Bazı kurumlar ve bazı alanlar vardır ki, onlara zarar vermeye hiç ama hiçbirimizin hakkı yok. Yönetenlere kızıp ülkeyi ya da kurumları sorgularken çok titiz olmak gerekiyor. Yönetenler gelip geçicidir ama ülkeler ve kurumlar her daim vardır. Hele ki kendi ülkemiz ve sahip olduğumuz kadim kurumlar söz konusu olduğunda bu titizliğimiz en üst düzeye çıkmalıdır.
Bir de eğitim, bilim, hak, hukuk, adalet, demokrasi, insan hakları ve özgürlükler gibi en temel insani haklar vardır ki onları günün koşulları çerçevesinde şirazesinden çıkarmaya da hiç kimsenin hakkı yoktur.
Bazen stratejik olarak öylesine hatalar yapıyoruz ki, haklıyken haksız duruma düşüyoruz. En çok savunduğumuz ilkelere ve bir parçası olmaktan onur duyduğumuz kurumlara zarar veriyoruz. Eleştirdiğimiz noktaya kendimiz geliyoruz…
Herkesin kendine göre bir doğrusu var ve bunu ne kendisi sorguluyor ne de başkalarına sorgulatıyor. Oysa en azından bizi biz yapan ortak değerlerde uzlaşı sağlamamız gerekiyor ama nafile…
Ülkemizin genel sorunlarını bir bir sıralamayalım, neden çözülemediğine bakalım, karşımıza ya hep dayatma kültürü çıkacak ya da her koşulda, her şeye muhalefet! Peki doğru olan bu mu? Çok farklı düşüncelere sahip olsak da hiç bu konuda ortak paydamız yok mu?
Varsa neden onlara sahip çıkmıyoruz?
İlle de sessiz mi kalmak gerekiyor, eğer bir mücadele verilecekse bunu ille de birilerinin mi yapması gerekiyor? Biz olayın neresindeyiz? Dayatanları mı destekliyoruz yoksa buna karşı çıkanları mı? Sessiz çoğunluğun sesi kim? Dayatanlar mı, karşı çıkanlar mı?
80 öncesi kuşak olarak, kutuplaşmaların bedelini çok ağır ödedik. Ne olur dozunu iyi ayarlayalım…
Benzeri tartışmalar hemen her konuda yaşanıyor ama en çok da eğitimde.
Dünden bugüne eğitimde tartışılmayan bir konu yok gibi. Örneğin YÖK!
Kuruluş aşamasından bugüne kadar tüm süreçleri yakından izleyen birisi olarak pek seveni yok ama 40 yılı aşkın bir süredir hâlâ ayakta. Darbelere, dayatmalara, tek sesliliğe karşı çıkmayanımız yok ama YÖK hâlâ orada. Dün karşı çıkanlar bugün destekliyor, dün cansiperane savunanlar bugün yerden yere vuruyor...
Örneğin öğretmen yetiştirme sistemimiz! Bırakın iktidar değişikliğini, Bakan değiştikçe o da değişiyor. Liyakatin yerini mülakatın almasına karşı olmayan yok gibi, bir sonraki Bakan döneminde de kalkacağına da kesin gözüyle bakılıyor ama uygulamaya konuldu. Diplomaları yok sayılan eğitim fakültelerinden ise tık yok!..
Bir süredir İstanbul’da değildim, biriken ziyaretler vardı. Kimine ben gittim, kiminde onlar geldi.
İstanbul Erkek Liseliler Eğitim Vakfı’nın ilk kadın Yönetim Kurulu Başkanı Dr. Seda Çelik Teker’i gazetemizde ağırladık. Tipik İELEV’li. İddialı, önemli projeleri ve büyük hayalleri var. Lise, eski altın yıllarına çoktan dönmüş. LGS şampiyonlarının buluşma noktası olmuş. Projeleri ve hayalleri gerçekleştikçe onları da sizlerle paylaşacağız.
Hemen ardından Galatasaray Lisesi’nin tarihini yazan Reha Bilge ile buluştuk. Bu güzide okulumuzun 543 yıllık serüvenini uzun uzadıya konuştuk. Yüzlerce yıllık tarihinde öylesine ilginç anekdotlar var ki şanlı futbol tarihlerinin çok ötesinde bir de eğitim ve medeniyet mücadeleleri var. Kitaplarına mutlaka göz atmalısınız… Bilge’nin en büyük dileği Galatasaray Lisesi ile birlikte yüzlerce yıllık tarihe sahip diğer liselerin de kültürel miras olarak gözümüz gibi korunup kollanması.
Boğaziçi Üniversitesi’nde çok uzun süredir müthiş bir mücadele sergileniyor. Hocalarımızla, mezunlarla, öğrencilerle ara ara görüşmüştüm, önceki gün de Rektör Naci İnci Hoca ile bir araya geldik. Yoğun bir yağmur ve soğuk olduğu için kampüs sakindi.
Adı “Kayyum Rektör”e çıkan Naci Hoca da tıpkı yönetimi eleştiren Hocalarımız, öğrenciler ve mezunlar gibi dertli mi dertli. “Ben bu üniversitede 30 yılı aşkın süredir görev yapıyorum. Burası benim evim. Kim, evine zarar verir ki?” diye söze başladı, bu minvalde devam etti. Eski bir Hoca olarak önceki yönetimlerden hep şikayetçi olduğunu ve kendisinin de o noktaya gelmemek için yoğun çaba harcadığını söyledi…
Üzerinde farklı takımların amblemi ve forması olan öğrencilerin Galatasaray Lisesi’ne ziyaretçi olarak alınmaması, girenlerin ise o kıyafetlerinin değiştirilmesi, geçtiğimiz günlerde tartışma konusu olmuş ve “Böylesi bir tolerans Galatasaray’da olmayacaksa nerede olacak. Yasaklarla eğitim olmaz” yönünde eleştiriler gelmişti. Benzer tolerans ve karşılıklı anlayış Boğaziçi için de sıkça dile getiriliyor…
Özetin özeti: Rol model kurumlar ve rol model isimler, attıkları her adıma dikkat etmek zorundalar. Bugün değilse ne zaman “ben” yerine “biz” olacağız?..