Yaşam içinde, bazen ilişkilerimiz karmaşık bir hale gelebiliyor. Yoruyor, enerjimizi tüketiyor.
Bu durumu engellemek için, yapmamız gereken, o ilişki her ne ise, romantik bir ilişki olabilir ya da dost, arkadaş, iş, aile ya da çevrenizle kurduğunuz ilişkiler olabilir. Öncelikle ilişki içinde bulunduğunuz her kim ise, samimiyetle ve içtenlikle karşınızdaki kişiyle her şeyi konuşabilmek, ona kalbinizi açabilmektir.
Dürüst, samimi bir niyet ve onun getirisi samimi ve dürüst bir ifade şekli, her zaman içinde bulunduğunuz ilişkiyi yapılandırır ve güçlendirir. Her şeyden daha önemlisi kendinize olan güveninizi artırır.
Dünya üzerinde yaptığımız her şey bir niyet dâhilinde gerçekleştir. Ve niyetin sonunda da gitmeyi istediğimiz hedef vardır. Buna yaşadığımız her türlü ilişkiyi de dâhil edebiliriz.
Çalıştığım danışanlarımdan bir bayan, eşinin ve çocuklarının onu hiç bir zaman anlamadığından şikâyet ediyor ve evliliğini bitirme noktasına geldiğini anlatıyordu.
Biraz onu dinledikten sonra, aslında kendisinin hiç bir derdini ve yardım ihtiyacını eşi ve çocukları ile paylaşmadığı ortaya çıktı. Bunun sonucunda ise fazlaca yoruluyor. Yıllarca herşeyi üstlenmiş olduğu için de, eşi
Güzel, güzellik, güzellikler…
Ne kadar iç açıcı kelimeler değil mi?
En büyük arzularımız arasında, güzel olmak, güzel görünmek, güzel yaşamak, güzel paralar kazanmak, güzel bir araba almak, güzel bir ev sahibi olmak, güzel bir fiziğe sahip olmak, güzel sağlığa sahip olmak, güzel bir eşimizin, güzel bir işimizin olması... v.s vardır.
Güzel olana sahip olmak insanoğlunun yegâne arzusudur.
Kuşkusuz her insan yaşamının her yönüyle hoş olmasını, hayranlık uyandırmasını, yani güzel olmasını ister.
Bu bazen çoğumuzun yaşamlarında bir istek olarak kalır.
Güzellikleri yaşayanları bazen dizilerde ya da filmlerde seyrederiz. Bazen de gerçekten bu güzellikleri madden ve manevi olarak yaşayan insanlarla tanışırız. Özeniriz, biz de bir gün bu güzelliklere sahip olmayı dileriz.
Yaşamımız bizim oyun alanımız ve bizler bağlantıda olduğumuz duygular aracılığı ile yaşamımızı yaratıyor ve sonra da bu yaratımımızı deneyimliyoruz. Bu kavram bilim adamlarınca da onaylandı. Kuantum felsefesini incelemenizi öneririm.
Hiç dikkatinizi çekti mi?
Hayattan sürekli bir şeyler istiyoruz.
Hem de o istediklerimizin çok iyi olmalarını, mükemmel olmalarını ve bizi çok mutlu etmelerini....
İyi bir evimiz olsun, iyi bir işimiz olsun, iyi bir gelirimiz olsun, güzel bir evimiz olsun, içinde muhteşem mobilyalar olsun, son model bir arabamız olsun, iyi bir sevgilimiz olsun, örnek bir evliliğimiz olsun, hayırlı, söz dinleyen, muhteşem çocuklarımız olsun, mükemmel dostluklarımız olsun... v.s. Hep en en iyileri alma derdindeyiz.
Burada harika bir soru devreye giriyor.
Peki sen yaşama, insanlara ve tabiki kendine ne veriyorsun?
“İyi bir beklenti içinde olmam için hayata bir şeyler mi vermem gerekiyor?” diye sorduğunu duyar gibiyim.
Cevap; evet.
Dünya bir Pandemi yaşıyor ve doğal olarak hepimizin sağlıkla ilgili endişeleri arttı.
Endişelerimiz arttıkça yaşam kalitemiz düşer. Bu süreç devam ettikçe depresyona varan endişeli durumlar oluşabilir.
Bu yüzden sağlığımız ile ilgili endişelenmeyi bırakmak ve stres düzeyimizi en aza indirmek için size bazı yöntemler anlatacağım.
Biliyorsunuz başımıza gelen her şeyi önce beynimizde senaryolaştırıyor, onları düşünce ve duygularla besliyoruz bir süre sonra da bu senaryoları hayatımızda deneyimlemeye başlıyoruz.
Bilimsel araştırmalar doğrultusunda tespit edilen şudur ki; göz gerçekten gördüğünü de, zihninde canlandırdığını gerçek olarak algılıyor!
Bunun için bir denek seçiliyor ve bilgisayara bağlanıyor, o kişiye kalem gösteriliyor. Kişi bu kaleme baktığında beyin korteksinde bir bölümün aydınlandığı yani, elektriklendiği tespit ediliyor. Gördüğü objeden alınan frekanslar beynin belirli bölümünde ışıklı bir alan oluşturuyor.
Sonra aynı deneğe gözlerini kapaması ve biraz önce gördüğü kalemi zihninde canlandırması söyleniyor. Bilgisayarda aynı yerde aydınlanmanın oluştuğu tespit ediliyor. Kişi gerçekten bakıp görse de, zihninde canlandırsa da beyin her ikisini de gerçek
Seans saatinden yarım saat önce ofisime geldi.
Hüzünlü, çaresiz ve acılı bakışları, lütfen beni kurtarın der gibiydi.
Gayet özensiz bir hali vardı. Sanki yataktan yeni kalkmış, saçlarını taramadan, yüzünü dahi yıkamadan, üzerine ilk gördüğü giysileri giyinerek kendini dışarıya atmış gibi görünüyordu.
Kahvelerimizi içtikten sonra, anlatmaya başladı.
Aldatıldım dedi, boğazı düğümlendi… Gözleri nemlendi ve yaşlar bir su gibi akmaya başladı göz pınarlarından. Masamda duran kâğıt mendilleri kendisine uzattım. Yavaş hareketlerle gözlerini sildi, bir iç çekti ve anlatmaya başladı.
Sadece dinlemek istiyordum onu, yorum yapmak, fikir vermek için çok erkendi.
Gözyaşları içinde soluksuz bir şekilde, bazen hıçkırarak, bazen iç çekerek anlattı başından geçenleri.
Son sözleri bittikten sonra, cevap arar gözlerle bana baktı…
Danışanlarım bilirler herhangi bir sorunla bana danışmaya geldiklerinde, çalışmaya anne, baba ve danışanın içindeki “içsel çocuğu” iyileştirmekle başlarız.
Bazıları şaşırır ve “konunun, annemle, babamla ya da çocukluğumla ne alakası var?” derler.
Ben de onlara ne kadar çok ilgisi olduğunu ve yaşamımızdaki çoğu sorunun anne, baba ve senin küçüklüğünle ilgisi var diye cevap veririm.
Bugün sizlere de bu konudan bahsetmek istiyorum.
Birçoğunuz biliyorsunuz bilinçaltı yaklaşık 5-6 yaşlarına kadar önemli bazı kararlar alır ve bu kararları ya anne, ya baba, ya da evde kiminle yaşıyorsa onlar kanalıyla alır.
Kararlar alındıktan sonra ise o karar kişinin tüm hayatını bilinç dışından yönetmeye devam eder. Ne zaman kadar? Kişi bu blokajlarının farkında varıp, değiştirmeyi seçene kadar…
Bazen bir danışan gelir ve bana şunu der. “Neden hayatıma hep aynı erkekleri çekiyorum?” Ben de ona cevap veririm, “Çünkü sen hep aynısın da ondan!”
Değişime karar vermek ve bu sürece anne, baba, içsel çocukla başlamak değişiminizi hızlandırır.
Hayal edemediğimiz hiç bir şeyi yaratıp, yaşayamayız !
Şimdi bir düşünün, sizin hayallerinizde ne var ?
Hayalleriniz olumlu mu, yoksa olumsuz mu ?
Mesela geçen gün bir danışanım bir hayalinden bahsetti, "Hayalimde çok güzel bir villada yaşıyorum, bahçesinde harika bir yüzme havuzu var, bahçede otururken birden bir yılan geliyor ve beni ısırıyor." dedi.
Olumsuz hayal derken tam olarak bundan bahsettiğimi anlamışsınızdır.
Güzel hayaller kurmamıza bazen egomuz engel olur. İşte bu noktada dikkatli olmanız gerekir.
Egomuz bizler için hazırladığı kutuda bizi tutmaya çalışır ve eğer hazırladığı kutu yoksulluk kutusu ise, asla zengin olmamızı istemez. Tam da kişi böyle bir hayal kurduğunda orada yılanı devreye sokarak bizi korkutup, hayalimizden uzaklaştırmak ister.
Yaşadığınız ya da, daha da iyi olmasını istediğiniz duygusal ilişkilerinizde de vizyonlamayı devreye sokabilirsiniz.
İlişki danışmanlıklarımda fark ettiğim bir konu var.
Belki sizler de farkında olmadan, yaşadığınız ilişkilerde bunu yapıyor olabilirsiniz.
Partnerin sevgisini test etmek!
Eşinin / sevgilisinin, sevgisinden emin olamayan kişi mütemadiyen bu sevgiyi test etmeye çalışır.
Amaç aynı olmakla beraber, yöntemlerin her biri birbirinden farklıdır.
Kişi sevilip, sevilmediğinden emin olamadığı için kendince ne kadar sevildiğini test edip, bu ilişkiden gitmeli mi? kalmalı mı? Sürekli, paranoya şeklinde bunu sorgulayıp, test etmektedir.
Bu sınama şekilleri kişiden kişiye farklılık göstermekle birlikte, bazı genellemeler yapabiliriz.
Bu bazıları için aramaların ve görüşmelerin sıklığı ile ölçülür.