"28. Uluslararası Adana Altın Koza Film Festivali”, “Onur Ödülü” verdiği Haluk Bilginer hakkında özel bir kitap hazırlattı. Onur Ödülleri’nin verildiği gece sanatçıya imzalattığım Rıza Kıraç’ın “Haluk Bilginer Büyücünün Sırrı” kitabını İstanbul’a dönünce okudum. Çocukluğundan tiyatroyla tanışması, bugüne kadar sanat adına yaptığı her şeyin yer aldığı kitapta Bilginer’in özel hayatından bazı kesitler var. Onlardan biri Bilginer’in Aşkın Nur Yengi’yle evliliğinden dünyaya gelen kızıyla ilgili şu satırlar:
Baba ve dedeyim!
“Nazlı hayatımda bambaşka bir pencere açtı; çok güzel, şahane bir şey oluyor tabii ki. Ama bütün hayatınız onun etrafında dönmeye, tüm planlar onunla ilgili yapılmaya başlıyor. Sizin özel hayatınız onunla birlikte olduğu için sizin hayatınız diye bir şey kalmıyor! Çünkü kızınızla birlikte bir hayat kuruyorsunuz. Ama elbette şahane bir duygu. Ben biraz geç baba oldum. Kendi torunumu kendim yaptım, aracıyı kaldırdım diye esprisini bile yaparım bunun.”
Yıllardır Londra ve İstanbul’da yoğun bir tempoyla çalışan Haluk Bilginer’in kendine zaman ayırıp dinlendiği, enerji topladığı kamp yeri ise Gebze’deki çiftliği. Sanatçı, kitapta bu çiftliğin hayatındaki yerini şöyle anlattı:
Çiftlikte çok mutlu
“Doğayı çok severim. Çocukluğumdan beri doğanın içindeyim. Anneannem İzmir, Seferihisar’da yaşardı, bir bağ evi vardı. Ben doğada olmayı, çiçeklerle, ağaçlarla, kuşlarla olmayı çok severim, bunlar olmadan yaşamaya dayanamıyorum. Ben böyle bir çiftlik hayatı düşlerken Gebze’de satılık bir yer olduğunu söylediler. Ben de hemen orayı gördüm, bayıldım. Bir sürü tadilatla orayı güzelleştirmeye çalışıyorum hâlâ. Orada mutluyum ben. İstanbul’da işim yoksa genellikle çiftlikte oluyorum. Ya çiçek suluyorum ya hayvanları besliyorum ya da güvercinleri uçuruyorum. Böyle şeylerle dinleniyorum. Benim için çok önemli bir terapi. Yemek yapmayı da çok severim, boş zamanlarımda mutfağa girer yemek yaparım. Hatta ayıptır söylemesi kızım benim yemeklerimi daha çok sever!”
Astronomik ücrete Tarkan ‘Hayır’ dedi
Menajer, organizatör ve albüm prodüktörü Murat Yıldırım aradı. ‘Muko’, “Tarkan neden konser vermiyor?” başlıklı yazımı okuyunca bir ay önce şarkıcıya yaptıkları teklifi ve aldıkları yanıtı anlatmak istediğini söyledi.
Yıldırım, Küçük Çiftlik Park’ın sahibi Naz Kavran’la birlikte 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı’nda planladıkları Tarkan konseri için sanatçıya teklif götürdüklerini söyledi ve ekledi:
“Tarkan’ı sahneye çıkarmak için astronomik bir rakam teklif ettik, ama sevenlerine koronavirüs bulaşma riski yüzünden kabul etmedi.”
Yıldırım’a, “astronomik rakam”ın ne olduğunu sordum, şu yanıtı verdi:
“O rakamı veremem ayıp olur, ama şu kadarını söyleyeyim; 10 popçunun toplam konser parası, hatta Shakira Türkiye’ye geldiğinde aldığının üstünde bir paraydı.”
Not: Yabancı şarkıcıların konser ücretlerine dair haberlere baktım, Shakira’nın kaşesi 300 bin ile 500 bin dolar arasında.
Mehmetçik Vakfı ve TEV’den niye yanıt yok?
Zeki Müren’in ölüm yıl dönümünde Demirören Haber Ajansı’na (DHA) konuşan yeğeni Sevtuğ Olgaç, servetini bağışladığı vakıfların sanatçının vasiyetini yerine getirmediğini iddia etti:
“Yetkililer o vasiyeti tekrar okusun ve o vasiyette Zeki Müren’in isteği doğrultusunda yapılması gerekenleri sorgulasın. Bir Zeki Müren Vakfı kurulsun. Bu vakıf, kabiliyeti olan gençlere bir sanat müziği konservatuvarı şeklinde çalışsın. Arzusunun biri buydu. İkincisi de tam teşekküllü bir Zeki Müren Hastanesi’nin kurulmasını arzu ediyordu.”
Zeki Müren’in vasiyetinde bunlar var mı, yok mu? Varsa o edimler niye yerine getirilmedi?
Bilmiyoruz.
Türk Eğitim Vakfı (TEV) ve Mehmetçik Vakfı yöneticilerinin bu soruların yanıtını verip kamuoyunu aydınlatması gerekmez mi?
İki vakfın yöneticileri; nedir bu suskunluğunuzun sebebi?
Sevtuğ Olgaç’ı muhatap almıyor olabilirsiniz. Ancak bu iddialardan sonra bağışçılarınız ve kamuoyuna saygı ve de yönettiğiniz vakıflara duyulan güvene gölge düşmemesi için gerçek neyse onu açıklamanız gerekmez mi?
GÜNÜN SÖZÜ
“Hayattan çok bunalırsan işine sığın.” (Wulf Dorn)