Yapay zekâ, dijital zekâ, derin öğrenme gibi kavramlar gelişmiş ülkelerin literatürüne onlarca yıl önce girdi. Biz de ise her 10 kişiden 9’u bihaber!
MEB, YÖK, ÖSYM, TÜBİTAK, TÜBA ve üniversitelerin gündeminde olduğunu da hiç sanmıyorum. Olsa ve inansalar, arkasında dururlardı!
Dijital bir dünyaya doğru adım adım ilerliyoruz. Parası bile dijital oldu. Bitcoin’i tutana aşk olsun!
Elon Musk geçenlerde sürücüsüz otomobiliyle hava attı ama görünen o ki Hollywood senaristleri ondan 30 yıl daha ileride!
Önceki akşam Marco Brambilla’nın yönettiği, Sylvester Stallone’un boş rolünü oynadığı 1993 yapımı Demolition Man filmini izledim.
Teknolojinin yarattığı sosyal değişimi anlatan bilimkurgu kıvamındaydı ve 2036’yı anlatıyordu!
Diğer ayrıntılar bir yana, yapay zekânın filmdeki onlarca örneğinden biri olan sürücüsüz otomobillerin bugünkünden çok daha gelişmiş örnekleri 25 yıl önceki filmde fazlasıyla vardı. Tıpkı uzay yolu filmlerindeki cep ve saat telefonların artık günlük yaşamın olmazsa olmazlarından biri haline geldiği gibi!
Dünyadaki ileri teknolojik gelişmeler önce Hollywood filmleriyle kafalara kazınıyor, ardından da piyasaya sürülüyor!
Akıllı cihazlar
Akıllı cihazları, amacına en uygun şekilde kullanabilmek için dijital zekâya, örneklerini yaratabilmek ve çoğaltmak için de yapay zekâya gereksinimimiz var.
Yapay zekâ, sadece teknolojide kullanılmıyor. Örneğin, Oxford Üniversitesi’nden bilim insanları kalp hastalıkları ve akciğer kanserinin teşhisi için yapay zekâ sistemleri geliştirdi. Sistemin, kalp röntgenlerinde kardiyologların göremediği detayları yakalayabildiği belirtiliyor.
Yapay zekâ yani derin öğrenme, insanın değil, bilgisayarın öğrenmesini temel alıyor. Bir bilgisayar sisteminin, bir nesneyi tanırken ya da bir sonuca varmaya çalışırken insan beynindeki nöronların birbirine bağlanması prensibiyle çalışıyor. Örneğin, sürücüsüz bir otomobil, bir milisaniyede, binlerce engeli sınıflandırıp, en doğru kararı vererek hareket ediyor. Ve böylesi bir hıza insanoğlu olarak bizim ulaşmamız mümkün değil! Yarattığımız bu canavarlar, ileride sonumuz olur diyen çok ama takan yok!
Dijital Zekâ’ya gelince, teknolojiyi güvenli ve verimli kullanmayı, yaratıcı ve girişimci olmayı özendiren ve bu yönde ölçümlenmelerine olanak sağlayan yeni bir kavram.
Yetenek avcıları
Türk eğitim sisteminin en büyük eksiklerinden biri, ilgi ve yeteneğin zerre kadar da olsa dikkate alınmaması. Oysa bireye göre, kişiselleştirilmiş eğitim anlayışı günümüz dünyasının en öne çıkan eğitim modeli. Ama bunun için de ciddi anlamda yetenek avcılarına ihtiyaç var. Bunu sadece rehber öğretmenlerden beklemek, işi savsaklamanın ötesine geçmez. Çünkü neredeyse bin öğrenciye bir rehber öğretmen düşüyor!
İşte bu noktada yapay zekâ devreye giriyor. Öğrenme becerileri ve ilgi alanları kişiden kişiye değişiyor ve takibi çok zor! Her öğrencinin farklı karakteri, güçlü ve zayıf yanları, motivasyonu, ilgi alanları var. Bütün bunlar ne kadar iyi gözlemlenir ve doğru kaydedilirse, o kadar başarılı olunur. İşte bu yüzden, bu görev, yapay ve dijital zekâya devrediliyor...
Doğru tespitler olmadan, doğru yönlendirme, doğru yönlendirme ve doğru eğitim olmadan da yaratıcı ve girişimci beyinler yaratmak mümkün değil! Ama önce bunlara inanmak ve hayata geçirmek gerek!
2017’de bilişsel ve yapay zekâ sistemlerine 12.5 milyar dolar harcanmış! 2020’ye kadar yapay zekâ gelirleri ise 46 milyar dolar olacakmış!
Yapay zekânın dokunmadığı, dönüştürmediği meslek kalmayacak. İşte bu noktada, meslekler elden gidiyor, robotlar bizim yerimize geçecek diye paniğe mi kapılmalıyız yoksa miadı dolmuş meslekleri unutup yeni mesleklere eleman mı yetiştireceğiz?
Ülkemizde kaç bilim ve teknoloji lisesi var? Bir elin parmaklarını geçmez! Ya diğerlerinden? Binlerce!
Çin bu konuya kafa yoran araştırmacılara 10 yıllık vize, sınırsız kaynak ve ortam sağlıyor. Ya biz?..
Özetin özeti: Yeni dünyayı şekillendirecek gençler mi yetiştireceğiz yoksa yarış atı yetiştirmeye devam mı edeceğiz?