PazarKadının mesaisi bitmiyor

Kadının mesaisi bitmiyor

08.03.2020 - 04:12 | Son Güncellenme:

8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü vesilesiyle fabrika işçisi 33 yaşındaki Gözde Mercan’ın bir gününe tanık olduk. 24 saatin sonunda gördük ki; kadınlar bitmeyen mesaileriyle hatırlanmayı bir günden daha fazla hak ediyor.

Kadının mesaisi bitmiyor

Ayakta kalmak için ayakta durmak... Peki ama kaç ay? Kaç hafta? Kaç gün? Kaç saat? Başı belki ilk adımlarımızı attığımız an olan bu mücadele ne zaman bitiyor? Ya da bitmeli mi? Hayat dediğimiz şey, koca bir mücadele değil mi zaten? Dönemle, coğrafyayla, cinsel kimliklerle, bitmeyen bir mücadele, emek. Kimi, tezgahta sattığı ürünlerde, kimi tarlada, kimi fabrikada, kimi okulda, hastanede, şirketlerde bilgisini, emeğini koyar ortaya. Herkes yorulur, günün sonunda. Ama ‘işçi’ olarak çalışanların yorgunluğu, şüphesiz en zoru. Peki ya binlerce yıllık erkek egemen düzeni değiştirmek için uzun ve zorlu mücadeleler veren kadın işçilerin durumu?  Ayakta kalmak için ayakta durmak... Peki ama kaç ay? Kaç hafta? Kaç gün? Kaç saat? Başı belki ilk adımlarımızı attığımız an olan bu mücadele ne zaman bitiyor? Ya da bitmeli mi? Hayat dediğimiz şey, koca bir mücadele değil mi zaten? Dönemle, coğrafyayla, cinsel kimliklerle, bitmeyen bir mücadele, emek. Kimi, tezgahta sattığı ürünlerde, kimi tarlada, kimi fabrikada, kimi okulda, hastanede, şirketlerde bilgisini, emeğini koyar ortaya. Herkes yorulur, günün sonunda. Ama ‘işçi’ olarak çalışanların yorgunluğu, şüphesiz en zoru. Peki ya binlerce yıllık erkek egemen düzeni değiştirmek için uzun ve zorlu mücadeleler veren kadın işçilerin durumu?   Bugün, Dünya Emekçi Kadınlar Günü. Kökleri, 1800’lü yıllardaki işçi hakları hareketlerine dayanan bugün için uzun ve zorlu mücadeleler verdi kadınlar. Binlerce yıllık erkek egemen düzeni değiştirmek kolay olmadı. O dönemden bugüne çok mesafe kat edildi. Artık erkeklerle yan yana emek veriyorlar.  Ancak kadının işi sadece iş’te bitmiyor. Mesai bitip evlerine gelince ikinci bir mesai başlıyor. İşçi kadınların mesaisi 24 saat demek yanlış olmaz. Onlardan biri de bir ilaç fabrikasının ambalaj bölümünde çalışan Gözde Mercan. Kocaeli Körfez’de yaşamını sürdüren 33 yaşındaki Mercan, Dilovası’nda çalışıyor. Çalışmaya başlayalı 10 yıl olmuş. Beş yıllık evli. Deniz adını vereceği oğlunu kucağına almak için gün sayan Mercan’ın biri 4, diğeri 2 yaşında iki çocuğu daha var. Çocukları, evi, fabrika derken bitmeyen bir mesai gibi hayatı. Daha güneş doğmadan başlayan günü, gece yarılarına kadar sürüyor. Çocuklarından dolayı en son ne zaman deliksiz uyuduğunu hatırlamıyor. Ben de “emekçi kadınlar günü” için onun bir gününe ortak oldum; neredeyse 24 saati beraber geçirdim. Hem gerçek hem mecazi anlamda “hep ayakta” olan Mercan’ın yorğunluyğuna karşın bitmeyen enerjisine, güler yüzüne hayran kaldım.  Ayrılma vakti geldiğinde söz konusu bir kadınsa, bir anneyse, bir günü bile ömre bedel diyerek geçirdim içimden…

Haberin Devamı

06.30

Güneş henüz doğmamışken çıkıyor yatağından Gözde Mercan. Üzerini giyip, mutfağa geçiyor. Aynı fabrikada çalıştığı eşiyle yolda yapacakları kahvaltıları için sandviç hazırlıyor.

Kadının mesaisi bitmiyor

06.50

Hemen yan binada oturan kayınvalidesi Fatma Hanım geliyor. Sessizce kapıya vuruyor. Çocuklar ona emanet. Yıllardır o içerde, anne dışarda çalışıyor. Mercan’ın en büyük destekçisi. “Günaydın” deyip eve giriyor. Eşi de aynı fabrikada şoför olarak çalışıyor. O sebepten, servis yerine eşinde kalan araca binerek yola çıkıyorlar. Güneş daha doğmadı.

Kadının mesaisi bitmiyor

07.30

Kocaeli Körfez ilçesindeki evinden Dilovası’nda bulunan fabrikaya yarım saat sonra ulaşıyor. Güneş de kendini yeni yeni gösteriyor. 400’ü aşkın çalışanın olduğu fabrikaya parmak okutma sistemiyle adım atıyor. Gözleri de yeni yeni açılıyor gibi zaten... Çevresindekilere selam vererek, soyunma odalarının olduğu bölüme ilerliyor, mesaiye az kaldı.

Haberin Devamı

Kadının mesaisi bitmiyor

Kısa sayılmayacak bir mesafede yer alan odada, gün için hazırlıklarını yapıyor. Kendisine ait dolaba çantasını, kıyafetlerini yerleştiriyor. Çalışırken üzerinde olması gereken tulumu giyip, bonesini takıyor. Ayakkabılarını orada bıraktığı bir diğeriyle değiştiriyor. Ve görev aldığı, paketleme bölümüne doğru ilerliyor. Tam bu sırada mesainin başladığını belirten “zil”de çalmış oluyor.

07.45

Kadının mesaisi bitmiyor

08.30

Toplam 35 kişinin çalıştığı bölümdeki kadın sayısı oldukça az. Gözde, 10 yıldır aynı işi yapıyor. Görevi, tablet olarak gelen ilaçların paketlenerek çıkması. Bire bir hiçbir temasın olmadığı ortamda hijyen her şeyden önce geliyor. Ve çalışanlar, her gün farklı bir makinede görevlendiriliyor. Bir gün mesai sonuna kadar ayakta kalması gerekirken diğer gün sandalyede geçiyor. Ama Mercan 8 aylık hamile olduğu için ağır olarak sayılmayacak görevler veriliyor. İlaçların kutularını düzeltmek gibi...

Kadının mesaisi bitmiyor

09.45

İlk mola saati. Çaya çıkabilirsiniz diyor çalan zil. 15 dakikalık bir ara. Yemekhaneye doğru diğer arkadaşları gibi ilerliyor. Sıraya giriyor. Çayını bisküvisini alıp, aynı bölümde çalışanların yanına geçiyor. Sohbet başlıyor; konu çocuklar. Tam ona sıra gelmişken yeniden çalıyor “zil”... 6 kişi 4’er cümle kuramadan bitiyor mola... Ve yeniden o tulumları giymek için odalara yürüyorlar.

Haberin Devamı

Kadının mesaisi bitmiyor

10.30

Görev aldığı makinede ilaç kutularını düzeltiyor. Bir 20 dakika sonra masada yapılabilecek başka bir işe yönlendiriliyor. Makinelerin gürültüsü şiddetli olmasa da duyulmayacak gibi değil. Ama ona göre, evinden daha sessiz o makine seslerinin olduğu çalışma alanı.

Kadının mesaisi bitmiyor

12.00

Ve yemek zamanı geliyor. Tabii yine zille birlikte. Büyük bir kalabalığı önlemek için her bir bölüm belirli aralıklarla çıkıyor molaya. Gözde’nin molası 12.00’de başlıyor. Yine yemekhanede sıraya geçiyor. Ekip arkadaşıyla yemeğini alıp, masaya oturuyor. Bir yandan yemek yiyor, bir yandan hafta sonu hava güzel olursa çocuklarını götüreceği yerlerin planını yapıyor. Ardından kısa bir yürüyüş yapıp hava almak için dışarıya çıkıyor. Ne de olsa toplam 45 dakikası var.

Kadının mesaisi bitmiyor

15.00

Günün ikinci ve son çay molası başlıyor. Kısa bir nefesten sonra mesaisini tamamlamak üzere görevli olduğu bölüme gidiyor.

Haberin Devamı

17.30

Artık mesai bitti. Kıyafetlerini değiştirdikten sonra arkadaşlarıyla çıkış kapısına yöneliyor. Çevresindekilerle selamlaşıp, eşiyle markete doğru yola çıkıyor. Çocukları için meyve alıyor.

18.15

Tam oturdukları apartmanın önüne geldiklerinde babaanneleriyle bahçede olan çocukları koşarak karşılıyor onları. Araçtan inip, onlara sarılıyor. Marketten aldıkları malzemeleri bile indiremeden onlarla konuşuyor, oynuyor. Ardından annesine ve komşusuna yönelip, çocuklarının neler yaptıklarını soruyor. Onlar anlatıyor, Gözde gülüyor tanık olamadığı anlara…

Kadının mesaisi bitmiyor

19.00

Eve çıkmak için zar zor ikna ediyor çocukları. Onlar sürekli oynamak istediklerini söylüyor, Gözde yemek yapmaları gerektiğini… Ufak çaplı bir krizle de olsa merdivenlerden hem alışveriş paketleri, hem çocukları tutarak giriyor, 9 saat önce çıktığı evine…

20.00

Eve girer girmez, ilk adres mutfak. Önce aldıklarını yerleştiriyor, sonra ocağa yemeği koyuyor. Ama tamamlaması ne mümkün, içeriden “anne” diye bağıran sesler varken. Neredeyse koşarak yanına gidiyor. Daha 2 yaşındaki oğlu Soner, ona yeni öğrendiği bir oyunu gösterecekmiş, izlemesini istiyor. Geçiyor karşısına, izliyor ve sarılıyor oğluna. Ama yemek de yemeleri gerek. Tekrar mutfağa gidiyor.

Haberin Devamı

Kadının mesaisi bitmiyor

21.00

Bir yanda kızı, bir yanda oğlu diğer yanda hareketini kısıtlayan karnındaki bebeğiyle masasını kuruyor. Oğlunun aniden yumurta istemesine, kızının portakal sıkmasını söylemesine de “tamam” diyor. Eşi Uğur da çocuklara bakma konusunda destek veriyor. Gözde, tek başına ne kadarına yetişebilir ki? Ve ailece, yemeklerini yiyorlar. Sıra bulaşığa geliyor. “Hayatımın en kıymetlilerinden” dediği bulaşık makinesine yerleştiriyor tabakları…

Kadının mesaisi bitmiyor

Kadının mesaisi bitmiyor

22.00

Çocuklar sürekli oyun oynamak, konuşmak istiyor. O ise bir sonraki gün için dinlenmek. Kişisel ihtiyaçlarını bir kenara bırakıp, sadece onlara veriyor kendini. Kendi aralarında buldukları oyunları oynuyorlar. Ama evde iki çocuk kolay mı? Kriz de yaşadıkları oluyor, “O senin, hayır senin” gibi inatlaşmalar. Ama anne, hemen bu durumu da çözüyor.

Kadının mesaisi bitmiyor

23.00

Büyük uğraşlarla odasına götürüyor kızını. Pijamalarını giydiriyor, uyutuyor. Yanından ayrılmayan oğlu da esneyip duruyor ama uyumamak için direniyor. Zar zor onu da uyuttuktan sonra çamaşır makinesini çalıştırmak üzere kıyafetleri ayırıyor. “Bu akşam fırsat bulamadık çay demlemeye, kahve içelim mi?” diye soruyor bana. Ben ise artık onun da uyuması, dinlenmesi gerekiyor diye düşünerek ayrılıyorum yanından…

Kadının mesaisi bitmiyor

 

“Kadınlar susa susa bitiyor”

Fabrikada çalışan biri olarak, işçi olmak size neler ifade ediyor?

İşçi deyince aklıma ilk gelen şey, üretmek. Beni de tatmin eden, mutlu eden üretiyor olmam. Tamamen kurumsal bir yerde olmak çok güzel. Hijyenik bir ortamda çalışıyoruz. Bizim şirket için söyleyebileceğim kadın işçilerin mutlu olduğu. Burada kendimizi güvende hissediyoruz. Mesai saatlerimiz belli. Her şey kuralına uygun. Birçok kişiye oranla iyi bir yerde çalışıyorum. Bir sıkıntı olursa yöneticilerimizle konuşabiliyoruz. 

Hem hamilesiniz hem de iki çocuğunuz var. Oturma şansınız olsa da fiziki anlamda yorucu bir iş. Akşam olduğunda kendinizi bitkin hissediyor musunuz?

Evet, fiziken çok hissediyorum. Sadece erkeklerin mesaisi 8 saat. Birçok erkek eve gidince televizyonun karşısına uzanıp yemek bekliyor. Ama kadınlar böyle değil. Hatta kadının hasta olması bile lüks. Kadın hasta olamaz. Kadın düşemez. Kadın üzülemez. Kadın bakımlı olmak zorunda. Güler yüzlü olmak zorunda. İyi bir anne olmak zorunda. İyi bir çalışan olmak zorunda. Çalışan anneler hep çocuklarına yetemediklerini düşünür ve onların her istediklerini yapmaya çalışır. Parayla eksikliğimizi doldurmaya çalışıyoruz. Bunu çocukken ben de yaşamıştım, şimdi aynısını yapıyorum. 8 saatimi fabrikaya ayırıyorum. Geriye kalan vaktimde onlar ne isterse yapacağım diye düşünüyorum. Yaptığımız şey fedakarlık. Patronum çalışmamı, eşim güleryüz, çocuklarım ilgi, oyun, ev, temizlik yemek bekliyor. 

Çalışmanın size neler kazandırdığını düşünüyorsunuz?

Aslında çalışmak kadını güçlendiriyor. Çünkü para kazanıyor olmak, üç beş kuruş da olsa başkasına el açmamak çok güzel. Bu eşin dahi olsa. O para kadını güçlendiriyor. Manevi anlamda sosyalleştiriyor. Arkadaş ediniyorsun, sosyal hayatın oluyor, dışarıyı görüyorsun. Ama öteki türlü hep evdesin. Bir süre işsiz kaldığım oldu. O zaman çok kötü hissettim kendimi. Maddi anlamda güçlenmek, miktarının ne olduğu önemli değil, ruhen de insanı güçlendiriyor. Ben anneyim, ben işçiyim, ben arkadaşım, her şeyden önce ben bir kadınım. Benim de isteklerim var.  Ve her isteğim için başkasının keyfini beklemek zorunda olmamak çok güzel bir duygu. Ancak güçlü olduğumuzda kendimizi savunabiliriz. Kendini savunmazsan kadını geçtim, insan değilsin. O zaman çimenlikteki ottan ne farkın olur ki...

Dünya Emekçi Kadınlar Günü size ne ifade ediyor?

Sadece kadının o gün özel olduğunu hissettiriyorlar. Ama kadınlar günü bize çiçek alınsın diye değil, emekçi kadınar canlarını verdi diye var. Ben çiçek, hediye istemiyorum. Bunlar sembol. Emekçi olduğum için değerli olmak istiyorum. Aslında ben kadının ve erkeğin çok da eşit koşullarda olduğunu düşünmüyorum. Söylemek farklı bir şey uygulamak farklı. Öldürülen kadınlardan görebiliyoruz bunu. Sen boşanamazsın, sen bana bunu yapmak zorundasın diye eziyorlar. Ben şanslıyım, eşim kıymet bilen bir adam. Ama genel tabloda, kadınlar yüzyıllardır hep ezilen, geri plana atılan. Baskıyla büyüyen. Ki emekçi kadın dediğimiz illa bir yerde çalışan kadın değil aslında. Evde oturan kadın bana göre daha büyük bir emekçi. Çünkü evde aslında hiç oturmuyor, 7/24 çalışıyor. Ben izinli olduğum zaman hiç oturmuyor, doğru düzgün kahvaltı bile edemiyorum. Çocukların biri bir yerde, diğeri bir yerde. İş yerinde en azından dinlenme saatim var.

Toplumda kadın ve erkeğin eşit olmadığını söylüyorsunuz. Bu durum sizce nasıl çözümlenir?

Kadınlar, ‘Sen kızsın, sus’ diye büyüyor. Sonra susmak zorunda hissediyorsun. Ya da artık konuşacak neyimiz kalıyor ki, susa susa bitmişiz. Çocuklarımızı ailede susturmazsak, onları görürsek yaşı büyüdüğü zaman susmaması gerektiğini bileceklerdir. O yüzden iş yine anneye düşüyor. En temele inmek, ayrımcılık yapmamak gerek. Benim kızım evi topluyorsa oğlum da toplayacak. Kadın ne yapıyorsa erkek de yapabilir. Çocuğu kim yetiştiriyorsa bunları öğretmeli. Kadının ezilmesi aileden başlıyor. Benim abim, evi süpürür, bulaşıkları yıkardı. Şimdi de eşine yardım ediyor. Ama, ‘sen erkeksin, paşasın, kalk kız abine su getir’ denilirse daha o yaşta, ileride neler denmez ki...