Pazar“Bedeni kadın için özgürlüğün ve direnişin kendisi”

“Bedeni kadın için özgürlüğün ve direnişin kendisi”

06.12.2015 - 02:30 | Son Güncellenme:

Boğaziçi Üniversitesi’nin konuğu olan Lübnanlı gazeteci ve belgesel sinemacı Jocelyne Saab: “Kadın bedeni çok özeldir. Bedeni, bir kadının özgürlüğünün ve direnişinin ta kendisidir”

“Bedeni kadın için özgürlüğün ve direnişin kendisi”

Lübnanlı gazeteci ve belgesel sinemacı Jocelyne Saab, Boğaziçi Üniversitesi’nin uluslararası misafir programı Boğaziçi Chronicles’ın konuğu olarak İstanbul’da. Saab, Lübnan’da yıllarca iç savaşın göbeğinde yaşayan ve çarpıcı belgeselleriyle savaşın tüm dehşetini beyazperdeye aktaran bir isim. “Women in Mediterranean Sea” (Akdeniz’in Kadınları) adıyla Akdeniz’e kıyısı olan ülkelerde yaşayan kadınların hikayelerinden yola çıkarak bir belgesel hazırlayan ve “Akdeniz’in kadınları varlığıyla direnir” diyen Saab sorularımızı yanıtladı.

Haberin Devamı

“Bedeni kadın için özgürlüğün ve direnişin kendisi”
-Lübnan’da yıllarca iç savaşı yaşayan ve de belgeselleştiren biri olarak, sizce iç savaşların temel sebebi nedir?

Din savaşları. Lübnan’daki iç savaşın nedeni de buydu; Müslümanlarla Hıristiyanlar arasındaki mücadele... Kimsenin bir diğerine tahammülü yoktu. Herkes kendisinin üstün olduğunu kabul ettirmeyi istiyordu. Aslında bir arada yaşayabiliyorduk. Mesela ben Hıristiyan kökenliyim ama iç savaş başladığında Müslüman mahallesinde yaşıyordum. Hiçbir zaman taraf olmadım, savaşta yer almak istemedim ama benim de evim yakıldı. Arkama bakmadan kaçmak zorunda kaldım. Sonra iç savaş bitti ve kazanan yoktu. Herkes, çok fazla şey kaybetmişti. Sadece kayıp vardı ve herkes kayıplarıyla yaşamaya devam etti. Şimdi de Sünnilerle Şiiler arasında bir çatışma var.

“Kadınlar hep çifte mağduriyet yaşıyorlar”

-Siz ağırlıklı olarak Akdeniz ve Ortadoğu ülkeleri üzerine çalışıyorsunuz. Savaşı ve kadınları anlatan belgeseller çektiniz.
Şimdi de Suriye’deki iç savaş nedeniyle her şeylerini arkalarında bırakarak ülkelerini terk eden milyonlarca insan ve tüm dünyanın tartıştığı “mülteci sorunu” var. Bu “sorun”da sizce kadınlar nerede duruyor?

Haberin Devamı

Mültecilerin durumu çok acı verici. Şu anda Lübnan’da 2 milyon Suriyeli mülteci var. Sanırım Türkiye’deki mültecilerin sayısı da bu civarda... 2 milyon çok ciddi bir sayı... Yüzden, binden değil milyonlardan bahsediyoruz. Ben geçtiğimiz günlerde Lübnan’da bir mülteci kampını bir proje için ziyarete gittim. Orada bir kadınla tanıştık. Kadının eşi yoktu. Sadece çocukları vardı. Kampta çok kötü koşullarda kalıyorlardı ve hiçbir geçim kaynakları yoktu. Dayanamadım, yanlarından uzaklaşıp ağladım. Kadınlar her zaman çifte mağduriyet yaşıyorlar. Savaş yüzünden mağdur olurlarken kadın oldukları için ikinci defa mağdur oluyorlar. Çünkü hem çocuklarının yükümlülüklerini taşıyor hem de birçoğu savaş nedeniyle eşini kaybetmiş ve yapayalnız kalmış durumda.

“Birçok kadın sünnet esnasında büyük travmalar yaşıyor”

-Biz bu kadınlar için ne yapabiliriz?

Yardımlar geçicidir esas olarak bu kadınlar için sivil toplum kuruluşlarını harekete geçirmeli, geniş çaplı bir örgütlenme sağlayarak uzun vadede mağduriyetlerinin giderilmesi için çalışmalar yapılmalı.

Haberin Devamı

-Akdeniz’in kadınlarına gelecek olursak... “Women in Mediterranean Sea” adlı belgeselinizde ne anlatıyorsunuz?

Daha önce “Dunia” adlı bir film çekmiştim. Burada kadın bir dansçının bedeni üzerinden kadın özgürlüğünü ele aldım ve Mısır’daki kadın sünnetini odağa koyarak anlattım. Kadın sünneti kadınlığa yöneltilmiş çok korkunç bir olgu. Birçok kadın bu sünnet esnasında büyük travmalar yaşıyor, hatta sakat kalabiliyor. Bedenleri konusunda hep eksik kalıyorlar. Kadın bedeni çok özeldir. Bedeni, bir kadının özgürlüğünün ve direnişinin ta kendisidir. “Dunia”daki bir sahnede de başroldeki kadın, “Ben vücudumu hiç görmedim” diyordu. Düşünün 20’li yaşlarında bir kadın ve bedenini hiç görmemiş. Bu kadın dansla bedenini, hayatı, özgürlüğünü ve mücadeleyi keşfediyor. “Women in Mediterranean Sea”de Türkiye, Cezayir, Lübnan ve Mısır’dan kadınlara dair altı hikaye anlattım. Mesela Mısır devrimindeki “mavi sutyenli” bir kadın. Çarşafı var, polis tarafından yerde sürüklenirken çarşafı sıyrılıyor ve altındaki mavi sutyen görünüyor. Bunu gören polis kadının göğsüne basıyor. Neden? Çünkü “mavi sutyen” aslında bir seks objesi... Polis o kadında bunu gördüğünde şaşırıyor, kadının cinselliğini yaşamasını hedef alıyor.