16.03.2008 - 01:00 | Son Güncellenme:
MELİS ALPHAN
Cihangir’in, Mehmet Amca’nın sahibi olduğu bir Firuzağa Kahvesi, bir Kahvedan‘ı, bir de kuytuda kalmış, müthiş et yiyip sarı tekilaları yuvarlayabileceğiniz Case‘i vardı başta. 2002’de Smyrna‘nın açılmasıyla mahalle hareketlenmeye başladı. Smyrna’yı takiben Porte ve Leyla geldi.
Leyla’nın sahibinin Deniz Türkali olmasının etkisiyle oyuncu çevresi semte akın etti. Artık hangi kafeye gitseniz masaları öbek öbek dizi oyuncularının işgal ettiğine tanık oluyordunuz. Benim semtten kaçma zamanlarım da bu döneme denk geliyor. Mahalleye hakim olan cast ajansı görüntüsü sıktı, ne yalan söyleyeyim. Ama şimdi olumlu bir gelişme oldu. Dört yeni mekan açıldı. Gidecek daha çok yer var. Belki oyuncu kalabalığı da dağılır. Mekanların hepsinin iddiası aynı: Mahalle barı olmak.
House Cafe ve Starbucks’ın da semtte birer şube açacağı söyleniyor. Dedikodulara bakarsanız açacakları yerler belli bile. Biri Firuzağa Kahvesi’nin yanında, diğeri ise Savoy Balıkçısı’nın karşısında... Ama işletmeler bunun doğru olmadığını belirtiyor.
Mahalle sakinlerinin bir kısmı Beyoğlu’nun Cihangir’e taşınmasından rahatsızken (kiraların arttığını, Sıraselviler trafiğinin azdığını ve Cihangir’in mahalle özelliğini kaybedeceğini düşünüyorlar), emlakçılar başka yerler açılmasının mümkün olmadığını söylüyor; yer yokmuş. Kafelerin kiraları 3 binden başlayıp 10 bin YTL’ye kadar çıkıyor.
Kafeciler için en cazip noktalar Akarsu ve Cihangir caddeleri. Kimi kafeciler ise uçuk hava parası peşinde. Daire fiyatına devretmek istiyorlar; 200 bin YTL’ye mesela!
Eski müdavimlerin yeni buluşma yeri
Semtin en güzel binalarının bulunduğu Cihangir Caddesi’nde açılan Kaktüs, Beyoğlu Mis Sokak’ta hizmet veren Kaktüs’ün ikinci şubesi. “Birbirine bu kadar yakın iki yer açmak riskli değil mi?” diye düşünebilirsiniz. Ortaklardan Gülsüm Ağanoğlu bu düşünceyi siliyor aklınızdan: “İnsanlar mahallelerinden çıkmamaya başladı. Bizde de bu psikolojinin yarattığı talebe uygun bir mekan açma ihtiyacı doğdu. Kaktüs’ü ilk açtığımızdan bu yana 15 yıl geçti. Mekanı ilk kullananlar 15 yıl ‘büyüdüler’. Bu anlamda İstiklal Caddesi’ne çıkmaktan imtina eden kişilere burası bir kolaylık ve keyif sağlar hale geldi.”
Tevekkeli değil, buraya uğradığınızda son dönemde mekanın
-Beyoğlu Kaktüs’e uğramayan- en eski müşterilerini görüyorsunuz.
Kaktüs 08.00’den 04.00’e kadar açık. Çok sayıda yabancı elçilik mensubu uğruyor buraya.
Yolunuz düşerse bu isimlerden birini görme ihtimaliniz epey yüksek: Gazetecilerden Yıldırım Türker, Murat Çelikkan; yazarlardan Murathan Mungan; oyunculardan Deniz Türkali, Hümeyra, Ata Demirer, Şener Şen, Yetkin Dikinciler; tiyatroculardan Orhan Alkaya, İpek Bilgin; yönetmenlerden Tomris Giritlioğlu, Barış Pirhasan; senaristlerden Gaye Boralıoğlu, Nilgün Öneş; şarkıcılardan Umay Umay ve Leman dergisi çizerleri... İstanbul bağımsız milletvekili Ufuk Uras ve eşi Zeynep Tanbay’la karşılaşmaya ise kesin gözüyle bakabilirsiniz, günde üç posta Kaktüs’e uğruyor.
Çekim arasında buraya kaçıp yemeğini yiyen oyunculara, senaryo kontrollerini burada yapan ekiplere rastlayabilirsiniz. Film şirketleri de toplantılarını burada yapıyor.
Bar, diğer Kaktüs’tekinden büyük; amaç mahalle barı ihtiyacına cevap vermek. Kaktüs’ün kedi dostu tavrı burada da sürüyor. Duvarlarda kedi resimleri var; kültablaları, fincanlar, yumurtalıklar, Amerikan servisler kedili... Duvarlardaki siyah kedi resimlerini yapıştırırken siyah bir kedi anlamış gibi gelip mekana yerleşmiş. Adı Suphi; işinden en çok memnun kaldıkları ustanın adını vermişler.
Mönüye vejetaryen yemekler ve domuz seçenekleri eklenmiş. Kahvaltıda pişi ve yumurtalı ekmek gibi anneannelerimizden kalma lezzetlerle hasret giderebiliyorsunuz. Bence gorgonzolalı bonfileyi deneyin. İçkilerden Cihangir ve Zakkum’u tavsiye edebilirim. İçinde ne var diye sormayın; sır, barmen kimseye söylemiyor. Kalkacaksınız ama içkiniz mi bitmedi, karton bardağa koyup yanınıza veriyorlar. Yakında Cihangir’in bekarlarının da imdadına koşup eve servise başlayacaklar.
Keşfedilmeyi bekleyen İtalyan mutfağı
Cihangir’in kafeciler için en cazip caddesi olan Akarsu’da, Smyrna ile Porte’nin arasına Olivia adlı bir yer açıldı. Burası henüz mahalleye tam olarak hitap etmese de yakında keşfedilecek. İlk açıldığında çoğu kişi farkında bile değildi; buranın yandaki inşaatın bir parçası olduğunu sanıyordu.
Mekanın sahibi Adnan Uygur bu alanda 25 yıldır yurtdışında tecrübe edinmiş biri. Londra’nın hip semti Soho’da da Olivia adlı bir kafesi var. Almanya’da ise ikisi makarna evi, biri de patates evi olmak üzere üç lokantanın sahibi. Olivia’yı ya Nişantaşı’nda açacakmış ya Cihangir ya da Bağdat Caddesi’nde. Cihangir’de karar kılmış: “Burası Londra’nın Notting Hill semtini hatırlatıyor. Bana göre İstanbul’un en güzel binaları Cihangir’de.”
Olivia’da siyah, mor ve hardal renkli kumaşlarla kaplanmış berjerler dikkat çekiyor. Bunların bir kısmını Çukurcuma’dan toplamış; sofra aksesuarlarını İtalya ve Lüksemburg’dan almışlar.
Hafta arası gündüzleri Beyoğlu’ndaki işyerlerinden öğle yemeklerine gelenler oluyormuş. Akşam saatlerinde ve özellikle cumartesi-pazar günleri epey dolu oluyor. Pazar sabahları çocuklu aileler kahvaltıya geliyor. Burası kalabalık aileler için de ideal. Cihangir’in küçük kafelerinde büyük masa bulmak sorunken burada 12 kişilik masa var. Hümeyra, Nez, Deniz Pulaş ve Ata Demirer’in kardeşi Cenk Demirer sıkı müşterilerden.
Dört peynirli raviyoli dışındaki diğer makarna çeşitlerini başka yerde bulmanız zor. Karides seviyorsanız raviyoli karidesi, et seviyorsanız makarna çeşitlerinden maccheroni’yi deneyebilirsiniz. Et ve tavuk yemekleri, 15 çeşit pizzası var. Mönüde klasik tatlıların yanı sıra dört çeşit waffle da bulunuyor. Kahvaltının alternatifi sıcak bagetler.
Güzel havalarda içeriye tıkılmak istemiyorsanız kaldırıma atılmış masalar var. Sabrederseniz, bir aya kalmaz bahçesi açılıyor.
En iddialı akşamlarda bile müziğin sesi çok açılmıyor
Baykuş da Kaktüs gibi Beyoğlu orijinli bir mekan. Baykuş Beyoğlu’nu bilen bilir... Kendi müdavimlerini yaratmış, hafta içi insanların kendilerini evinde gibi hissettiği, hafta sonları kavgasız gürültüsüz eğlendikleri bir yer. Herkes birbirini tanıyor.
Baykuş Cihangir sabaha kadar süren eğlencelerin mekanı değil. Birine sesinizi duyurmak için bağırmak zorunda kalmıyorsunuz. En iddialı akşamlarda bile müziğin sesini çok açmıyorlar.
Gündüzleri lounge, acid caz çalınıyor. Akşamları ise biraz daha oturduğunuz yerde dans edebileceğiniz cinste funk’a giriliyor; David Bowie ve Bryan Ferry’lere kadar gidiliyor. Zaman zaman burada küçük kapalı devre partiler olacak tabii. Ama şimdilik partilerin içeriği sürpriz.
Cuma akşamları “Sex and the City” dizisinin geçtiği barlar gibi oluyor; silme kadın... Kadın kadına rahatlıkla gelebilirsiniz. Aydınlık olmasından dolayı elinde bira, karanlığa saklanıp kızları kesen erkek öbekleri de olmuyor.
Mekanın arka tarafı biraz ev ortamı gibi. Üç masaya bakan ekranda Cirque du Soleil gösterileri, konserler, altyazıyla takip edebileceğiniz Peter Sellers ve Charlie Chaplin filmleri dönüyor.
Baykuş Beyoğlu’nda konumu itibarıyla yemek tüketimi içki tüketiminin arkasında kalırken burada bir günde diğer dükkanın hafta sonu satışını katlayan miktarda yemek satılıyormuş. Bunda yeniledikleri mönünün de etkisi var. Lazanyayı veya beğendili tavuğu deneyebilirsiniz. Mutfak şimdilik 23.00’e kadar açık ama müjdeyi vereyim, kısa süre içinde 01.00’e kadar açık olacak. İçki sonrası midesini Bambi dürümlerle doldurmak istemeyenler için cansimidi olabilir Baykuş.
İçkilerden mutlak surette denemeniz gereken, yeşil elma püresi ve votkadan yapılan Yasak Elma. Kendilerinin etiketleyip koydukları fındıklı, karamelli votkalar da “shut” atmaya uygun.
Burayı müzik çevresi bellemiş durumda. Aslen müzik yazarı olan mekanın işletmecisi Tolga Akyıldız’ın bunda payı büyük. Aylin Aslım ve Mor ve Ötesi elemanlarına rastlama ihtimaliniz yüksek. Ayşegül Aldinç’e de... Zamanının mahalle barı Nişantaşı Touchdown müdavimlerinden gelenler de var. Kim bilir belki de o zamanlar orada yaşadıkları mahalle barı duygusunun özlemiyle...
Organikçiler ve diğerleri ayrımını kaldıran kafe
Susam Sokak’tan geçerken gri pervazlarıyla dikkatinizi çekiyor bu kafe. Adı White Mill. Camın önünde gözümün IKEA kataloğundan ısırdığı beyaz bir koltuk, mandalina ağacı ve antika sehpa şık bir doktor muayenehanesinin bekleme odasını hatırlatıyor. Güzel yani, hijyeni çağrıştırıyor. Bu köşede oturursanız sehpanın üzerindeki moda, tasarım, film, yemek ve sanat kitaplarını karıştırabilirsiniz.
“Vitrin mankeni gibi oturmam” diyorsanız iki adım ötede upuzun, huş ağacından bir masa karşılıyor sizi; genellikle önünde laptop’la takılanları görebilirsiniz. Gündüz masa tenha; çoğunluk kafenin üst katında demleniyor ama geceleri yer bulursanız şanslısınız. Üst katta altı metrelik bir bar var. Akşamüstü içkisine gelenler oluyor ama esas 22.00’den sonra bar hissiyatı güçleniyor. Cuma akşamları DJ çalıyor. Daha çok lounge ve caz...
Üç ortak, eski arkadaş. Hikaye aynı... Profesyonel çalışma hayatlarını sonlandırıp kafeciliğe soyunuyorlar. Yola çıkışları organik ürünler. White Mill organik ürünleriyle tanınan City Farm’ın da satış noktası. Mutfakta kullandıkları organik ürünleri getiren bir de tedarikçileri var. Etlerini Küçükarmutlu’daki Dükkan Kasap’tan, peynirlerini Cihangir’in ünlü şarküterisi Antre’den alıyorlar; reçelleri Sapanca’dan geliyor.
Organik yemekler mönünün yüzde 20’sini oluşturuyor: Organik kahvaltı, organik sahanda yumurta, organik müsli, nohut salata, buğday salata, bademli erişte, organik sebze tabağı. Ve içkilerden organik rakı...
“Organikle işim olmaz” diyorsanız mönünün yüzde 80’i sizin. Bal-kaymaktan beyaz omlete, çırpılmış yumurtadan menemene, pancake’ten tosta kahvaltı seçenekleri bol. Dut pekmezli sakızlı muhallebi, balkabaklı dondurma ve portakallı sütlaç gibi ilginç tatlıları da var. İçkilerden satsumalı Bodrum kokteylini deneyin.
Onlar insanların işe gitmeden, işten sonra aralarda uğradığı bir yer olmak istiyorlar. Ama Cihangir kafe-gezerleri uzun saatler oturmayı sevdiğinden burası ara duraktan çok, ikinci ev olma yolunda ilerliyor. Esas patlamayı bahçesi açıldığında yapacağı konuşuluyor.
Yolunuz düşerse bu isimlere rastlama ihtimaliniz var: Nejat İşler, Melisa Sözen, Güven Kıraç, Mustafa Denizli, Atıl Kutoğlu...