"Çocuğum beni uyarıyor. 'Anne, fikirlerini söyleme, seni de öldürürler' diyor. Özgür, cesur çocuklar yetiştiremiyoruz artık. Çocuk şimdiden susmayı öğrendi. En çok buna üzülüyorum."
Işıl Özgüner, annesi İstanbul, Mecidiyeköy'deki evlerinde öldürüldüğünde 15 yaşındaydı.
"Gerçi benim ve kızkardeşimin çocukluğu da farklı bir çocukluktu. Daha küçücükken darbe ne demektir, biliyorduk. Acaba bu sefer annemizi mi alacaklar, babamızı mı, diye merak ederdik. Ama bu bizi rahatsız etmezdi, özel bir ailemiz olduğunu düşünürdük."
Işıl Özgüner, ilk gençlik yıllarında özel bir aileden olmanın gururuyla, tehditlere, baskılara maruz kalan anne ve babası için duyduğu korku arasında gidip geldi.
"Bazen geç vakitlerde pencereden sokağı kontrol ederdim. Odamın ışığını açık bırakırdım. Uyanık olduğumuzu sansınlar diye. Bir gece geleceklerini, bizi uykuda öldüreceklerini düşünürdüm."
Bir gece geldiler. Sonra bir gece daha geldiler.
İlk gece evde kimseyi bulamadılar.
Işıl'ın annesiyle babası o ilk gece eve gelmeyecekti. Işıl aynı binada oturan teyzesi Narinç Tanık'ın evindeydi. Ablasıysa bir arkadaşında.
Kapıyı kırdılar. Eşyalara dokunmadılar. Kana susamışlıklarını tatmin edemeden, daha da öfkelenerek, yeniden gelmek üzere gittiler.
İlk gece evlerinin karşısındaki duvara bir slogan yazıldı: "Mecidiyeköy komünistlere mezar olacak."
Ertesi gün anneyle baba geri döndüğünde olayı öğrendiler. Çocuklar apar topar başka yere gönderildi.
İlk geceden üç gün sonra ikinci kez geldiler.
1980 yılının 23 Mayıs'ında sabaha karşı 03.45'te 53 yaşındaki diş doktoru Sevinç Özgüner ve 56 yaşındaki Türkiye Emekçi Partisi (TEP) İstanbul Şubesi saymanı Vecdi Özgüner gürültüye uyandılar. "Kapıyı açın, biz polisiz" diyen saldırganlar, bir yandan da kapıyı kırıyorlardı.
Beş altı saldırgan içeride yatan yaşlı annesini korumak için öne atılan çelimsiz kadını kan kusan silahlarıyla taradılar.
Sonra adama saldırdılar. Apartmandakilerin bağırtıları üzerine yaralı bırakıp kaçtılar.
O gece evlerinin karşısındaki duvara bir slogan yazıldı: "Mecidiyeköy komünistlere mezar oldu."
"O geceden sonra hiçbirşey eskisi gibi olmadı. Annem bizim hayatımızı kolaylaştırırdı. Eve o para getirirdi. Babama bir türlü rahat vermediler çünkü. Gözaltıları, cezaevleri. Hep annemin para kazanması gerekti. Annemin ölümünün ardından hepimiz çok zorlandık"
Vecdi Özgüner, karısının mezar taşına 'Karanlığın kurşunları Sevinç'i unutturumaz" yazsa da bir daha hiç sevinemedi, hiç mutlu olamadı.
"Hiç olmazsa babamızı öldürmediler, diyorduk. Ama onunla annemizin ölümünü hiç konuşmadık."
Işıl Özgüner annesinin ölümünü yıllar sonra çocuğuyla konuştu. Ona anneannesinin neden öldüğünü uygun bir biçimde anlatmaya çalıştı:
"Anneannesinin fikirleri nedeniyle öldürüldüğünü söyledik. Fikirlerini sordu. Özgürlük, eşitlik, dedik. Bunlar iyi şeyler, bunlar için insan öldürülür mü, dedi bu sefer. Olanlar üçüncü kuşakları da etkilemeye başladı yani."
Işıl Özgüner, annesinin ölümünden sonra, kısa bir süre önce öldürülen Prof. Cavit Orhan Tütengil'in ailesiyle kaldı.
"Onların da aynı acıları yaşadıklarını gördüm. Yalnız olmadığımızı anladım."
Sonra tekrar Mecidiyeköy'deki evlerinde yaşamaya başladılar.
"Hala aynı evde oturuyoruz. Bunca yıl sonra bile bazı geceler kabus görüyorum. Evimizin uzun koridorunda saldırganlar kovalıyor."
Işıl Özgüner yıllar sonra annesini şöyle hatırlıyor: "Çok korkusuzdu. Mücadeleciydi. Bir kere çantasını kapmaya çalışmışlar, yerlerde sürüklenmiş, bırakmamıştı. Ben kendimi onun yanında çok zayıf hissederdim. Haksızlığa tahammül edemezdi. Otobüs duraklarında bile ortaya atılır, herkesi sıraya sokardı. Parası olmayanları bedavaya tedavi ederdi. "
Işıl Özgüner artık annesinin katillerinin bulanacağına dair bir umut beslemediğini söylüyor: "Susurluk'tan sonra da umutlanmadım. Bu çocukları katil haline getiren sistemi sorgulamak gerekiyor. Görüyorsunuz katillerden çocuklar diye bahsediyorum, faşistler demeliyim aslında. Susurluk'unsa şöyle bir yararı oldu. En azından bizim paranoyak olmadığımız ortaya çıktı. Biz bu cinayetlerin nerelere uzandığını çok önceden beri söylüyorduk."
Sevinç Özgüner'i katledenler geride annesiz iki kız bıraktılar. Işıl ve ablası Alev. Parlaklık çağrıştıran isimler. Kızlarının doğumuyla geleceğe dair beslediği umudun bir bileşkesi mi?
"Anneme kalsa benim adım Fatma, ablamın adı Zeynep olacaktı. Annem ışıltıyı sevmezdi. Babamsa şık bir adamdı. İsimlerimizi babam koydu. Annemin parlaklığı yaşam tarzında, eylemlerinde, ilişkilerinde farkedilirdi. Sevinç Özgüner öne çıkmayı hiç sevmezdi."
Ama uykudan yeni uyanmış o 53 yaşındaki ufak tefek, çelimsiz kadın karşısında nicedir beklediği katilleri görünce öne çıktı. Belki de hayatında ilk kez o gece öne çıktı.
TÜRK Tabipler Birliği Yönetim Kurulu üyesi Sevinç Özgüner'in cinayetinin soruşturulmasında polis, hiçbir ilerleme sağlayamadı. Cinayetin en önemli görgü tanığı Sevinç Özgüner'in eşi Vecdi Özgüner, 6 numara miyop olduğu için kendisiyle yüzleştirilen şüphelileri teşhis edemiyordu.
Sevinç Özgüner, eski bir TİP üyesi idi. Ancak cinayetten yıllar önce aktif siyaseti bırakmış, sadece Tabipler Birliği'ndeki görevini sürdürüyordu. Tek suçu, o dönemde Mecidiyeköy'de sol görüşlü olarak bilinen kişilere karşı sistemli bir kampanya yürüten ülkücülerin tehditlerine rağmen evini bırakıp başka semte taşınmamak olmuştu.
Mecidiyeköy'deki ülkücü terörü yönlendirenlerden biri de yıllar sonra adı yeraltı dünyası ile özdeşleşen Aladdin Çakıcı idi. Çakıcı'nın yönlendirdiği militanlar, sol görüşlü olarak bilinen herkese karşı acımasız bir şiddet uyguluyordu. Ancak polis, cinayetle Mecidiyeköy'deki ülkücü örgütlenmenin elebaşları arasındaki ilişkiyi nedense gözardı etti.
1928'de Tarsus'da doğdu. Adana Kız Koleji'ni bitirdikten sonra Tıp Fakültesi'ne girdi. "1951 tevkifatı" denilen sola yönelik operasyonlar sırasında okuldan atıldı. Daha sonra dişçilik okudu. TİP'e kayıt oldu. Milli Demokratik Devrim tartışmaları sırasında partiden ihraç edildi. Bu dönemde Türk Solu dergisini çıkardı. Öldürüldüğünde aktif politikadan uzaklaşmıştı. Türk Tabibler Birliği Merkez Konseyi üyesiydi.