Günlerdir Malatya’yı yazıyoruz. Aslında Malatya nezdinde tüm depremzede kentlerimizin sorunlarını dile getirmeye çalışıyoruz.
Öylesine büyük acılar yaşadılar ve yaşıyorlar ki yüreğimizi cız ettirdiler. Etmeye de devam ediyor.
Dahası çok daha büyük bir depremin yaşanacağına kesin gözüyle bakılan İstanbul’da oturuyoruz ve benzeri bir felaket ile her an yüz yüze gelmenin tedirginliği içerisindeyiz. Doğal felaketlere engel olamayacağımıza göre onlarla yaşamayı öğrenmemiz ve ona göre önlemler almamız gerektiğini her fırsatta dile getiriyoruz ama ne kadarımız ciddiye alıyor işte o tartışılır.
Başta Malatya ve İstanbul olmak üzere kafamızda o kadar çok sorular var ki kime sorabiliriz denildiğinde akla gelen ilk isim Murat Kurum.
Deprem denildi mi eskiden “Deprem Dede” olarak Ahmet Mete Işıkara akla gelirdi. Şimdi ise özellikle depremzede kentlerde Çevre Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanı Murat Kurum ilk sırada geliyor.
İstanbul Belediye Başkanlığı için Bakanlıktan istifa etmesi depremzedeleri hem iş akışı olarak hem de manevi olarak öylesine etkilemiş ki yeniden Bakan olarak atandığında sanki içlerinden biri ya da en yakınları Bakan olmuşçasına sevinmişler.
Hem depremzedenin beklentilerini sıcağı sıcağına paylaşmak hem bundan sonraki süreci ilk ağızdan öğrenmek hem de İstanbul’da işlerin neden bu kadar yavaş gittiğini anlamaya çalışmak için kendisini aradım.
“Ben de kendimi onların (Depremzedelerin) evladı gibi hissediyorum, yıkılan her evle kendi evimiz yıkılmışçasına ilgileniyor ve bir an önce bitirmeye çalışıyorum” diye söze başladı. “Umutlarını ve güvenlerini kaybetmemek için gece gündüz demeden tüm olanaklarımızı seferber ediyoruz” diye sözlerine devam etti.
Sırça köşklerde oturan bir Bakan gibi değil aynı anda yüzlerce şantiyede, yüzbinlerce konut, işyeri, okul, cami, park bahçe, işyerleri, kültür merkezleri yapan ve kentsel düzenlemeleri bir an önce tamamlamaya çalışan bir proje müdürü izlenimi bıraktı bende. Samimiydi, gecikmeler nedeniyle üzgündü, kendisi de dahil hiç kimsenin mazeret üretmeye hakkının olmadığına inanıyordu ama kabına sığmayacak kadar heyecanlı ve göreve ilk gün başlamışçasına coşkuluydu.
İşte bu sohbetten satır başları:
* Malatya ve diğer depremzede kentlerimizden tüm vatandaşlarımız 2025 sonuna kadar kendi evlerine geçmiş olacak. Konteyner kentlerde yaşayan kalmayacak.
* Aslolan icraat. Ne kadar haklı gerekçelerimiz olsa da geciktirmenin mazereti olamaz.
* Daha çok kaynağı kim istemez ama ülkemizin diğer ihtiyaçları da göz önünde bulundurulduğunda ayrılacak kaynağın en büyüğü ile en iyi işi, en kısa zamanda çıkartmaya odaklandık ve bunu da başaracağız.
* Hiç kimse umutsuzluğa kapılmasın. Yaratılan algılar bazen gerçeğin önüne geçiyor. Yapılanlardan çok yapılmayanlar konuşuluyor ama hiç kimseye kırgın değiliz özellikle de depremzedelere…
* Deprem sonrasında yapılan harcamalar keşke deprem öncesinde yapılsa. O parayla on kat daha fazla iş yapılır. Bu kadar da can kaybı olmaz. Peki o zaman İstanbul’un en riskli binalarını neden yıkıp yapmıyoruz? Zor hem de çok zor bir konu. “Maddi olarak altından kalkamayız, bu yüzden evimde oturmak zorundayım” diyen de çok, manevi olarak evinden, yurdundan ayrılamayan da çok. El birliği ile bu süreci aşmamız ve riskli binaları yenilememiz gerekiyor. Bu konuda biz engelleyen değil, destekleyeniz.
* Yıkılan kentlerimizin tarihi dokusu, bozulmadan korunacak, istemeyen hiç kimsenin evi çok ağır hasarlı değilse zorla yıkılmayacak.
* Malatya’daki yargı sürecinin hızlanması için Adalet Bakanımız ile görüştüm. Eminim ki yürütmeyi durdurma kararları, yeni mağdurlar yaratmadan en kısa zamanda çözüme kavuşacak.
* İşyerleri, toplu yaşam merkezleri, Söğütlü Cami ve Yeni Cami çok kısa zamanda tamamlanacak.
* Yürümeyeceğiz, koşacağız.
* Depremi yaşayan ve deprem riski olan tüm kentlerimizi 24 saat izliyoruz, neler yapabiliriz diye kafa yoruyoruz, yapılabilecekleri hemen hayata geçiriyoruz…
Özetin özeti: İşini severek yapmak, depremzedelerin acılarını yüreğinde hissetmek ve en önemlisi de TOKİ binalarının depremde ayakta kalan binalara örnek olarak gösterilmesi umut ve güven verici…