İlkbaharın çocuksu heyecanında, yaz mevsiminin kabına sığmayan neşesinde, sonbaharın hüzün saçan renk çeşitliliğinde ve kış aylarının vakur, görkemli gerçekliklerinde insanı her türlü besleyen, değerlendiren coğrafya hiç şüphesiz Kapadokya’dır.
Yeryüzünde sadece kendisine benzemesiyle ön planda olan Kapadokya miladi 1. ve 6. yüzyıllar aralığı olan erken Hristiyanlık dönemiyle 13. yüzyılın Selçuklu dönemi içerisinde görkemli eserlerin inşa edildiği bölge olarak karşımıza çıkar.
Hristiyan olmayan Roma’nın baskı ve zulmü altında inançlarını yaşamaya çalışan Hristiyanlar çoğu zaman can korkusu nedeniyle yeraltında onlarca şehir inşa etmişlerdir. Başta Soğanlı, Kaymaklı, Derinkuyu, Özlüce ve Özkonak olmak üzere bu şehirler inancın ve can korkusunun görkemli yapılarıdır. Dünya mimarlık tarihinin yeryüzündeki en etkili örtü biçimi kubbelerse eğer, aynı mimarlık sürecinin yer altındaki labirenti bu şehirlerdir. Havalandırma bacaları, yeraltı su kuyuları, ibadet haneleriyle kompleks bir bütünlüğe sahip yeraltı şehirlerinde insanlar hiç yeryüzüne çıkmadan bir yıl kalabilecek kadar donanıma sahipti.
Can suyu verir
Kaya oyma kale, şapel, kilise, manastır ve yeraltı şehirlerleriyle donatılmış olan Kapadokya 13. yüzyılda pir HacıBektaş Veli gibi bir aydınlık feneri ile aydınlatılmıştır. Selçukluların inşa ettiği kervansaraylarla dergahlar kilise ve manastırlarla yan yana gelerek Anadolu’nun zenginliklerini iyiden iyiye gerçekleştiren yapılar olarak karşımıza çıkar.
Kaya oyma kiliselerde Aziz Basil “Neyim varsa senindir” diyerek yeraltından tüm insanoğluna yaradansal paylaşımcı birlik mesajı verirken yüzyıllar sonra Hacı Bektaş Veli: “Her ne arar isen sadece kendinde ara” söylemiyle insanoğlunu Yaradan’a doğrudan yönlendirecektir. Keza kendisinde kusur göremeyen başkasında hüner göremez. Aziz Basil’in yeraltı ve karanlıklar içerisinden yukarılara doğru fışkıran insanoğlunu aydınlatan sözleri yüzyıllar sonra Hacı Bektaş’ın yukarıdan aşağıya adeta bir rahmet gibi yağan deyişleriyle göklerde buluşmuş gibidir.
Aşağıdan yukarıya giden “Neyim varsa senindir” cömertliğiyle yukarıdan aşağıya akan “Ne senin ne de benim sadece bizimdir” gerçekliği yüzyıllardan bugüne Kapadokya’da bulunan herkesin üzerine rahmet damlaları şeklinde düşer. Bu damlalardan haberdar olanlar akabinde oluşan vahdet ırmağında yıkanır; nihayetinde ise birlik denizine doğru yönelirler.
Dağlar dağ gibidir Kapadokya’da; adları Erciyes ve Hasan Dağı. Nehir nehir gibidir; adı elbette kutsala dair Kızılırmak. Dağlarında kaşif olabileceğimiz, nehirlerinde iki defa aynı yerde yıkanabileceğimiz (Heraklitos’un aksine) Kapadokya kutsal ırmak Kapadox ile kutsal Olimpos dağı olan Argeus ile şeklillenmiştir. Olimpos’un eteklerinde sere serpe uzanır ve üzerinden bin yıllardan beri Kızılırmak geçerek can suyu verir bu renk cümbüşü olan bölgeye.