PazarYüzlerce yıllık ama çok genç

Yüzlerce yıllık ama çok genç

23.02.2025 - 02:02 | Son Güncellenme:

Yaşadığımız bu çok hızlı çağın içinde, rap müziğin bütün listeleri ‘esir’ aldığı bir dönemde yüzlerce yıllık klasik Türk müziği de hâlâ ayakta ve son dönemde biraz daha canlı.

Yüzlerce yıllık ama çok genç

Görkem Evci - En yaygın söylenişle Türk sanat müziği; daha ‘doğru’ isimlendirmelerle klasik Türk müziği veya Osmanlı müziği... 17-18. yüzyıllarda en parlak dönemini yaşayan bu müzik, en iyi örneklerinin verildiği dönemi çoktan geride bıraktı. Fakat yüzlerce yıldır olduğu gibi bugün de varlığını sürdürüyor. Hem de gençlerle...

Haberin Devamı

Bu müzikle ilgilenenler, konserlere gittiklerinde ya da internette paylaşılan videolarda pek çok genç isimle karşılaşıyor. Çağlar Fidan, İrem Şamlı, Selin Yücesoy Altınbilek, Sait Berker Seymenoğlu, Hasan Kiriş, Ahmet Yağmur Kucur... Onları tarihi bir Mevlevihanede de görebilirsiniz, bir kültür merkezinin konser salonunda, tiyatro sahnelerinde, sergi ve etkinlik mekânlarında ya da tarihi bir hamamda da... Kâh yüzlerce kişiye söylüyorlar şarkılarını kâh daha küçük gruplara… 

90’larda hatta 2000’lerde doğan bu isimler, hem değiştirerek hem koruyarak ama mutlaka kendilerinden önceki jenerasyonlardan ayrışan bir yanıyla yüzlerce yıllık bu müziği bugüne taşıyor. Hiç değilse albüm kapaklarında, konser duyurularında bir ‘yenilik’ çarpıyor gözünüze. Belki ‘tozlanmış’, ‘kitcsh’ diyebileceğimiz bir görsel estetikten uzaklaşan, çağın içinden ‘cool’ bir tavır var onların sunumunda. Konserler, dinletiler, albüm kayıtları, özel dersler, provalar… Bu yoğunluk içinde bu isimlerden Çağlar Fidan, İrem Şamlı ve Selin Yücesoy Altınbilek’le 21’inci YY’da klasik Türk müziği icra etmenin nasıl bir şey olduğunu konuştuk.

Haberin Devamı

Yüzlerce yıllık ama çok genç

Çağlar Fidan 

1994 doğumlu. İTÜ Türk Musikisi Devlet Konservatuarı Ses Eğitimi Bölümü mezunu. TRT İstanbul Radyosu sanatçısı. Anlatı Konserleri’nde çeşitli kaynaklardan yararlanarak okuyacağı şarkıların bağlamını, hikâyesini, nerelerde dinlenildiğini anlatıyor. Bu müziği sosyokültürel ve tarihi bir altyapıya oturtarak sunuyor.

İcra ettiğiniz müzikle ne zaman tanıştınız? 

Çağlar Fidan: Türk sanat müziği denildiğinde aklıma o repertuvarın popüler şarkıları geliyor. Benim repertuvarımda onlar pek yok. Bu yaptığım müziğin daha niş, çok eşelenmemiş, daha akademik bölümlerine girme dönemim 5-6 yıl öncesine rastlar. Ama popüler tarafıyla lise 3 civarında tanıştım. Müzikle ilgilenmem halk müziği ile başladı. Yedi yaşında bağlama öğrendim. 

İrem Şamlı: Ailem klasik Türk müziği tutkunu. Ailemizde bir radyo sanatçısı da var, Hasan Sözeri; TRT’nin ilk kemençe sanatçılarından biri. Ailede herkes ya şarkı söyler ya bir şey çalar. Yedi yaşında TRT İstanbul Radyosu’nun Çocuk Korosu sınavlarını kazandım. Makamsal çocuk şarkıları söylüyorduk.

Haberin Devamı

Selin Yücesoy Altınbilek: Lisede Batı müziği okuyordum, keman çalıyordum. Lise 3’te Türk müziğine yönlenmek istediğime karar verdim. Evde çokça Türk müziği dinleniyordu. Babam, ben lise 3’teyken Nevzat Atlığ’a götürüp sesimi dinletti. O da “Sen Türk müziğine yönelmelisin,” dedi, ses eğitimine. Bu şekilde yolum evrildi. 

Yüzlerce yıllık ama çok genç

Selin Yücesoy Altınbilek

1995 doğumlu. İTÜ Türk Musikisi Devlet Konservatuarı Ses Eğitimi Bölümü mezunu. Kültür ve Turizm Bakanlığı İstanbul Devlet Türk Müziği Araştırma ve Uygulama Topluluğu’nda ses sanatçısı. “Saklı” isimli bir albümü ve single’ları var. Yeni albüm için çalışmaları ise sürüyor.

Her klasik müzikte olduğu gibi ‘ölü’ bir müzikten bahsediyoruz. En iyi örnekleri geçmişte verilmiş bir müzik. Bu açıdan sizin bugün bu müziği icra etme motivasyonunuz nedir? 

Çağlar F.: Bu müziğin ölü bir müzik olması onu değersiz kılmıyor. Var olan akademik, iletilmesi biraz daha zor olan bir dili, yumuşatarak kitleye yaymaya çalışıyorum. Bunu da daha çok şehir ve edebi metinlerle bağ kurarak yapıyorum. İnsanların benim ürettiklerimden haberdar olarak, bu alanın akademisinde uğraşanlarına ulaşmalarını isterim. 

Haberin Devamı

İrem Ş.: Viyana’da, Berlin’de sokakta bir röportaj yapsak herkes Mozart’ı, Bach’ı bilir diye düşünüyorum. O toprakların klasik müziğine, geleneksel müziğine hâkimler. Ya da Güney Kore’de de öyle mesela. Ama bizde sokakta kaç kişi Itri’yi, Dede Efendi’yi biliyor? Motivasyonum artık bu müziği gençlerin de icra ettiği, sevdiği, ayakta tutmaya çalıştığı bir hâle getirmek... Hayalim bu müziği gençlere sevdirmek. Çünkü bu bizim geleneksel, klasik müziğimiz. Dışarıda “Senin ülkenin müziği ne?” dediklerinde söyleyebileceğim bir müzik. Büyüklerimizin bize bıraktığı gibi bir şeyler bırakabilmek istiyorum. 

Selin Y. A.: Geçmişte yapılmış müziğin üzerine çıkmak diye bir şey olamaz. Münir Nurettin Selçuk, Hafız Yaşar, Alaeddin Yavaşca, Perihan Altındağ, Safiye Ayla... Harikulade bir dönem. Ben o güzel dönemi bugüne uyarladığımızda günümüz şartlarında devam niteliğinde “Neler yapabilirim?”i sorguluyorum hep. Müziğimde de bunu anlatmaya, göstermeye çalışıyorum. 

Haberin Devamı

Peki, sosyal medyanın nasıl bir etkisi var? 

Çağlar F.: Sosyal medya sayesinde daha da demokratikleşti insanlara ulaşmak. Sadece sanalda da kalınabilir bu arada. Şartlar sizi buna da itebilir. Ama organikleşmeye de ihtiyaç var. Bir ara bunun korkusunu yaşadığımı hatırlıyorum. Sosyal medyada daha sık paylaşım yaptığım bir dönemde paylaşımlarım ilgi görüyordu. Ama sadece burada mı kalacak, acaba üretimlerim bir konsere dönüşebilecek mi diye korkarken çok şükür ki onu organikleştirmeyi başardım. 

İrem Ş.: Bizim jenerasyonumuzun en büyük artısı kesinlikle sosyal medya. Bir şey okuyoruz ve hemen kayıt yükleyebiliyoruz. Canlı yayınlar yapıyoruz, konserlerimizi duyurabiliyoruz. Ya da bir notaya ulaşmak bizim için çok kolay. Başka illerden, hiç tanımayan kişiler bile sosyal medyadan bizi takip edebiliyor. Şu an bir albümüm yok ama istediğim her kaydı saniyesinde yükleyebilirim. 

Selin Y. A.: Sosyal medyada yaptığım bir paylaşımla yurt dışına konsere gittiğimi biliyorum. Daha önce böyle bir şey yapamazdım belki. Yurt dışında biri beni dinliyor ve Almanya’ya davet ediyor. 

Yüzlerce yıllık ama çok genç

İrem Şamlı

1997 doğumlu. İTÜ Türk Musikisi Devlet Konservatuarı Ses Eğitimi Bölümü mezunu. Kültür ve Turizm Bakanlığı İstanbul Devlet Türk Müziği Araştırma ve Uygulama Topluluğu ses sanatçısı. Kültür ve Turizm Bakanlığı Genç Ses Yarışması (2022) birincisi. Musiki Eğitim Vakfı’nda her yaştan meraklılara ses eğitimi dersi veriyor.

“Elektronik seslere tahammülüm yok”

Dinleyicileriniz kimler çoğunlukla? 

Çağlar F.: Dinleyicilerim arasında edebiyat ve tarihe ilgi duyan gençler çoğunluğu oluşturuyor diyebilirim. Bunun yanı sıra tiyatro bölümü öğrencileri de var.

Selin Y. A.: Bu müziğe karşı şu an genç nesilde bir ilgi olduğunu düşünüyorum. Belki bunun sebebi bu müziği yapan kişiler olarak bizim genç olmamız olabilir. Son dönem konserlere gelen kitlenin yaş ortalaması 30’lu yaşlara düştü diyebilirim. Çokça Güzel Sanatlar Lisesi açıldı, oradan da çoğunluklu olarak gençler gelmeye başladı. Konser repertuvarımda insanların bildiği birkaç şarkıya yer vermeye çalışıyorum. Onun yanı sıra hiç kaydı olmamış ya da az bilindiğini düşündüğüm ağır semai, yürük semaileri de söylüyorum. Dinleyicinin bildiği şarkıyı onlara söylemiş, bilmediği şarkıya da o esnada merak uyandırmış oluyorum.

İrem Ş.: Topluluğumuzun dinleyicileri arasında konservatuvarlı gençler, meraklı gençler de var. Sanki bu müzikle hep yaşı büyük insanlar ilgileniyormuş gibi bir algı var dışarıda. Oysa İTÜ Ortaokulu’nda böyle ‘yürüyen kanunlar’ geçiyor; çocuklar kanunlardan küçük, camdan bakınca sadece kanun görünüyor. O kadar genç var ki bu müziği icra eden ve gençleştiğini düşünüyorum kadroların. Müzik de dinamikleşti.

Peki, siz neler dinliyorsunuz? 

Çağlar F.: İcracısı olduğum müzik tarzını dinlemeyi seviyorum. Bu aralar çok fazla fasıl kaydı dinliyorum. Bunun yanı sıra bu aralar Akdeniz müziği ile de haşır neşirim. Yunanistan’dan dinlediğim birkaç isim var. Kimi klasik gitar sanatçılarını dinlemeyi seviyorum. Çağdaş Türk pop müziği dinlemiyorum ama Sezen Aksu dinliyorum ve onun yaptığı müziği önemsiyorum. Ayrıca makam müziğinin bazı unsurlarını Sezen Aksu’nun birçok şarkısında duyabiliyorum. 

İrem Ş.: Eski icracılardan neredeyse kim varsa dinliyorum. Özellikle 40-50’li yıllardaki ‘hışır hışır’ kayıtlara bayılıyorum. Günümüz sanatçılarından Güzin Değişmez, Çiğdem Yarkın... Arkadaşlarımın yaptıkları işleri severek dinliyorum. Bunun dışında 60-70-80’li yıllar, Ayten Alpman, Cem Karaca vs... Onları severek dinlerim. Güncel müziklerin ilgimi çekmediğine lise yıllarında karar vermiştim. Pop müzik vs konserine hiç gitmedim.

Selin Y. A.: Ben ‘ölüleri’ dinliyorum. Bu müziği devleştiren isimler var. Eski plak kayıtları vs. Dinlediğim müzik türü çoğunlukla tabii ki Türk müziği fakat dünya müziği de dinliyorum. Güncel pop müziği dinlemiyorum. Belki mesleki deformasyon, o müziklere tahammülüm yok. Oradaki o altyapı, o elektronik seslere tahammülüm yok. 

“Konser salonlarıyla sınırlı kalmamalı”

”Şöyle bir şey olsa bu müzik daha geniş kitlelere de ulaşabilir” ya da “Şöyle olmasaydı daha geniş kitlelere ulaşabilirdi” diyebileceğiniz bir şey var mı? 

Selin Y. A.: Müziğin geniş kitlelere ulaşması yine bizlerin gayretleriyle gerçekleşecek bir durum. Bir de bu konserlerin sadece konser salonlarında değil; müzelerde, tarihi alanlarda da dinleyiciyle buluşturulması fikrindeyim. Bu müziğin doğası gereği böyle bir atmosferde daha çok ilgi çekici olduğunu düşünüyorum.

Çağlar F.: Bilindiği üzere 1800’lerin ilk yarısından ya da biraz daha öncesinden başlayan bir Batılılaşma-Modernleşme süreci yaşandı bu coğrafyada. Bu süreç gerçekleşirken kimi sanat disiplinlerine müdahale etmeye çok da gerek yoktu diye düşünüyorum. Geleneksel müziğe ideolojik veya başka herhangi bir sebeple mesafelenme söz konusu olmasaydı keşke. Bunun tam tersi İran’da var, Yunanistan’da var. İran’da geleneksel müzik yapan Mohammad Shajarian’ın konserlerini her yaş grubundan insan takip ediyordu. Yunanistan’da yapılan geleneksel müziği birçok genç dinliyor ve icra edebiliyor. Benzer ilginin burada olmamasına üzülüyorum. 

“Artık bu önyargıyı hissetmiyorum”

Yaşam tarzı ile müzik çoğu zaman eşleştiriliyor. Bu müziği yapanlar ve dinleyenlerin muhafazakâr oldukları gibi bir önyargı var. Siz de bununla karşılaşıyor musunuz? Yaşam tarzınızla bu müzik arasında bir paralellik görüyor musunuz?

Selin Y. A.: Bu müziği yaptığım için bana da böyle bir yaklaşımda bulunuluyor. Bunun da sebepleri var. Bu İmparatorluk Dönemi’nden kaldığı için bu müziğe önyargıyla yaklaşılması çok doğal. Bu müzikle paralelliğim de; belki kendimi çok yaşıtım gibi hissetmiyorum belki o yüzden bu müziği benimsiyorum. Belki de hâlâ bir tarafı o geçmişte yaşayan kişi olduğum için bir bağ olabilir bu müzikle aramda.

Çağlar F.: Belki birkaç yıl önce böyle bir önyargıdan bahsedebilirdim. Ama artık bu önyargıyı hissetmiyorum. Kimi akademik veya kültür-sanat kurumlarının özellikle İstanbul’da yürüttükleri Osmanlı kültür-sanat dünyasına ait projelerin veya sergilerin bu önyargının kırılmasına önayak olduklarını düşünüyorum. Bu önyargı çoğu zaman anakronizmden doğuyor. Tarihi dönemler, o dönemlerin koşullarına göre değerlendirilmeli.