Ay bu aralar adı ‘bayram’ olan ama kendileri tarafından kutlanmayan günler, nasıl üst üste geldi böyle!
Kadınların sürekli dövüldüğü, öldürüldüğü bir coğrafyada ‘Dünya Kadınlar Günü’nü kutlarken
geçen hafta, şimdi de haklarını alamayan, hasta yakınları tarafından fiziki şiddete uğrayan, yaralanan hatta daha ileri boyutunu yaşayan doktorların gününü- Tıp Bayramını kutluyoruz!
Dünyanın en kutsal mesleği nedir sorusunun, akla gelen ilk cevabıdır doktor olmak!
Peki ya doktorluk nedir sorusunun cevabı?
Hastaları iyileştirmek için sahip olunması gereken meziyet!
İşte bu meziyete sahip olmak için alınan eğitime de tıp deniyor. Ve bu eğitimi alabilmek için ÖYS, ÖSS, YGS, EBS, GSD gibi sınavlarda, %1' in içinde olmak gerekiyor. Yani çok çalışmayla doktor olunabiliyor! Öyle ‘Gireyim sınava da bir şansımı deneyeyim! Ya tutarsa!’ kafası burada işlemiyor. Çünkü doktor olmak bir ideal, önce yürekte yeşeriyor ve doktor kişisinin ömrü bu idealin peşinde koşmakla geçiyor! Osmanlı Padişahı II. Mahmut, ‘Mekteb-i Tıbbiye-i Şahane’yi- Türkiye tarihindeki ilk tıp fakültesi olur kendisi-14 Mart 1827'de açıyor, 14 Mart’ın Tıp bayramı olarak kutlanması mevzusu da tam buradan çıkıyor! Yalnız adın güzelliğini fark ettiniz mi, ‘Şahane Tıp Mektebi’, söylerken bile bir havalı oluyor!
Şimdi doktorların sıkıntılarından, devletten- halktan beklentilerinden, hastaneleri daha verimli, sağlık çalışanlarını daha keyifli hale getirebilmek için yapılması gerekenlerden bahsetmem gerekir belki de, dalmayacağım o kadar derine! O mevzular beni aşar ziyadesiyle, kime dokunsam bin değil milyon ah işitiyorum çünkü her seferinde!
Neyse o değil de ben yeni öğrendiğim bir hikayeyi daha doğrusu bilgiyi paylaşmak istiyorum sizinle! Çok şaşırdım çok etkilendim öğrenince ve ‘hadi’ dedim, ‘bu hikâye paylaşılmalı hem de tam gününde’;
Baltimore'daki bir hastanede çalışan Dr. Williams S.Halsted, girdiği ameliyatları,"Halsted ameliyatlarını bitirinceye kadar hasta taburcu olur" şeklinde alaylı cümlelere maruz kalacak kadar uzun tutmasıyla meşhur bir doktormuş. Lakin uzun tutmasının sebebi, elinin yavaşlığından ya da beceriksiz bir cerrah olmasından değil aksine daha sonradan anlaşılacağı gibi itinayla bağlanan damarların ve yıpratılmadan dikilmiş dokuların, enfeksiyon olasılığını azalttığını keşfettiği içinmiş. Bu yüzden ameliyatlarını itinayla, yavaşça yani uzun bir sürede yapıyormuş. Ama kimsenin bilmediği bir sebebi daha varmış Doktor Halsted'in meşhur uzun ameliyatlarının; Çekingen ve içe dönük kişiliği yüzünden dışarıda değil sadece ameliyatlarda konuşup vakit geçirebildiği Hemşire Caroline!
Ona duyduğu bu platonik aşk, ameliyatların uzun sürmesindeki diğer önemli sebepmiş aslında!
Gelelim hikayenin can alıcı kısmınaaaa;
Yine uzun bir ameliyat sonrası Doktor Halsted, Hemşire Caroline’nin ellerinde oluşmaya başlayan kızarıkları fark etmiş ve bunun ameliyat gereçlerinde kullanılan temizlik solüsyonlarına karşı oluşan alerji yüzünden geliştiğini anlaması çok da uzun sürmemiş. Bu durum gitgide hemşire Caroline’nin ameliyatlara girmesine engel olacak seviyeye ulaşmaya başlamış. Sevdiği kadını tek görebildiği yer olan ameliyathaneye Caroline’nin giremeyecek olma ihtimali, doktoru derinden etkilemiş ve koşarak şehirdeki bir lastikçiye gitmiş. Durum, lastikçi için de ilginçmiş çünkü doktorun isteği, ilk kez istenen bir istekmiş. Doktor Halsted, lastikçiye bir çift lastik eldiven siparişi vermiş.
Şu an günümüzde, doktor, hemşire ve sağlık çalışanların küçük/büyük tüm cerrahi girişimlerde kullandığı o eldivenler aslında, aşık bir adamın sevdiği kadını biraz daha fazla görme çabasının sonucundan başka bir şey değilmiş!
Ha bu arada eldiveni yapan lastikçinin ismi ‘Good Year' mış!
Doktor, şifa dağıtır! Aşk da en büyük şifadır!
Tüm doktor ve sağlık çalışanlarının Tıp Bayramı kutlu olsun!
…………………………*………………………………
‘Sarı Fırtına’! Dünyayı Karıştırma!
Dünyanın raydan çıkmasına, tuhaf beyanatlara, yasaklara, savaşlara şaşırmamayı öğrendim sonunda! Her şeyi normal karşılamaya başlıyor insan bir noktadan sonra! Dünyayı yöneten Amerika, Amerika’yı da yöneten Donald Trump olunca, alışıyorsun tuhaflıklara!
‘Dertli gönüllere kramp- İşte geldi Donald Trump’, makamında ağırladığı Ukrayna lideri Zelensky’i dünyanın önünde azarlayarak tehdit etmesiyle damgasını vurdu gündeme! Ukrayna liderine, güçlü olmadığını, kendisine silah ve mühimmat desteğini keserse hiçbir şey yapamayacağını, ülkede çıkan değerli madenlerin Amerika’ya verileceğine dair sözleşmeyi imzalamazsa başına geleceklerini düşünmesi yönünde verdiği ayarla aleni bir tehdit- şantaj sohbeti izledi canlı yayında, tüm dünya! Akabinde ülkede istihdam yaratacak yabancı yatırımcılara oturma izni ve vatandaşlığa giden yolu açacak ‘altın kart’ı, 5 milyon dolar karşılığında satacaklarını açıklamasıyla sosyal medya yıkıldı! ‘Koskoca Amerika, vatandaşlığını satacak duruma geldiyse vah bizim halimize!’ konulu muhabbetler, dört bir yanda yankılandı. Valla beni, sağ kolu Elon Musk ile dünyayı bir lunaparka çevirecekler mi merakı aldı. Hadi hayırlısı!
Biden’a yenilmesiyle gidişi suskun olan Trump’ın dönüşü, son 20 yılda en çok oy almış Cumhuriyetçi başkan olarak muhteşem oldu. Kendisiyle birlikte, diyet Cola makinesi, İngiltere'nin eski başbakanı Winston Churchill'in büstü, 7. Amerikan başkanı Andrew Jackson'ın portresi Beyaz Saray'a, özel uçağında açık olan televizyon kanalı da CNN'den Fox News'e geri döndü. Trump’ın özgüveni, siyasi rakiplerini geride bırakması, hukuki yargılamalardan ceza almadan sıyrılması ve suikasttan sağ çıkmasıyla tavan yaptı. Küllerinden doğan Anka kuşu gibi güçlenerek döndüğü sarayında, kararnameleri korkusuzca imzalıyor, tüm dünyaya kafa tutuyor!
Ukrayna başkanı Zelensky’ de sonra Panama, Grönland ve Kanada'yı da tehdit ederek buraların ele geçirilerek ABD topraklarına katılmasının, ABD’nin ekonomik bütünlüğü için önemli bir gereklilik olduğunu açıkladı, panik olmayan kalmadı!
Ama benim paylaşmak istediğim öyle bir şey var ki, yüzyılın komplo teorisi bence kendisi!
O zaman, ‘Allah Allah nidalarıyla geliyorum, açılın geri!’;
Dünyaya hükmeden, Amerika’yı yöneten Donald Trump’ın yıllar önce KGB tarafından işe alındığını söylesem, bunu da eski bir KGB ajanının onayladığını söylesem ne derdiniz?
Valla yerinizde olsam inanmazdım! ‘İyice abarttılar, saçmalığın çıtasını iyice aştılar’ der kızardım. Ama haber, üst düzey bir yerden, Fransa’nın en önemli ve saygın dergilerinden biri olan Le Point’ten hem de kapak haberi olarak gelince, sustum! Dergide Trump’ın, "Krasnov" kod adıyla KGB'nin 6. Dairesinde (bu dairenin en önemli çalışma alanı, zengin batılı iş insanlarından bilgi edinmek) çalıştığı, ajan olarak da New York'taki birçok emlak projesini Rus mafyası ile beraber yapıp sattığı iddia edildi. Fransa'da yaşayan bir eski KGB ajanı Sergei Zhyrnov, verdiği röportajda bu iddianın kesinlikle doğru olduğunu, buna dair resim ve belgeleri içeren dosyanın da Putin’in elinde olduğunu açıkladı!
Görünen o ki Ortadoğu’da oyun bitmiş, sıra dünyaya gelmiş!
Dünyada kartlar yeniden dağıtılıyor, sınırlar değişiyor!
Mesih mi iner yeryüzüne, kıyamet mi kopar yakında bilmem ama,
Bu ‘Sarı Fırtına’, ortalığı fena karıştıracak gibi gözüküyor!
………………………..*……………………….
'Arka Balkonun Işığını, Açık Unuttum!'
“Silah icat oldu- mertlik bozuldu” derler ya işte film platformları çıktı ortaya, sinemanın da pabucu atıldı dama!
Bir zamanların en popüler sosyalleşme yeri, buluşma mekanı sinemalar, en hüzünlü dönemi yaşıyor bu aralar! Yüzlerce hatta binlerce filmi, diziyi evden, ayaklarını uzatarak keyifle izleyebildiğin TV Platformları yüzünden sinemaya gitmez olduk, patlamış mısırcılarının içi buruk!
O yüzden bayağı heyecanlıydım bu filme gideceğim için, hem gerçek bir hikâye olduğu için hem de medar-ı iftiharımız Haluk Bilginer’i, Angelina Jolie ile birlikte rol alırken izleyeceğim için!
İşte bu duygularla gittim Maria filmine! ‘Bir divanın, ilahi bir sesin filmi hele de çok başarılı oyuncular oynuyorsa kim bilir nasıl şahanedir’ düşüncesiyle!
Ama maalesef film, koca bir hayalkırıklığı!
Yahu Maria Callas’ın müthiş bir hayat hikayesi var, değil film- 5 sezonluk dizi çıkar, bunlar gitmiş, Callas’ın hayatının son 1 ayındaki delirmesini film yapmış! Bu kadın nasıl bir hayat yaşamış, nasıl ünlü olmuş, diğer sanatçılardan farkı neymiş, anlat değil mi! Ama yok! Seyirci nasıl uyutulur, nasıl daraltılır konulu film çekmişler, Angelina’yı da bizim Haluk Bilginer’imizi de gümbürtüye getirmişler!
Gelmiş geçmiş en büyük soprano olan Maria Callas’ın çocukluğu hayli travmatik!
Annesi çok hırslı, para kazanmak uğruna gözü hiçbir şey görmüyor. Maria’dan umudu yok, büyük kızı Yakinti’nin ünlü bir müzisyen olmasını istiyor, ablası piyano dersi alırken Maria onları dinliyor. Maria o zamanlar hayli kilolu ve ziyadesiyle de çirkin, annesi de bunu ona hissettirmekten hiç çekinmiyor. Bir gün evde, pencerenin yanında Paloma şarkısını söylerken o rüya gibi ses pencereden taşarak sokağa yayılıyor, oradan geçen insanlar büyüleniyorlar bu olağanüstü sesten, çılgın gibi alkışlıyorlar. Ablasına piyano dersi aldıran annesi, Maria’ya ise şan eğitimi için 3 tane kanarya alıyor. Maria havayı ciğerlerine doldurmayı, ardından yavaşça notaya uygun olarak kuvvetlice çıkarmayı en küçük kanaryası Elmina’dan öğreniyor.
Sesinin güzelliğine karşı fiziksel görünüşünden dolayı çok mutsuz Maria, şişman ve bu şişmanlık onu kahrediyor. Bir konser için İtalya’ya gittiğinde, kendinden 2 kat yaşlı ama zengin bir iş adamı olan Giovanni Battista ona âşık oluyor ve evleniyorlar. Hikâyenin burası hayli ilginç, kilolu olan ve ne yapsa da bir türlü kilo veremeyen Maria, tenya yumurtası yiyerek zayıflamaya karar veriyor. Bunun için de tenyayı bağırsaklarında üç ay tutması gerekiyor. Maria, yumurtaları şampanya eşliğinde yutuyor, bütün gece mide krampları ve bulantılarıyla kıvranıyor, içinde beslediği canavara “Coco” adını veriyor ve evet, 1 ayda 16 kilo, 3 ayda ise toplam 30 kilo veriyor.
Ve bir gün ünlü Yunanlı armatör Aristotle Onassis ile yolları kesişiyor!
‘İstediğim her şeyi elde ederim, edemediğimi ise çalarım’ diyen Onassis’e fena halde âşık oluyor Maria! Kocasının, onu dünyanın en ünlü opera sanatçısı yapmış olması dahi bu aşkı engelleyemiyor. Maria, resmen evli olan Aristotle Onassis’in metresi oluyor ve bu mutluluk ile kâbus karışımı ilişki, 9 yıl sürüyor. 43 yaşındayken Onassis’ten hamile kalıyor, adını Yunan denizlerinin babası, şairi, ozanı Homeros’tan esinlenerek Omero bile koyuyor karnındaki bebeğin!
Ama Onassis, ‘Böyle bir skandalı kaldıramayız, aldır çocuğu!’ diyerek doğurmasına izin vermiyor, aksi halde onu terk edeceğini söylüyor, içi kan ağlayarak gözyaşlarıyla aldırmak zorunda kalıyor bebeğini Maria!
Ama hayat da insanlar da acımasız!
Onassis, öldürülen Amerikan Başkanı John Kennedy’nin eşi Jackie Kennedy’le karşılaşıyor ve ona aşık oluyor. Maria’yı da baştan çıkararak kocasından ayrılmasını sağladığı ünlü yatına Jackie’yi alıp geziye çıkıyor, Maria’yı götürmüyor!
1968’de Onassis ve Jackie, Skorpios Adası’nın küçük bir kilisesinde evleniyorlar!
Maria derin bir yasa giriyor! Hızla kilo kaybediyor, yavaş yavaş da sesini!
Onassis, bir süre sonra Maria’yı kaybetmekle hata ettiğini anlıyor, onunla yeniden yakınlaşmaya çalışırken 75 yaşında hayatını kaybediyor.
Maria Callas, Onassis’in ölümünden sonra eve kapanarak müziği tamamen bırakıyor. Ve sadece 2 yıl sonra 53 yaşında kalp krizinden ölüyor.
Dünyanın en ünlü opera sanatçılarından Maria Callas! En büyük kadın sopranosu!
Hayatıyla söylediği şu söz, çok etkilemişti beni! Ancak bu kadar güzel anlatılabilirdi ölüm;
“Bu yaşıma kadar çok şeyler yaşadım ama yanlışlıkla arka balkonun ışığını açık unuttum!
Uyuduktan sonra ışıkları içimden söndürdüm!”
……………………………….*…………………………..
HAFTANIN EN’LERİ
Haftanın Vahşeti: Valla o kadar çok vahşet oluyor ki hangisini yazacağını şaşırıyor insan! Tam yeni evlendiği karısını satırla öldüren, yüksekokul mezunu, düzgün görünüşlü katili yazacaktım ama 63 yaşındaki karısını eşarpla boğarak öldüren emekli polis memuru, gündeme bomba gibi düştü! Tekirdağ'ın Marmara Ereğlisi ilçesinde, 65 yaşındaki emekli polis memuru H.Avşar, münakaşa sırasında,63 yaşındaki eşi Halime Avşar'ı eşarpla boğarak öldürdü, sonrasında da jandarmayı arayarak teslim oldu! Ya bu neyin cinneti, neyin öfkesi ya! Kaç yıllık karın be adam, ne kadar kızarsan kız, nasıl kıyılır cana! Günah günahhh!
Haftanın Batağı: Milli yengemiz, skandallar kraliçemiz Wanda Nara’dan! Galatasaraylı ünlü futbolcu Mauro Icardi ile sansasyonel ilişkisi ile gündemden düşmeyen Wanda Nara'ya, bankaya ödemediği kredi borçları nedeniyle 240 milyon peso (8.2 milyon TL) ceza kesildiği iddia edildi! Lüks yaşamı, gözler önündeki mahrem hayatıyla gündemden düşmeyen Nara’nın işlerinin de yolunda gitmediği ve ciddi bir ekonomik kriz yaşadığı söyleniyor! Eeee alma mazlumun ahını, bak aheste aheste de çıkmadı- pat diye düşüverdin işte! Gerçi Wanda bilir işini, bunu da halleder illaki!
Haftanın Saldırısı: Pakistan’da yaşandı! Pakistan'ın Belucistan eyaletinde, içinde yaklaşık 500 kişinin bulunduğu trene silahla saldırı düzenlendi. Yapılan açıklamada 450 yolcunun rehin alındığını bildirdi. Tünelde silahlı kişilerce durdurulan trene yönelik bu eylemin terör saldırısı olup olmadığı, ölü ya da yaralılar olup olmadığı henüz bilinmiyor! Benim aklıma Tommiks’in çizgi romanları geldi valla! Teksas’ta posta trenini durduran haydutlar vardı ya romanda, görünen o ki onlar yaşıyor hala gerçek dünyada da! ‘Hayatımız roman’ diyenler, haklılar galiba!
Haftanın Umudu: Onca kaos, geçim derdi, vahşet içinde şaşkınlık yarattı! Yenilenmiş haliyle Cumhuriyet'in 98'inci yıl dönümü olan 29 Ekim 2021'de açılan Atatürk Kültür Merkezi, 2024’te ziyaretçi rekoru kırmış! Buna göre AKM'nin 2024'teki seyirci sayısı, bir önceki yıla oranla % 55, gelirleri de % 26 artmış! Rakamlar, aslında AKM'nin bir kültür - sanat merkezine ne kadar ihtiyaç duyulduğunu da gözler önüne seriyor! Karanlıklar içindeki aydınlık sanat! İyiliğe, güzelliğe, bilgiye açılan kapı! N güzel demiş ulu önder Atatürk; "Sanatsız kalan bir milletin hayat damarlarından biri kopmuş demektir!"
Haftanın Misillemesi: Tüm tuşlara aynı anda basan Amerika’ya tokat adeta!
Kanada, ABD Başkanı Donald Trump'ın çelik ve alüminyuma uyguladığı gümrük vergilerine karşılık, ABD'ye 20.7 milyar dolar değerindeki misilleme yapacağını açıkladı! Bu misilleme, 12.6 milyar Kanada doları değerindeki çelik ürünleri ve 3 milyar Kanada doları değerindeki alüminyum ürünlerinin yanı sıra, 14.2 milyar Kanada doları değerindeki ek ABD mallarını kapsıyor. Amerika’nın gümrük vergilerine ilişkin bu kararının, transatlantik ticaretini aksatacağı, işletmelere ve tüketicilere zarar vereceği endişesinde olan AB Komisyonu da Kanada’ya destek vererek kendilerinin de karşı misilleme yapacaklarını duyurdu! Bunlar karşılıklı misilleme yapadursunlar, olan halka oluyor! Filler tepişirken çimenler eziliyor!