstündeki futbolsevere cover parçalarla seslenen Zeynep Bastık’a dair medyaya yansıyan haberlerden biri, şarkıcının konserden 250 bin dolar aldığı ve sahnede ilk kez pantolon giydiğiydi.
İşin para kısmı doğru mu, abartı mı bilmiyorum ve işin o yanıyla ilgilenmiyorum.
Bu haberde dikkatimi çeken ve görsellerine bakınca gördüğüm Zeynep Bastık’ın sahnede ilk kez pantolon giydiğine dair ayrıntıydı.
Haberdeki bu detay aslında Türkiye’nin kıyafet konusunda ne denli özgür bir ülke olduğunu gösteriyordu.
Demek ki neymiş?
Ha bire şikâyet etmek, vefasızlık yapmak yerine laik Türkiye’nin kıymetini bilmek gerekiyormuş!
Yazık bu hayvanlara!
İzlediğim belgeseldeki yaban hayvanlarının durumu belediyeye ait barınakta başlarına kürekle vurularak katledilen köpekler gibi vahim değil, ama insanoğlunun boğazlarına taktıkları kocaman aparatlarla dolaşmaları da hoş değil.
Bilim insanlarının laboratuvarlarda deney tahtasına çevirdikleri farelerin başına gelenleri görmüyoruz. Ancak insanoğlunun doğadaki bazı hayvanlara taktıkları takip cihazlarının onların yaşamını nasıl zorlaştırdığını belgesellerden izliyoruz.
Bazı hayvanların doğal yaşam alanlarında çekilen belgesellerini keyifle izliyorum. Bilim insanlarının üzerlerine taktıkları cihazlardan elde ettikleri verileri günün sonunda o hayvanların yararına kullanacağını da biliyorum. Buna rağmen bilhassa dişi hayvanların boyunlarına takılan kemerlerin ve cihazların onların yaşamlarını zorlaştırdığını da görüyorum. Ayılara dair son izlediğim belgeselde iki yavrusu olan bir ayının boynundakiler mesela… Kocaman bir tasmaya bağlı takoz gibi takip cihazı, anneleriyle her oynadıklarında çarptı yavrularına.
İlk çıktığında takoz gibi olan cep telefonları bile avuç içine sığacak hale gelmişken zoologlar niye hayvanlara taktıkları takip cihazlarının küçülmesi ve hafiflemesi yolunda adım atmaz?
GÜNÜN SÖZÜ
“Kimse bir başkasını yargılayabilecek kadar kusursuz değildir. Ama bazıları bu hakkı kendinde görebilecek kadar hadsizdir.” (C. Gustav Jung)