Yeni yıl, yeni dilekler, yeni beklentiler ve yeni kararlar demek.
Hepimiz önemli kararlarla gireriz yeni bir yıla.
Bizi mutlu edeceğine inandığımız bir dizi yeni kararlar listesi hazırlarız.
Sigarayı bırakmak, kilo vermek, spora başlamak bunlardan en bilindik olanlarıdır.
Gayet iyi niyetle ve pozitif düşüncelerle hazırlanan bu kararlar listesi bir ay sonra rafa kaldırılır.
Neden peki?
Çünkü bizim aslında ele almamız gereken dışta yapacağımız değişikler değildir.
İçte başlamayan değişiklikler, asla dışa yansımaz.
Yapmaya değecek en güzel yolculuk, insanın kendi içine yaptığı, kendini keşfetme yolculuğudur.
Yaşam yolu çok uzun ve evrimimiz için birçok engelle donatılmıştır. Hepsi de bizim hayrımıza olacak şekilde, en ince ayrıntısına kadar hesaplanarak, yüce yaratıcı tarafından önümüze konulmuştur.
Bizim engel olarak gördüğümüz her şey aslında bizim tekâmülümüz için yolumuza çıkıyor ve bizi geliştiriyor.
Kendimizi keşfetme yolcululuğumuzda nereye gittiğimizi biliyor muyuz?
Eminim kendilerini hayatın akışına bırakmış pek çok insan bu soruya “hayır” cevabını verecektir.
Eğer içsel yolculuğumuzu evrenin kurallarına uygun bir şekilde, layıkıyla sürdürebilirsek, yaşam yolculuğumuzu daha keyifli bir hale getirebiliriz.
İçsel yolculuk, içe bakıştır. Yüksek benliğimizin keşfidir. Evrenle aynı titreşimde olabilmek, evrenin kurallarına uygun hareket etmektir.
Nihai hedef ise
Son günlerde sevgilisiyle, eşiyle problem yaşayan birçok bayan başvuruyor.
Bu bayanların çoğunun en büyük takıntısı “Ben hayatımda illa ki O’nu istiyorum. O’nu nasıl geri getirebiliriz? ”
Öncelikle şunu bilmek gerekir sevgili bayanlar.
Kime âşık olacağımıza mantıklı zihnimiz değil, bilinçaltı zihnimiz karar veriyor.
Bu bilgiyi aklınızda tutun.
Bilinçaltımız biz henüz küçücük bir çocukken, henüz mantıklı zihnimiz devrede değilken, bazı kodlamlar yapar.
Bu bir kadın için bu kaybetme korkusu olurken, diğer bir kadın için aldatılma korkusu olabilir. Ya da başka bir kadın için değersizlik duygusu veya bambaşka bir duygu olarak karşımıza çıkabilir.
Bir danışanımın hikâyesini, - onun da iznini alarak – sizlerle paylaşmak istiyorum.
Günümüz insanının en büyük sorunlarından biri şişmanlık.
Amerika’lı yazar Louise Hay Hastalıkların Zihinsel Nedenleri adlı meşhur kitabında, şişmanlığın zihinsel nedeninin, korunma ihtiyacı, kendini güvende hissedememe, korku, gizli öfke, affetmeme gibi nedenlere dayandırmış.
Bugüne dek danışanlarımla şişmanlıkla ilgili yaptığım birçok bilinçaltı çalışmasında yukarıdaki nedenlere ilave birçok neden olduğunu gözlemledim.
Değersizlik, mutsuzluk, umutsuzluk, hayattan zevk alamama, gerginlik, yalnızlık hissi, depresyon, suçluluk duyguları, özgüven eksikliği, kendini kronik şekilde üzgün hissetmek de, kişileri aşırı yemeye ve sonucunda kilo almaya itebiliyor.
Bu nedenler yüzünden, yemek yiyerek kilo almış bireyler, sonrasında daha fazla suçluluk duygusuna kapılıyor ve daha fazla depresif hissetmeye başlıyorlar.
Kısır döngü şeklinde devam eden duygular zinciri, kişinin daha da kilo almasına sebep oluyor.
Kilo alan insanlarda gözlemlediğim başka diğer bir önemli konu ise, başkalarının mutluluğunu kendi mutluluklarından daha üstün tutuyor olmaları.
Oysa bireyin kilo vermesi ve verilen kiloları koruyabilmesi için, kendine fazlasıyla değer vermesi, kendini sevmesi ve önceli
Geçen hafta sonu iki arkadaşımla buluştuk ve keyifli bir gün geçirdik. Önce bir kafede oturduk sohbet ettik.Sonra karnımız acıktı ve bir şeyler yemek üzere, bir lokantaya geçtik.
Gittiğimiz lokantaya bir süre sonra iki baba ve oğlu geldi.
Hemen yanımızdaki masaya oturdular ve yemeklerini sipariş ettiler.
Arkadaşlarımdan biri, bu baba ve oğullarla ilgili şu yorumu yaptı;
“Annelerini getirmemişler, kesin kadıncağız evde temizlik yapıyordur.”
Diğer arkadaşım;
“Anneleri öyle sıkılmış ki, kesinlikle siz gidin ben de kafamı dinleyim” demiştir, dedi.
Benim yorumum ise:
Şu an yaşamınız nasıl gidiyor?
Memnun musunuz yaşadığınız hayattan? Yoksa değil misiniz?
Sizi üzen sorunlarınız, sıkıntılarınız ve dertleriniz mi var?
Yaşamınızdaki bu meydan okuma karşısında ne yapıyorsunuz?
Bu meydan okumaya tavrınız ne oluyor?
Peki, bu en kötü olarak addettiğiniz zamanlarda, şimdide ve huzur içinde kalarak realitenizi değiştirebileceğinizi biliyor musunuz?
Bütün kadim uygarlıklar ve kutsal kitaplar bizim tanrının bir parçası olduğumuzdan bahseder.
Allah katında zaman kavramı yoktur, sadece şimdi anı vardır.
Gün içinde ne kadar çok duygu hissettiğinize dikkat ettiniz mi hiç ?
Üzüntü, şaşkınlık, korku, endişe, öfke, kızgınlık, suçluluk, hayal kırklığı, utanma, güvensizlik, sevgi, güven duyma, sevinç, neşe, coşku, mutluluk v.s.
Bu iyi ve kötü hisleri gün içinde sayısız kere yaşarız, ancak çoğunlukla dikkat etmeyiz sadece bir duyguydu der geçeriz.
Oysa hislerimiz ve hatıralarımız bire bir bilinçaltımızın bizimle konuşma dilidir.
Sürekli yaşadığımız olumsuz duygular bize vücudumuzun bazı duyguları içinde tuttuğu bilgisini verir.
Eğer biz bu olumsuz duyguların bilinçaltımızın bize vermek istediği bir mesaj olduğunu anlarsak, duygularımızla işbirliği içinde olur ve onları dönüştürerek, hayat kalitemizi artırabiliriz.
Örneğin; kendini üzgün hissettiğini söyleyen bir insan genellikle, göğsünde ve kalbinde gerginlik, ağırlık ve acı hissettiğini söyler.
Ürkek insanlar ise, midelerinde ve göğüslerinde tedirginlik ve gerginlik hissederler.
Tüm dünya 21 Aralık 2012 Cuma gününe kitlendi.
Bu tarihle ilgili çeşitli kaynaklarda çok farklı bilgiler mevcut.
Bu bilgilerden bir kısmı iyimser, bir kısmı kötümser.
İddiaların büyük kısmı 21 Aralık 2012’nin Maya Takvimi’nin sonunu işaret ettiğinden, bu tarihte kıyametin kopacağına dair.
Maya Takvimi’nde 5125 yıllık döngüler var ve Mayalar bu döngülere “Güneşler” adını vermişler.
İnsanlık tarihi, şu ana değin 4 büyük “güneş” evresini geride bıraktı ve şu anda beşinci güneşte.
Bizim kullandığımız takvime göre 21 Aralık 2012’ye denk gelen bu günde ise beşinci güneş batacak, altıncı güneş doğacak.
Aslında takvimin bittiği falan yok, sadece bir döngünün sonu bu tarih.