Milletleri millet yapan değerler vardır.
Vatan, millet, bayrak bunların en başında geliyor.
Etnik köken, din, demokrasi, insan hakları, laiklik, hukuk, özgürlükler ve daha pek çok değer var ve sıralaması da ülkeden ülkeye değişiyor.
Peki, bizi birbirimize kaynaştıran, tek vatan, tek millet, tek bayrak, tek yürek haline getiren yapıştırıcılarımız neler?
Prof. Dr. Cezmi Eraslan tarafından hazırlanan ve Üsküdar Belediyesi tarafından basılan Sultan II. Abdülhamid Döneminde Eğitim isimli eseri bir solukta okudum.
Bir asır önce ile bugünü kıyasladığınızda şaşırtıcı benzerlikler var!
Sultan Abdülhamid (1842-1918), Osmanlı İmparatorluğu’nu çağa ayak uydurmak ve devletin varlığını devam ettirmek için eğitimde ciddi reformlara imza atmış. Ama çoğu kalıcı olmamış. Her defasında, tutucu çevrelerin baskısıyla geri adım atmak zorunda kalmış.
Tanzimat’la gelen kazanımlar günah işliyoruz diye yerle bir edilmiş, pozitif bilimler ile dini eğitim arasında, adeta bir güç savaşına girişilmiş.
Güçlü olmak için eğitim ve bilimin önemine inanılmış ama medreselerin ve tutucu çevrelerin baskısıyla çağdaş eğitim veren okulların kapısına kilit vurulmuş!
Sultan Mahmud’un 1826’da Yeniçeri Ocağı’nı kaldırarak yerine açtığı Mekteb-i Tıbbiye ve Mekteb-i Harbiye, modernleşme açısından önemli bir işlev görse de uzun ömürlü olmamış. Çünkü pozitif bilimler, dinin devlet ve toplumda belirleyici rolünü azaltmış, halifelik ve mutlak monarşi sorgulanmaya başlanmış!
Sultan Abdülhamid, bilim adamları ile din adamları arasındaki güç yarışında her ne kadar taraf olmamaya çalışsa da mahalle baskısıyla düşün-düklerinin tam tersi kararlar almış!
Sonuçta, milleti tek yürek haline getirir dediği etnik kimlik ve din, yapıştırıcı görevini yeterince yerine getirmediği için 700 yıllık imparatorluk, hepimize önemli dersler vererek, tarih sahnesinde yerini Türkiye Cumhuriyeti’ne bıraktı!
Yaşanan ikilemler
İşte Prof. Eraslan’ın kaleminden bazı satır başları:
- Tanzimat’ın en başarısız olduğu öğretim kademesi yükseköğretimdir.
- Abdülhamid, 1886’da yayımladığı bir irade ile Mülkiye ve diğer yüksekokullardan çıkan öğrencilerin dini inançlarında zayıflama görüldüğünden yakınmış ve müfredatın öğrencilerin dini inançlarını güçlendirecek şekilde düzenlenmesini istemiştir.
- Padişaha ve devletine itaatkâr bir kuşak yaratmak adına eğitim programı ve ders kitaplarında dini söylem ve semboller öne çıkartılmış.
- 1893’te yürürlüğe konulan idadi (lise) ders programına, Tarih-i İslam, Akaid ve Fıkıh, Ahlak dersleri eklenmiştir. Ayrıca okulda namaz kılma zorunluluğu getirilmiştir.
- Dönemin Maarif nazırlarından Halim Paşa, 1906’da Abdülhamid’e sunduğu layihada “Okullarda din ve ahlakça arzulanan niteliklere sahip öğrenciler yetiştirilememiştir” tespitinde bulunmuştur.
- Haşim Paşa’nın görüşleri doğrultusunda, ders programlarından İlm-i Eşya (Fen bilgisi) dersi kaldırılıp, din ve ahlak derslerinin saatleri artırılmış, yüksek ve orta dereceli okullara ulemadan müdür muavinleri atanmıştır!
Özetin özeti: Bilim toplumu olmak zor iş!