14.01.2024 - 02:00 | Son Güncellenme:
SEYHAN AKINCI
SEYHAN AKINCI- Epeydir herkesin konuştuğu şeylerin konuşulamaması gibi bir gerçekle karşı karşıyayız. Dijital platformların müzik sektöründeki dominasyonu ve etkileri de bunlardan biri. Geçtiğimiz hafta müzisyen Selen Gülün’ün X’te Spotify dinlenlenmeleri yetersiz bulunduğu için kendisine konser mekânı verilmediğini iddia eden paylaşımı bir kez daha gözleri müzik sektöründe olup bitenlere çevirmemize neden oldu.
* Peki, günümüzde müzisyenler albümlerini ya da teklilerini hangi kanallar üzerinden tanıtıyor?
* Plak şirketlerinin tanıtım için ‘fenomen bütçesi’ ayırdığı doğru mu?
* Dijital platformlardaki dinlenme oranları mekânlar için kriter mi?
* Hiç dinlenmeyen 38 milyon şarkı ne anlama geliyor?
* Spotify’ın bu yıl telif ödemesi için 1000 dinlenme şartını getirmesi genç müzisyenleri nasıl etkiler?
Müzik yazarları Eray Aytimur, Egemen Limoncuoğlu, Yavuz Hakan Tok ve İstanbul Caz Festivali Direktörü Harun İzer’e sorduk.
Dijital platformların, müzik sektörü ve müzisyenler üzerindeki etkileri tartışılmaz boyutta ancak müzisyenlerin elde ettiği gelirlerin adil bir şekilde dağıtılması ve ses kayıt kalitesi konuları tartışma gerektiriyor. Adil gelir dağıtımı için atılabilecek adımlar arasında, dijital platformların gelir paylaşım politikalarını gözden geçirmesi, şeffaf bir sistem ve daha yüksek gelir paylaşım oranları sunması şart. Dijital platformlar içinde, özellikle bağımsız müziklere daha geniş bir alan açtığı ve sanatçılara genellikle daha yüksek gelir payları sunarak esneklikler tanıdığı için Bandcamp tercih edilebilir. Örneğin, sanatçılar kendi fiyatlarını belirleyebiliyor veya eserlerini ücretsiz olarak dağıtabiliyor. Orada iddialı cazcıların hemen hepsinin diskografisini Bandcamp’te bulabilirsiniz. Hayatın gündelik akışında hem müzisyenlere hem sese duyduğum saygıdan ötürü dijital platformlardan müzik dinlemeyi reddediyor, platformları sadece herhangi bir müzigi ‘tease etmek’ için kullanıyorum. Diğer yandan dijital platformlar anaakım dışında kalan müzisyenlere canlı performanslar açısından kimi zaman olumsuz etki yaratıyor. Müzik kaydını ticari ürün, konseri ticari bir servis olarak gören zihniyetler dijital platform istatistiklerini yetersiz buldukları çok değerli müzikleri ve müzisyenleri görmezden gelebiliyorlar.
* Sosyal medya bu konuda ilk akla gelen mecra oldu. Kimisi sadece kendi sosyal medya ağlarında yaptığı işleri duyururken kimisi viral olmanın yollarını arıyor, fenomenlerle anlaşıyor. Geleneksel yöntemler de devam ediyor öte yandan ama genç müzisyenlerin çoğunlukla bu yöntemlere itibar etmediğini görüyoruz.
* Fenomenlerin etki alanı çok geniş olmakla beraber onlar üzerinden yapılan tanıtımların ne derece sağlıklı olduğu tartışmaya çok açık. Zira viral olan sadece şarkılar oluyor, şarkının yarattığı viral etki şarkıcıya ya da gruba uzun vadeli bir katkı sağlamıyor. Bir şarkısı viral olmuş bir müzisyenin sonrasında ya da öncesinde yaptığı şarkılarla aynı sayısal başarıyı kazanamadığına sıklıkla şahit oluyoruz.
* Sosyal medyadaki yüksek takipçi sayısı ve dijital platformlarda yüksek dinlenme sayısının müzisyene psikolojik üstünlük sağladığı bir gerçek. Bu algı sadece konser organizasyonlarında değil, her mecrada ve hatta dinleyici üzerinde de bir manipülasyon yaratıyor ancak sokağın gerçeğiyle dijital dünyanın gerçeği paralel değil. Öyle olsaydı şu an Türkiye’deki konser salonlarında ve mekânlarda sadece ‘rap’çileri görmemiz lazımdı.
* Yakın bir gelecekte arz, talebin üzerine çıkacak ve şarkı üretenler şarkı dinleyenlerden sayıca fazla olacak. Bu akıl alır bir şey değil. Dijital platformlara şarkı yüklemenin kriterleri değişmedikçe bu kaçınılmaz sona adım adım gideceğiz. Dijital platformlarda söz yazarı ve besteciden izin alınmadan yapılmış kayıtlar, son derece kötü şartlarda yapılmış, hatta çıplak sesle söylenmiş kayıtlar, yapay zekâyla üretilmiş ses dosyaları kol geziyor. Dijital platformların bu konuda önlemler geliştirmesi şart. Öte yandan gerçekten yetenekli olanlardan ziyade bir gençlik hevesi olarak şarkı yazmaya, söylemeye başlayan çok sayıda genç var. Gerçekten yetenekli olanlar bu kaosun içinde ciddi bir fark yaratmak, yeteneğini her zamankinden çok ortaya koymak zorunda.
* Bu şartların bir takım sahte kayıtların önünü almak için konulduğu söyleniyor. Bununla birlikte ben de uzun vadede çok dinlenilenin daha çok kazanmasını adil buluyorum. Tabii bunun için önce manipülasyonları ve sahte dinlenmeleri engelleyecek yöntemlere ihtiyaç var. Plak, kaset, CD döneminden gelen müzisyenlerin, müzik tarihine damgasını vurmuş klasik albümlerin, şarkıcıların dijital platformlarda görünürlüğünün son derece az olması kabul edilebilir bir şey değil.
* Albüm ve EP yerine öncelikle şarkılar/tekliler sunuluyor piyasaya. İster bağımsız, ister bir şirkete bağlı olsun müzisyenler ilk etapta kendi sosyal medya hesaplarından ulaşıyor. TikTok, Instagram ya da adı Elon Musk’ta saklı Twitter. Gazete haberleri, basın bültenleri, müzik(li) yayınlar hep daha sonra geliyor. O şarkılar dinleyicisini nerede buluyor derseniz, o sürekli değişiyor. Bir dönem TV dizileriydi, sonra TikTok baş aktör oldu. Spotify ve YouTube da kıymetini sürdürüyor müziğinizi dinletmekte.
* Bir zamanlar ünlü bir gazeteci köşesinde bir şarkıdan ya da şarkıcıdan bahsettiğinde, ana haber bülteninin sonunda bir şarkı çaldığında o şarkı alır yürürdü. Günümüzde de fenomenler, ünlü sanatçılar vb. üzerinden yürüyebiliyor rahalıkla. Zaten bu tip kanaat önderi misali hesaplar hayatları yönlendirmek üzere var, bununla para kazanıyorlar.
* Günümüzde, her ne kadar plaklar geri dönmüş olsa, kasetler ve CD’ler artan oranlarda satılıyor olsa da, müzik endüstrisi dediğimiz şeyin çarklarını Spotify’ın iş modeli döndürüyor. Bu durumda eldeki tek veri de platformlardaki dinlenme sayıları oluyor. Bu aklımızda tutmak zorunda olduğumuz bir gerçek. Fakat kesinlikle tek belirleyici olmamalı. Bu iş modeli müzik dünyasını batmaktan kurtarırken yıllar içinde boyunduruğu altına da aldı. Sorun tek bir mecrada, tek bir işleyişten medet ummakta. Ama biliyoruz ki şu sırada pek başka çaresi de yok müzisyenlerin. Spotify’a küsüp gitme lüksü çoğu müzisyenin sahip olmadığı bir şey. Artık alternatifler yaratmak mecburiyetinde müzik dünyası.
Müzik dünyasında başarı, hele ki ticari başarı, her zaman çok sıkıntılı bir konu olmuştur. Müziğin kendisi ile müzikten para kazanmak birbirinden çok farklı şeyler maalesef. Yaratılan sanatsal değer ile buna biçilen ticari değer çoğu zaman paralel gitmiyor. Bugünün geçmişten en önemli farklı, müziğin üretim ve dağıtım süreçlerinin oldukça basitleşmiş ve ucuzlamış olması. Bu bir taraftan iyi bir şey; bağımsız müzisyenler, büyük ticari yapılara bağlı kalmadan da üretimlerini yapıp yayınlayabiliyorlar. Ama diğer taraftan, bu demokratikleşme çok daha fazla sesin çıkmasına yol açıyor. Gelişen teknoloji, müzik üretimini uzun eğitim süreçleri gerekmeden de yapabilmenin yolunu açıyor. Yeni bir kaydın, o gün çıkan diğer yüzbinlerce eser arasından sıyrılması bir konu hâline geliyor. Spotify gibi mecraların getirdikleri yeni sınırlamalar tek başına çare olacak şeyler değil. Alt limitler getirmek, sanatsal kaygılar olmadan yapay zekâ yardımı ile yapılan fabrikasyon üretimleri durdurmak için iyi olabilir. Ama yola yeni başlayan samimi çabaları da baltalayabilir. Bu noktada müziğin tek yönlü, sadece kayıttan ibaret olmadığını hatırlamalıyız. Müzik sadece bir enstrümanın mükemmel şekilde kaydedilmesi, bir şarkının kusursuz icra edilmesi demek değil. Müzik tarihinden şarkı sözüne, sahne performansından seyirci kültürüne, işin kime hitap ettiğine, hangi kitlelere nasıl konuştuğuna varana dek birçok unsur var.