Yeşilay, 2015 yılından bu yana 81 ilde ve KKTC’de açtığı Yeşilay Danışmanlık Merkezlerinde (YEDAM) bağımlılıktan kurtulmak isteyen binlerce insana yardım etti. Yeşilay, vermeye de devam ediyor bu amme hizmetini.
Yeşilay, 104 YEDAM şubesinde psikologlar ve sosyal hizmet uzmanları, bireysel terapi, grup terapisi, aile terapisi, atölye çalışmaları, mesleki eğitim, sosyal hizmet desteği ve sportif faaliyetlerle birlerce bireyi esiri oldukları bağımlılıktan kurtarıp, normal hayata döndürdü.
Türkiye Yeşilay Cemiyeti, alkol, sigara, kumar veya madde bağımlılığından kurtardığı insanlardan 19’unun öyküsünü “Renklerini Yeniden Kazananlar” adlı bir kitapta topladı. Özlem Çopuroğlu’nun editörlüğünü yaptığı 236 sayfalık kitaptaki öykülerin her biri ibretlik. Filmlik bir hayat öyküsü de var YEDAM’ın tedavi ettiği bağımlılar arasında, her bölümde ayrı bir batağa saplanış ve kurtuluş öyküsünün anlatıldığı 19 bölümlük dizi bile olur “Renklerini Yeniden Kazananlar”dan.
İnsanoğlunun hep başkalarının başına gelir sandığı madde bağımlılığı, alkol ve kumar gibi kötü alışkanlıkların günün birinde farkına bile varmadan nasıl da parçası olabildiğini 19 farklı öyküyle anlatan ibretlik bir kitap bu.
Madde bağımlısı kızını nasıl kurtardı?
“Renklerini Yeniden Kazananlar” kitabında yaşayanların anlattığı 19 öyküden birinin başlığı şu:
“İmkânsıza İnat.”
Bir babanın tek çocuğu kızının 16 yaşında bonzai bağımlısı olduğunu öğrendikten sonra verdiği mücadelenin anlatıldığı bölüm, her anne babanın okuyup, ders alacağı bir öykü:
“Seda tek çocuğumuzdu. İlk göz ağrımızdı o. Bir gün madde bağımlısı olacağı, bile bile kendini zehirleyeceği aklımızdan geçmezdi. Hangi anne baba bunu çocuğuna kondurabilir ki?
İşkolik bir adamım. Gece gündüz çalışanlardanım. Hep kızım için derdim, o dünyaya geldikten sonra daha da çok çalışır olmuştum. Kızımı çok sevsem de onunla pek vakit geçiremiyordum. Sonradan anladım ki aslında kızıma çok yabancıymışım. Onu tanımıyormuşum.”
‘O daha 16 yaşında’
“Kızımın 16’ncı yaş günü benim için her şeyin değiştiği, dünyamın başına yıkıldığı gün oldu.
Ona doğum günü için aldığım cep telefonunu masasının çekmecesine koyacak, sonra da hediyen çekmecende diye arayacaktım.
Çekmecesi darmadağınıktı, en arkaya koyayım derken sigara kâğıdı, tütün ve bir tutam ot gördüm. Sigaraya başladığını bilmiyordum, üzüldüm. Ya bu ot? Esrar olmasın.
Otu yanıma aldım. Eşime bir şey söylemedim. Belki de yanılıyordum. İş arkadaşlarımdan biri eski bir polisti, narkotikte çalışmıştı, ona göstermek için otu yanıma aldım.
Eski narkotikçi arkadaşım, “Bu esrar değil, bonzai. Çok tehlikeli” deyince gözlerim karardı. Yer altımdan çekildi sandım.
Arkadaşım, ‘Kızının üstüne gitme sakın. Çok hassas davranmak gerekir böyle durumlarda. Önce bir psikoloğa danış. Ne yapman, nasıl davranmak gerektiğini öğren. Evden kaçar gider, başına ne geleceği bilinmez’ dedi.
Psikolog ne dedi?
Bir psikologla görüştüm. Kızıma karşı suçlayıcı davranmaktan kaçınmamı, maddeye nasıl alıştığını ve neden kullandığını öğrenmemi tavsiye etti.
Eve geldim, ama içeri giremedim. Çöktüğüm basamaklarda saatlerce oturdum. Sonunda eve girdim. Konuşmaya başlayınca Seda önce benden korktu, bir şey söylemek istemedi. ‘Bir iki kere içtim, sadece denedim, bir daha içmeyeceğim’ dedi, üstüne gitmedim.”
Söylediklerine inansam da içimde hep bir şüphe vardı artık. İyi ki de varmış. Bir gün okul çıkışı saklanıp, izledim onu. Kızlı erkekli bir grup yürüyerek, güle oynaya yakındaki parka gittiler. Parkta arkadaşlarıyla o mereti içtiğini gördüm. O öfkeyle gizlendiğim yerden çıkıp, yanına gittim, beni gördü, ama ne gördüğünün farkında değildi.”
‘AMATEM’e götürdüm’
“Tavsiye üzerine Seda’yı AMATEM’e götürdüm. Onu yatıracaklarını söylediler. Biz kızımız okula gidiyor, arkadaşlarıyla vakit geçiriyor sanıyorduk. Meğer zehirlemeye başlamış kendini. Kızımız elimizden kayıp gidiyordu. Kızımdan vazgeçmeyecektim.
AMATEM’e ve Seda’ya güveniyordum. 16 yaşındaydı, bırakırdı elbet.
AMATEM’den çıkınca Seda’nın okulunu değiştirdik. Yeni okulunun müdürüne ve rehber öğretmenine durumu anlattık.
Seda okulunu aksatmadı ve liseden mezun oldu. Fakat üniversite sınavına girdikten bir gün sonra evden kaçtı. İzini kaybettik.
Bir ay sonra karakoldan gelen kötü habere sevindik. Seda’yı bulmuşlardı. Birlikte madde kullandığı kişilerce dövülmüştü, ama hayattaydı.
Ona şefkatle yaklaştık, bizimle arkadaşça konuşması için yalvardık. Yardım için her kapıyı çalıyorduk. Böylece YEDAM ile irtibat kurduk.”
Yine evden kaçtı
“Seda, ‘Baskı yapmayın, üstüme gelmeyin’ dese de onu YEDAM’a götürmeye ikna ettik. Tedaviye razı oldu. Madde kullanmıyor, tedaviye iyi gidiyor, sınava hazırlanıyordu, ama yine kaçtı evden. Yine hayal kırıklığı, yine kaygı...
Dayanmak zordu.
Yine karakoldan haber geldi. Parası bitince bir mağazadan telefon çalarken yakalanmış. Hapse düşse maddeyi bulamaz, kurtulur mu diye bile düşündüm, ama yine avukat bulup, kurtardık onu. Evlat acısının tek dermanı ne olursa olsun onun için elden geleni yapmaktı. Biz de imkânsıza inat sonuna kadar bunu yaptık.
YEDAM’ın yardımı ve desteğiyle ayakta durduk. Çabalarımız meyvesini verdi derken bir kez daha kaçtı Seda. Bu kez daha da kaygılıydık, ya mahkeme sürerken bir suç daha işlerse diye. Karakoldan veya hastanelerden haber beklerken bir sürpriz oldu YEDAM’dan haber geldi. Seda kendisi gidip, yardım istemişti. Yoksunluk belirtileri gösteriyormuş. Elleri titriyor, terliyor, nefes almakta zorlanıyormuş, kendinde değilmiş.”
İlk resital YEDAM’da
“Bu kez tedavi sürecini aksatmadı. Müzik dinlemeyi seviyordu. Güzel şeylerle meşgul olması için gitar ve flüt aldık ona. Spor yapıyor, ders çalışıyordu, yoksunluk hissettikçe gitar ve flüt çalıyordu. Müzik yeteneği ortaya çıkmıştı bu sayede.
YEDAM’da müzisyen arkadaşlar edinmişti. Bazen birlikte çalıyorlardı. Seda sonunda konservatuvar sınavına girdi. İyi gününe denk geldiği için kazandı. Kızımızı hiç bu kadar mutlu görmemiştik. Sevinçten uçuyordu. ‘Yeniden doğdum sanki, hayata yeniden başlamış gibiyim’ diyordu, gerçekten de öyle oldu. Seda bağımlılığını yendi, konservatuvarı bitirdi, ilk resitalini de YEDAM’da verdi.”
GÜNÜN SÖZÜ
“Kalabalığa karışmak hiçbir yetenek gerektirmez, ama yalnız ve dik durmak gerçekten çok şey gerektirir.” (Charles Bukowski)