Antalya sadece turizmin başkenti değil, tarımın da başkenti. Eğitimde de çok önemli bir noktada.
Hemen yanı başındaki komşusu Muğla da Bodrum’u, Marmaris’i, Datça’sı, Fethiye’si, Gökova’sı, Dalaman’ı ve daha nice beldesiyle Antalya ile birlikte “Turizmin Başkenti” unvanını paylaşıyor.
Muğla, Söke ve Milas başta olmak üzere tarım, hayvancılık ve balıkçılık alanında yaptığı ataklarla Antalya’ya adeta hodri meydan çekiyor.
Eğitim ise Akdeniz Üniversitesi ile Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesi arasındaki amansız yarış görünen o ki hiç bitmeyecek. Ortaöğretimde ve özellikle lise ve üniversiteye giriş sınavlarında Antalya’nın bir tık önde olduğunu da hatırlatmakta yarar var.
Her iki güzide kentimizdeki gelişmeleri yakından izleyen biri olarak bu onurlu yarıştan memnuniyet duymamak elde değil. Ama bu çerçevede, Selçuklu’ya yazlık başkentlik yapan Alanya’yı bambaşka bir yere oturtmakta yarar var.
Zeytinyağı yarışması
Bu aralar eğitim gibi tarıma da müthiş merak saldım. Çünkü önümüzdeki süreçte eğitim gibi tarım da çok ama çok öne çıkacak!
Eğitimle, bilimle, Ar-Ge ile ve özellikle de akılla desteklenmiş bir tarım ülkemiz için en stratejik konuların başında geliyor.
Doğurganlık oranımız düştü, genç nüfus azalıyor diye eyvah eyvah çekiyoruz. Peki ya onları nasıl eğiteceğimizi, doyuracağımızı, iş güç sahibi yapacağımızı arada bir de olsa hiç düşünüyor muyuz?..
Keşke düşünüyor olabilseydik...
Geçen hafta, Muğla İl Tarım ve Orman Müdürlüğü’nün öncülüğünde ikincisi gerçekleşen Zeytinyağı Kalite Yarışması’na katılma fırsatım oldu. Çok ama çok keyif aldım.
Binlerce yıl yaşayan zeytin ağaçları tarihin en büyük tanıkları. Onları 5 bin yıl yaşatmak ise herkesin harcı değil. Muğla, işte bunu başarmış. KKTC’de çok daha yaşlı olanları görmüştüm.
Yolunuz oralara düşerse, açık hava müzesi haline getirilen binlerce yıllık zeytin ağaçlarını mutlaka gidip görün derim.
Muğla İl Tarım ve Orman Müdürlüğü tarafından iki yıldır yürütülen ‘Zeytinin Zeytinyağına Kayıpsız ve Kaliteli Yolculuğu Projesi’nin bir parçası olan ‘Zeytinyağı Kalite Ödül Töreni’nde zeytinyağı tadımının nasıl yapılacağı ve yararları öylesine çarpıcı bir şekilde anlatıldı ki artık hiç unutmam.
Bu işe gönül veren hocalarımız, “Her sabah soğuk sıkım zeytinyağından bir kaşık içenin sadece ömrü uzamaz, yaşam kalitesi de artar” dediler. “Hele ki bu Milas Zeytinyağı olursa, değmeyin keyfinize” derken de fazlasıyla samimiydiler.
Üretim seferberliği
Muğla İl Tarım ve Orman Müdürü Barış Saylak, tarımda sadece üretimi değil kaliteyi de esas olan bir seferberlik başlatmış, heyecanından yerinde duramıyor.
Yarışmacı sayısındaki artış ve ambalajlama konusundaki yenilikler kendisini mutlu etmeye yetiyor da artıyor.
Teşvik amacıyla olsa gerek, yarışmacılara bol bol ödül verildi, gönülleri alındı, üretimin ve pazarlamasının her aşamasında yanlarında olunduğu mesajı verildi.
Saylak, Muğla’nın görünmeyen yüzünü de şöyle anlattı:
“Muğla önemli bir turizm kenti olmasının yanında nüfusunun yüzde 53’ü kırsalda yaşıyor. Bu anlamda önemli bir tarım kentiyiz. Turizm ile tarım ayrı sektörler olmasına rağmen, aslında birbirini tamamlayan sektörler. Bu iki sektörü kol kola birlikte yürütmek zorundayız. Muğla’da zeytinyağının hasattan sofraya gelinceye kadar olan aşamalarda yapılan yanlış uygulamalar sonucu ürün ve kalite kaybı azaldı. Geçen yıl başvuru yapan yağların yüzde 17’si kriterlere uygun olmayan ambalajla teslim edilirken, bu yıl sayı yüzde 3’lere düştü.”
Muğla Valisi Orhan Tavlı da 2020 yılı verilerine göre Muğla’nın 17 milyon zeytin ağacı varlığıyla Türkiye’de 4’üncü sırada yer aldığını söyledi. Vali Tavlı, “Muğla olarak 200 adet marka almış işletmemiz var. Milas’ın zeytinyağı 2020 yılı Avrupa Coğrafi işaret alması nedeniyle önem kazanmış, markamız bir kez daha AB tarafından tescillenmiştir. Ama en önemlisi, 5 bin yıldır, Muğlalı zeytin ağacına sahip çıkmış, zeytini yaşatmıştır. Zeytin denilince dikimi, bakımı, yetiştirilmesi, hasadı, işlenmesi bunlar meşakkatli işler. Zeytinin değeri ve kıymeti de buradan geliyor” dedi.
Törende yoktu ama Muğla Büyükşehir Belediye Başkanı Osman Gürün’ün tarıma ve üreticilere verdiği samimi desteği de yakından bilenlerdeniz.
Keşke aynı heyecan tüm kentlerimizde de yaşansa...
Özetin özeti: Pandemiden sonra en büyük felaket kıtlık deniliyor. Bu yüzden, topraklarımızı, akarsularımızı, havamızı ve özellikle de tarımı ciddiye almak zorundayız. Yoksa aç kalırız...