28.07.2002 - 00:00 | Son Güncellenme:
İpek Cem: "Kocamla doğum günümde tanıştık. Bu da iyi bir işaret" "Küçük, güzel anne" tanımlaması bir hafifseme olarak algılanmasın. İpek Cem bu lohusa günlerinde bile Yeni Türkiye kurucuları ile birikimini, görüşlerini paylaşıyor. Eğer "Birikimi ne?" derseniz, Kumru Eminenin annesi Türkiyenin en önemli internet danışmanlık şirketlerinden birinin yöneticisi bir kere. Sonra Genç Yönetici ve İşadamları Derneğinin yönetim kurulu üyesi, Girişimci Kadınlar Derneğinin kurucu üyesi. Yedi yıllık köşe yazarı. Şimdi bizim gazetede.Öncesinde ise: Columbia Üniversitesinde fakülte üzerine fakülte bitirmiş. Uluslararası ilişkiler ve işletme branşlarında iki yüksek lisans sahibi. Siyaset bilimi eğitimini şeref derecesiyle tamamlamış. New Yorkta uluslararası bankacılık yapmış. Bu arada bir de mutlu evlilik yapmış.Yani o da işte o her şeye yetişen kadınlardan.Politikaya girmesine daha beş sene olduğunu söylese de, lohusa yatağından Yeni Türkiyenin bunca işine yetiştiğine göre İpek Cem bence yine gün sayıyor. İpek Cem bizi lohusa yatağından çıkıp karşıladı. Babası İsmail Cemin Yeni Türkiyeyi resmen kurduğu gün o da dünyaya şahane bir bebek getirmişti: Kumru Emine. Bu şaşırtıcı zamanlama bir anda bütün dikkatleri bu küçük, güzel anneye çekti. Yeni Türkiyenin amblemindeki kız çocuğu siz misiniz İpek hanım? Amblem tabii ki benden bağımsız profesyonel firma ve kişilerin gönüllü olarak yaptığı çalışmalar arasından seçildi. Ama amblemdeki kız çocuğu önemli çünkü Türkiye kadınını iyi değerlendiren bir toplum değil. Kız çocuğu imajı yeni Türkiye, gelişen Türkiye, 21nci yüzyılın Türkiyesine çok uygun. Babanız da size o amblemdeki gibi yol gösterir miydi, yön tayin eder miydi? Babamla çok iyi bir ilişkim oldu çocukluğumda. Biz birlikte vakit geçiren, birlikte eğlenen bir aile olduk. Onun için de babamın bir yol gösterme durumu hep oldu bana karşı. Bir de "Baba-kız ilişkisi hep çok özeldir" derler ya, o bizde de söz konusu tabii. Babanız işleri nedeniyle herhalde sık sık sizden uzak kalıyordu. Bu sizi, o küçük kızı üzmez miydi? Evet, babamın işleri hep yoğundu, hâlâ da yoğun. Buna rağmen biz her zaman yakınlığımızı sürdürmüşüzdür. Birbirimizin hayatın neresinde olduğunu kaybettiğimiz olmamıştır. Babanız size özgürlüğü tattırdı mı? Çocukluğumun rotasını daha çok annem çizdi. Ama babam da çok önemli bir faktördü. Ve ne annem ne de babam özgürlüğümü kısıtlamadı. Evin kuralları her zaman oldu ama bunlar katı kurallar değildi. Okuduğunuz branşlara bakınca Türkiyenin şu dönemindeki politikacı tipini referans almış gibisiniz. Hem bankacılıktan hem siyasetten anlayan... Uluslararası iş, finans çevrelerinde pratik yapmış... Üniversitede siyaset bilimi okurken de ağırlıklı olarak ekonomi dersleri alıyordum. Uluslararası ilişkiler mastırı yaptım. Uluslararası iş idaresi ve hukuk da okudum. Çünkü Dünya Bankası veya Birleşmiş Milletler gibi çokuluslu bir organizasyonda çalışmayı düşünüyordum. Fakat sonradan New Yorkta uluslararası bankacılıkla başladım iş hayatına. Ama girişimcilik ve Türkiyeye dönme ruhu ağır basınca, bir de internet, iletişim teknolojileri yeni bir sektördü, ona kanalize oldum ve Türkiyeye döndüm. Ve siyaset, ekonomi gibi ilgi alanlarımı daha çok sivil toplum kuruluşlarındaki çalışmalarıma yönelttim. Gazete yazılarıma yansıttım. "Film prodüktörü olmak istesem babam ona da karışmazdı" Benim kuşağım için sizin babanız, özellikle de TRTdeki genel müdürlüğü döneminde yaptıklarıyla önemli bir figürdür. Sol, sosyal demokrat bir çizgide yürüyen bir babanın kızı olarak kariyerinizin ilk yıllarındaki Dünya Bankası, uluslararası bankacılık filan; biraz tuhaf değil mi? Babanız eleştirmedi mi sizi? Babamla da annemle de her zaman yapacaklarımı konuşurum ama beni kanalize etmezler. "Film prodüktörü olacağım" desem de film prodüktörü olurdum. Eğer "Hiçbir şey yapmayacağım" desem de pek mennun olmasalar da karışmazlardı bana. Ben sizin gibi düşünmüyorum. Benim yaptığım iş Güney Amerikanın hükümetlerine, kamu kuruluşlarına finansman sağlamaktı. Bu ne demek? Mesela Meksika hükümeti uluslararası piyasalarda borçlanıyor. Kalkınma ile ilgili bir projeydi yani benimkisi. Babama gelince; babam her zaman çağının ilerisinde oldu. 10 yıldır internet kullanıyor. Dijital kamerayla fotoğraf çekip, sonra bir yazılım programını okuyup o fotoğrafın üzerinde "editing" yapabilen bir insan. Babam 70li yılların Türkiyesini ve ötesini görebilmişti o yıllarda. Şimdi 2000lere geldiğimizde de olduğu yeri ve ötesini görebilmektedir. Onun için onun çağdaşlık çizgisini benim yaşadığım döneme taşıdığımızda onunkiyle benimkini ben çok paralel buluyorum. Aramızdaki sadece yıl farkı, çünkü ben onun kızıyım. "İşkadınlığı beni tatmin ediyor ama siyaset için vazgeçerim" Güney Amerikanın baskıcı hükümetlerine de finansman sağlıyor muydu çalıştığınız kuruluş? Biz baskıcı hükümetlerle çalışmadık. Ama zaten tamamen bir finans kurumu olarak yaklaştığımız için siyasi kriterlere değil, belli kredi verme kurallarına uyup uymadığına bakıyorduk. Uluslararası finansta bunlar artık bir kılavuz gibidir. "Ben o ülkeyi daha çok seviyorum, ona kolaylık göstereyim" gibi bir şey olmaz. Hangi sivil toplum kuruluşlarında çalışıyorsunuz? Şu anda Genç Yönetici ve İşadamları Derneği (GYİAD) Yönetim Kurulu üyesiyim. Başkan yardımcılığı yaptım. Girişimci Kadınlar Derneğinde de kurucu üye olarak yer alıyorum. Bu ikisi. Belki önümüzdeki yıl uluslarası bir sivil toplum kuruluşunun Türkiye ile ilgili işlerinde yer alabilirim, daha belli değil. Kendinizi başarılı bir işkadını olarak mı görüyorsunuz? Bir iş yapmak ve sonucunu görmenin, belirsizlik olan bir ortamda bazı meyveler alabilmenin beni tatmin ettiğini söyleyebilirim. Siyaset için iş hayatından vazgeçebilir misiniz? İkisini bir arada iyi yapamayacağımı düşünürsem vazgeçerim ama politika benim biraz daha olgun dönemlerimde, beş yıl sonra filan gireceğim bir alan. Hayatınız, hayatınızın dönemleri böyle planlanmış, önceden belirlenmiş midir? Bu kadar kontrol eder misiniz hayatınızı? Hayat bana ne kadar kontrol etme şansını verirse yapıyorum ama sonuçta hayatın da kendine göre bazı manevraları oluyor. Bu manevralara göre karar vermek gerekebilir. Yeni Türkiye benim hayatımda çok önemli bir gelişmedir. Hem benim hem de benim neslimin, hatta benden sonra gelen neslin hayatında da. Çünkü "yeni" lafı belki çok kullanıldı ama Yeni Türkiyeninkinin anlam taşıyan bir "yeni" olduğunu düşünüyorum. Nedir Yeni Türkiyenin "yenisi"? Yeni Türkiye insanları sağ, sol, işte "solun şu kadar açısında", işte "sağın şu kadar berisinde" diye algılamıyor. Ve kendini belli bir doktrine sadık olmak zorunda görmüyor. Ama tabii ki bir sosyal demokrat eksen çevresinde, omurga çevresinde genişliyor. Bu çok güzel bir olgu. Yani "Türkiye için el ele verip bir şeyler yapalım" gibi. "Şu işleri yapacağız, bu kadrolarla yapacağız, hadi arkadaşlar yapalım" gibi. Eyüpteki türbanlı kadınların "Biz İsmail Ceme oy vereceğiz, o temiz insandır" demelerine mesela ben şaşırmıyorum, çok seviniyorum, demek ki o dar eksenlerden çıkıyoruz. Babanız, arkadaşları size danışıyorlar mı? Ben zor bir dönemdeyim. Bebeğim oldu. "Danışmak" doğru kelime mi bilmiyorum. Ama ben tabii ki kendi birikimimi, kendi ağımı, kendi görüşlerimi paylaşıyorum onlarla. Onlar da istediklerini değerlendiriyorlar. Eh, o zaman artık politikaya girmiş gibisiniz. Bu kadar her zaman içinde oldum politikanın. Görüş belirtmek başka bir şey, sorumluluk almak başka. "Yogayı bedensel bir egzersiz olarak yapıyorum, ruhani egzersiz olarak değil" Habertürkte babanızla ilgili bir yazı çıktı. Babanızın Beyaz Türk olduğu, sokakla bağlantısız olduğu söyleniyordu. Siz sokağı tanımayan bir Beyaz Türk ailesinde mi yetiştiniz? Bence bu çok yanlış. Ben zaten bu Beyaz Türk ayrımını çok doğru bulmuyorum. Babam tüm hayatı boyunca, bunu kitaplarından da anlayabilirsiniz, Türkiyenin her yerini dolaşan ve o kitlelere bu tanımları yapan bazı kişilerden çok daha yakın olan ve onlar için çok daha fazla şey yapmaya çalışan bir insan olmuştur. Doğrudur, ben şanslı bir ailede büyüdüm. İyi okullara gitme imkanım oldu. Ha, burs falan da aldım. Bu açıdan doğrudur, Türkiyede çok daha şanssız aileler bulunuyor. Ne ben ne de ailem böyle durumlarla karşı karşıya kalmadık. Ama bu demek değildir ki, biz geniş kitlelerden çok farklı bir hayat sürdürdük. Bizim hayatımız saraylarda geçmedi. Biz de zor dönemlerden geçtik. Ama ben bunu Habertürkün kötü niyetle söydiğine de inanmıyorum. Bir polemiktir bu. Bir şirket yönetiyorsunuz. Gazetede yazıyorsunuz. Siyaset ile igilisiniz. Sivil toplum kuruluşlarında çalışıyorsunuz. Mutlu bir evlilik. Şimdi şahane bir bebeğiniz oldu. Her şeyi bir arada yapabilen, gıpta edilesi kadınlardan mısınız siz de? Ben bunları, bu sorumlulukları hayatın bir lütfu olarak görüyorum. Güzel şeyler bunlar. Hayat güzel şeyler çıkarıyor karşıma. Mutlu bir kadın mısınız? Evet. Evet. Yoga yapıyormuşsunuz. "Kumru Emine ile Yeni Türkiyenin aynı gün doğuşu umarım geleceğe yönelik bir anlam taşır""Babam doğum sırasında hastanede değildi ama akşam geldi, bir saat bebeği gördü, gitti" Şu ara değil ama genelde yapıyorum. Ben bedensel egzersiz olarak yapıyorum, ruhani egzersiz olarak değil. Kumru Eminenin Yeni Türkiyenin resmileştiği, resmen kurulduğu gün doğması ilginç, değil mi? Bu Allahın bir lütfu oldu. Ultrasonda ayın 25inde doğacak çıkıyordu. Ancak pazar sabaha karşı sancılarım başladı. Sabahleyin hastaneye gittik. Öğleden sonra ya da akşamüstü doğurabilirdim. Fakat çok uzun sürdü. Normal doğum olsun diye çok bekledik. Sonra sezaryene karar verdiler. Ve pazartesi sabaha karşı, 01.23te doğdu. Yani 22.7.2002, ki güzel bir tarih. Yeni Türkiyenin de lanse edildiği, kurulduğu gün. Resmileştiği gün daha doğrusu. Aynı güne denk geldi. Ama bu yüzden babam hastanede olamadı doğum sırasında. Yeni Türkiye kalıcı olursa Kumru Emine bu partinin maskotu gibi olacak, değil mi? Evet. Kumru Emine ile hakikaten hoş bir şey oldu. O daha bunu idrak edebilecek durumda değil ama inşallah ileride idrak da eder. Kumru Emine ismi nereden aklınıza geldi? Şimdi Kumru eşimin annesinin ismi. Emine de benim çok sevdiğim anneannemin ismi. Babanız ilk ne zaman gördü Kumru Emineyi? Yeni Türkiyenin kurulduğu gün sabaha karşı konuştuk. Aynı günün akşamı, saat dokuz falandı herhalde, bir saatliğine hastaneye geldi. Bebeği gördü, sonra yeniden döndü. Peki, o troyka denilen üçlünün diğer iki ayağından görmeye gelen olmadı mı? Görmek değil de, tabii herkes sağ olsunlar, partiden veya parti dışından bu güzel sürprizle birlikte çok daha fazla tebrik edenimiz olduğunu söyleyebilirim. Allahın işi işte. Bizim hayatımızda çok güzel bir tesadüf oldu. Umarım geleceğe yönelik de bir anlam taşır. Kocanızla ilgili hiçbir şey bilmiyorum ben. Eşim Irak asıllı. Bir Amerikan şirketinde fon yöneticisi olarak çalışıyor. Nasıl tanıştınız? İş arkadaşınız mıydı? Ortak bir arkadaşımız vasıtasıyla tanıştık. Hayatımdaki bir diğer tesadüfü söyleyeyim. Onunla 1999 yılında doğum günümde tanıştım. Bu da güzel bir işaret.