Türkiye prömiyerini İstanbul Film Festivali’nde yapan iki film vardı bu sene; gösterim günleri aynıydı, yapım şirketleri aynıydı, hatta hitap ettikleri jüri de aynı oldu. Vigo Film’in Sinan Kesova imzalı filmi “Büyük Kuşatma” Seyfi Teoman İlk Film Jürisi’nden En İyi İlk Film Ödülü’nü alırken Ozan Yoleri’nin “Başlangıçlar”ı yarışmadan mansiyonla ayrıldı.
İki filmin bir ortak yönünden daha söz edebiliriz belkiı; o da tamamen farklı kuşaklardan olmakla beraber bugünün Türkiyesi’nde aidiyet sorunu yaşayan aynı sınıftan iki karaktere dair olmalarıydı. “Büyük Kuşatma”nın Macit Bey’i Alp Öyken tarafından büyük bir başarıyla canlandırılan 80 yaşlarında varlıklı bir iş insanı iken “Başlangıçlar”da karşımızda Avrupa’da okumuş, Paris’teki doktorasını yarım bırakarak ülkeye dönmüş sanat restoratörü Defne (Ahsen Eroğlu) vardı.
Son derece özgün ve parlak bir film olarak bu yılın en iyileri arasında rahatlıkla sayacağım “Büyük Kuşatma”, Sinebu gösterimi ve festivaller dışında maalesef henüz seyirciyle yeterince buluşamadı. Ama “Başlangıçlar” şu anda Başka Sinema salonlarında gösterimde.
Dünya prömiyerini 27. Tallinn Black Nights Film Festivali’nde yapan “Başlangıçlar”, 2019’da kısa filmi “Aylin” ile tanıdığımız Ozan Yoleri’nin ilk uzun metrajı. Yoleri’nin senaryosunu Aysın Kadirbeyoğlu ile birlikte yazdığı filmin Defne’si arkadaşının beklenmedik kaybıyla Paris’teki hayatı alt üst olan, dönüp geldiği Türkiye’de yerleşik bir düzen kuramayan, zaten bir türlü ‘yerleşme’ meselesini beceremeyen genç bir restoratör. Yaşı 30’a dayanmış ama hâlâ annesiyle (Zeynep Dinsel) bir ergen gibi didişmekte, doktor olan annesi de onu şımarık bir ergenden farklı görmüyor zaten, anne evi yerine bir arkadaşının (Hazal Subaşı) yanında kalıyor ama orada da hayatın sorumluluklarıyla pek alakası yok. Ne yapacağı, nerede yaşayacağı, nasıl bir yol çizeceği belirsiz. Kuşağının pek çok temsilcisi gibi geç kalmış bir büyüme öyküsü.
Bu bocalama sırasında beklenmedik bir teklif alarak önemli bir sergi için bir Osmanlı dönemi tablosunun restorasyonunu üstleniyor. Çok hasarlı tablo ile Defne’nin onarılma / iyileşme süreci iç içe geçiyor bir noktada. Tabloyla uğraşırken aşması gereken engeller, çok düşkün olduğu dedesinin ilerleyen hastalığı, hayli güçlü ve sert mizaçlı bir kadın olarak görünen annenin teselliye – ilgiye ihtiyaç duyması Defne de büyümesine yol açıyor bir anlamda.
Ülkemizde gençlerin eğitim, iş bulma, barınma gibi temel ihtiyaçları varken bunların hepsine sahip bir genç kadının derdinin ne olduğunu anlamakta zorlanan yorumlara rastladık, film ilk gösterildiğinde. Ben böyle düşünmeyenlerdenim. Karşımızda köksüz – bağsız halinde tutarlı, iyi çizilmiş ve iyi oynanan bir karakter var. Ve aslında örneğine de çok rastladığımız bir büyüyememe – kök salamama hikâyesi Defne’ninki. O kadar çok görüyorum ki hayatıyla ne yapacağına karar veremeyen genç insan.
Dertleri iyi anlatılmış yan karakterleri (Defne’nin kısa sürede isyan ettirdiği ev arkadaşında Hazal Subaşı gibi) ve ikna edici atmosferiyle benim için gene senenin en ilgiye değer filmlerinden biri, “Başlangıçlar”. Defne’nin göz doktoru annesinin böyle boyutlu bir karaktere dönüşmesinde tiyatroda şahane performanslara imza attığı hâlde sinemada yeterince değerlendirilmemesine anlam veremediğim Zeynep Dinsel’in payının altını çizmek isterim.