Bu yıl bordo-mavili takım, sakatlıklardan çektiğini hiçbir şeyden çekmedi. Bir maçta da bir aksilik/sakatlık olmasın!
Çok uzaklara gitmeye gerek yok. Osmanlıspor ve Sivasspor maçları mesela... En canlı örneği de bu hafta Abdülkadir’in olmaması...
Avrupa kupalarına katılma, beşincilik yolunda Trabzonspor’un kredisi kalmadı; sıfır... Evinde en yakın rakibine; Sivasspor’a yenilirsen olacağı budur. Eee, Göztepe de yarışa ortak olmuş; hal böyle olunca, Antalyaspor’u yenmekten başka çaren kalmıyor. Bu hafta da kaybedersen “Otur, sıfır!”
Antalyaspor da ateş hattının bir tık üstünde, kaybetmeleri durumunda alev topunun içine düşecekti!
Maça gelince...
İlk su molasına kadar Antalyaspor’a Uğurcan’dan başka direnen Trabzonsporlu futbolcu yoktu sahada. İleri giden geriye dön(e)meyen, pas şiddetini bir türlü ayarlamayan ve hatalı pas yapmada birbiriyle yarışan bordo-mavili oyuncu topluluğu... Bu bölümde Antalyaspor farkı artıramadıysa en büyük sebebi; genç Uğurcan’dı. O anlamda Trabzonsporlu futbolcular yatsın-kalksın genç kaleciye dua etsinler. Dahası, hafta içi antrenmanlarda genç kaleciye fındık ezmesi, kuş sütü, üzüm kurusu ikram etmeliler!
Antalyaspor’a direnen Uğurcan dedik, “Trabzonspor’a
"Kökü Trabzon’da, dalları dünyayı saran koca bir çınar”
Dünyada milyonlarca insan, görmeden-gitmeden bir şehre âşık olmuşsa onun sayesindedir.
Uzun yıllardır şampiyon olamamasına rağmen taraftar sayısı azalmayan aksine bir o kadar artan bordo-mavili takımdan; Trabzonspor’dan söz ediyoruz… Zira Trabzonsporlular, Trabzonspor’u şampiyon olsun diye sevmediler; anadan-babadan-yardan-yavukludan, kısacası aileden biri, dededen, babadan kalan miras değil, çocuklarına-torunlarına bırakılacak en değerli emanet olarak kabul ederler…
Birçok Trabzonsporluya “ neden Trabzonspor?” diye sorsanız, “karakterimi temsil ediyor” cevabını alırsınız…
İki sevgili arasında test sorusudur Trabzonspor… ” İlk şık Trabzonspor” olursa sınav geçilmiş olur…
Dükkânların “ Besmele” ile açıldığı, Trabzonspor’la kapandığı şehirde gazetelerin son sayfadan okunmaya başlandığını duymayan/bilmeyen yoktur…
Yeni doğan çocukların kulağına okunan ezanla başlayan hayat Trabzonspor şarkılarıyla, marşlarıyla, efsanelerin hikâyeleriyle sürer gider…
Trabzonspor’un kalesini koruyan genç Uğurcan Çakır’ın kaleciliğe başlama hikâyesi, Şenol Güneş’in kaleciliğe başlama hikâyesine çok benzer; ikisi de futbola başladıklarında büyüklerinin zorlamasıyla kaleye geçmiş ve devam etmişlerdir. Zira Şenol Güneş, sol açık, Uğurcan, orta saha oyuncusuydu… Şenol Güneş’e dayısı, Uğurcan’a da amcası ve yaşlı bir kaleci hocası etkili olmuştur… Bir başka yazı konusu deyip maça geçelim…
Dünkü maç için bir fon müziği yapılsa, adı “ atamayana attılar” olurdu…
Sivasspor, Trabzonspor kalesine dört kez geldi, iki attı, birini Uğurcan çıkarttı, diğerini hakem saymadı; kırmızı-beyazlıların buz gibi golü güme gitti…
Trabzonspor bilhassa ilk yarı neler kaçırdı neler… Novak’ın vurduklarından birine Ali Şaşal, diğerine direk “dur!” dedi… Yusuf ve Burak’ın kaçırdıklarına gününde olan Ali Şaşal’ın kurtarışlarının bonusu idi.
Bordo-mavili futbolcular karavana atışta birbirleriyle yarışırlarken, Hakan Arslan’ın tek atışta hedefi bulması, futbolda “atamazsan atarlar” gerçeğini bir kez daha ispatlamış oldu…
Sivasspor defansının da hakkını teslim edelim, aynı pozisyonlar ile Trabzonspor defansı karşılaşsaydı; skor bir elin parmak sayısını bulurdu herhalde…
Ligin tepesi de, dibi de ateş hattı/ yangın yeri!
Tepesi bir yana.. Dibinde yangını iliklerinde hissedenlerin ateşini ölçecek cihaz icat edilir-edilmez kimse bilemez ama ateş çemberinin içinde olanların neler çektiklerini-hissettiklerini üç aşağı-beş yukarı 7’den 70’e herkes tahmin edebilir…
Osmanlıspor ateş çemberinin içinde olan takımlardan, kaybetseydiler son haftalar deyim yerindeyse bitkisel hayata gireceklerdi!
Ankara temsilcisinin düne dair en büyük şansı; Trabzonspor’da Burak, Okay ve Onazi’nin olmamasıydı ama şansızlıkları; rakibin Trabzonspor olmasıydı… Zira Trabzonspor’da öyle ayaklar var ki, ne zaman ne yapacakları belli değil… Mesela geldiği günden bu yana zaman zaman hatta şıkça eleştirilen Kucka.. Maça hakemin başlama düdüğünü öttürmesiyle futbolunu öttürmeye, klasını konuşturma başladı Milanlı Kucka… 13. Dakikada havayolu şirketlerinin sefer düzenlemeyi düşündüğü mesafeden Novak’ın kafasına paraşütle indirir gibi yolladığı top, 15. Dakikada Yusuf’a kağıt helva biçiminde attığı ara pası, Osmanlıspor’un ilk yarı oyun planlarını altüst etti…
İki farklı öne geçtiğinizde farkı artıramaz aksine kalenizde golü görürseniz; kalan dakikalar ömür tüketir!
Trabzonspor’un bu sezon yarıştan erken kopması, gelinen noktada camianın olağanüstü kongreye odaklanması; Kayserispor maçına ilgiyi bayağı bir azaltmış... Öyle ya nerede o geçmiş maçlardaki neşe, coşku?
Trabzonspor maçlarına ilgisizlik ancak böyle olağanüstü durumlarda olur... E kongreler de duruma göre iki, bilemedin üç yılda bir oluyor, elden bir şey gelmediğine göre başa gelen çekilir demekten başka bir şey gelmiyor elden...
Hal böyle olunca, Trabzonspor adına elde kalan sadece Avrupa’ya giden yol... O anlamda görevi sona eren yönetimi, futbolcuların da hedefi galibiyetle uğurlamaktı. İlk yarı oynanan futbola bakıldığında; topla daha çok oynayan, pas yapan Trabzonspor’du ama iki takımın kaleyi bulan topu bir elin parmak sayısını geçmedi... Trabzonspor’un Kucka ile bir pozisyonu vardı kornerden gelen topa kafa ile vurduğu, Lung’un değil de Erkan’ın gol olmasına müsaade etmediği... Kayserispor’un da iki pozisyonu biri Şamil, diğeri Mendes ile...
İkinci yarı öyle bir Trabzonspor izledik ki, sanki soyunma odasında ya da Karadeniz’de bir şeyler oldu; yönetmen Abdülkadir, başrollerde Yusuf Yazıcı.. İkisi de Fırtına’nın yavrusu, Trabzonspor’un geleceği, kısaca her şeyi.. İlk
Galatasaray seyircisinden aldığı enerjiyle coşkulu oynayan bir takım. Tribünlerden gelen o tezahürat tabiri caizse ölmüş adamı canlandırır!
Maçtan evvel birileri Sarı-kırmızılı futbolculara “ Trabzonspor karşısında bu kadar rahat oynayabileceklerini, rakibe gol pozisyonu dahi vermeyeceklerini” söyleseydi, (bilhassa ilk yarı) hiçbir futbolcu inanmazdı herhalde!
Bir topa üç kişi basan, topu kaybettiğinde en yakın Trabzonsporlu oyuncuya baskı yapan-oynatmayan Sarı-kırmızılı oyuncu topluluğu…
Dahası iki beki ( Mariano ve Nagatomo) sürekli ileri çıkan, çoğalan bir Galatasaray… Golü de böyle buldular; Mariano’nun Abdülkadir’den kaptığı ve Feghouli’ye aktardığı top…
Trabzonsporlu oyuncular ilk bölümde, hatta oyunun genelinde ayağında top tutup-pas yaparak Galatasaray’ın etkili oyununa “ dur” diyebilirdi ama başarılı olamadılar; pas hataları-top kayıplarıGalatasaraylı oyuncuların oynama iştahını iyice artırdı..
İkinci yarıya ilk yarıya oranla daha iyi başlayan, 52’de Yusuf’la pozisyona giren Trabzonspor... Futbol enteresan bir oyun, atamayana atarlar gerçeği devreye girdi bu defa; Okay’ın Gomis’e kaptırdığı top sonrası Galatasaraylı oyuncularda moraller tavan yaptı…
Rıza Çalımbay’ın Trabzonspor
Nerede o Akhisar maçında koşan, mücadele eden Trabzonspor? Hele ilk yarı...
Her bordo-mavili futbolcu, notlar verilmiş, karneler doldurulmuş, okulların kapanmasını sabırla bekleyen liseli öğrenciler gibiydi. Evkur Yeni Malatyasporlu futbolcuların da Trabzonsporlu oyunculardan aşağı kalır yanları yoktu hani! Futbol maçı değil de veda maçı gibiydi; bitse de gitsek, birbirimizi üzmesek! Eksik olan çay, kahve, pasta ve börekti.
Düşünün, Trabzonspor penaltı kazanana dek, iki takımın futbolcuları birbirine sert girmiyorlardı! O anlamda kuralın bozulduğu dakika, Doria ile Olcay’ın hasarsız çarpışması, Yaşar Kemal Uğurlu’nun penaltı noktasına koşmasıydı.
İlk yarının kırılma anı, Malatyaspor’un stoperi Sadık’ın dengesini kaybettiği, düşerken Burak Yılmaz’a, vücudunu öne atarak yaptığı hareketti. E tabii ki pozisyon kırmızı karttı.
Futbol evrensel bir oyundur, taş ya da taşlardan birinin yeriyle oynandığında birçok şey değişebilir. Dünkü maçta olduğu- değiştiği gibi... Aksi halde bordo-mavili takım sabaha kadar oynasa bu skoru yakalayamazdı.
Rıza Çalımbay, ne zaman N’Doye’yu oyuna soktu, oyunun rengi,şekli, seyri, kısaca her şeyi değişti. Sol ayaklı Yusuf, sağ tarafta deyim yerindeyse esmeye
Trabzonspor’un Akhisar maçlarının öncesi ve sonrası, sırrı içinde saklı ders alınası bir yol hikâyesidir; hem acı hem de tatlı!
Birkaç yıl evvel Sadri Şener yönetimi istifaya davet edilmişti mesela…
Ersun Yanal, Mustafa Akçay ve Vahid Halilhodzic, Akhisar maçı sonrası Trabzonspor’dan ayrılmıştı…
Ligin ilk yarısı kadrosunun yarısı Trabzonspor’un eski oyuncularından kurulu TM Akhisar, Trabzonspor’u yerle bir etmişti; Bordo-mavi forma altında topun ayağına gelmesini istemeyen futbolcular, TM Akhisar forması altında Trabzonspor’u adeta topa tutmuştu…
Ve yine bir TM Akhisar maçı, Trabzonspor cephesinde alınan Olağanüstü Genel Kurul Kararı…
İnsan ister istemez merak ediyor, öyle ya sırada ne var?
Maça gelince…