PazarAydınlıkevler’den taze umutlar

Aydınlıkevler’den taze umutlar

03.04.2022 - 03:00 | Son Güncellenme:

Demet Akbağ, 15 sene sonra yeni bir Yılmaz Erdoğan oyunuyla sahneye döndü. “Aydınlıkevler” hem ona hem ekip arkadaşları Salih Bademci, Sinem Ünsal ve Burak Dakak’a kendilerini çok iyi hissettiren, seyirciyi de mutlu edeceğine gönülden inandıkları bir hikâye anlatıyor.

Aydınlıkevler’den taze umutlar

Hani neredeyse hepimizin ortak anıları olan oyunlar vardır. İzlediğimiz günü hatırlarız, sahnelerini birbirimize anlatır güleriz, hayatımızın bir parçası, eski bir dosta dönüşmüştür artık. Kimisi için “Otogargara” öyledir, kimisi için “Bana Bir Şeyhler Oluyor” ya da “Sen Hiç Ateş Böceği Gördün mü?” Yani Yılmaz Erdoğan’ın yazdığı, Demet Akbağ ile beraber efsane bir oyuncu kadrosunun yer aldığı BKM oyunları. O devir 2004’ten 2007’ye kadar süren “Haybeden Gerçeküstü Aşk” ile kapanmış, Demet Akbağ da o günden sonra yeni bir rolle sahneye çıkmamıştı. Aradan 15 yıl geçti, Demet Akbağ nihayet yeni bir Yılmaz Erdoğan oyunuyla sahneye döndü: “Aydınlıkevler”. Şimdi BKM yapımı oyun Maximum Uniq Hall’da yeni bir heyecan, taze umutlarla seyirciyle buluşuyor, 1975 yılında Ankara’nın Aydınlıkevler’inde geçen, “Yaşamak, zemheriye ve yokluğa direnmek ve Amerika’yla baş etmek üzerine dar gelirli ama zengin bir hikaye” anlatıyor. Serdar Biliş’in sahneye koyduğu “Aydınlıkevler”i oyuncuları Demet Akbağ, Salih Bademci, Sinem Ünsal ve Burak Dakak ile konuştuk.

Haberin Devamı

2020 Şubat’ında konuştuğumuzda bu oyun gündemdeydi. İki ay sonra çıkacak mı yoksa eylüle mi kalacak belli değildi.

Demet Akbağ: Aynen öyle. Öyle miydi, böyle miydi derken rafa kalktı. Zaten ondan sonra da bu musibet hastalık aldı başını gitti, kapandık tamamen. Ben de dedim, seyirci gelir mi gelmez mi, salonlar ne zaman açılır belirsiz bir zamanda niye ümitsizce kürek çekelim? Elimizde oyunumuz hazır nasılsa, bu dedim zamanını bekliyor. İşte o zaman bu zamanmış.

Nasıl oldu yeniden canlanma?

Demet A.: Kasım’da Necati Akpınar aradı. Nisan’la (Ceren Özerten) ikimiz gittik, kahvelerimizi içerken “Bu işe başlıyoruz,” dedi öyle yola çıktık. Zaten şu insanda (Salih Bademci) ilk günden beri gözüm vardı. Ama kendisi yoğun bir insan, setten sete koşturan, efendim saçı bir gün böyle geriye taranır, bir gün başka bir renk olur, bir gün değişik kostümler içerisinde karşımıza çıkabilir. Biz televizyonda dizisini izlerken “Ne zaman kalkıyor acaba?” diye konuşuyorduk bir dönem. Mesleki açıdan böyle bir dilek hoş değil ama dizi yayından kalkarsa ve o sırada biz o kancayı atarsak ona, ondan sonra yapacağı işler bizi ilgilendirmez. Sözü almış olacağız. Salih’in “Aman Allahım bu duyduklarım gerçek mi, çok mutlu olurum,” dediği anda ilk kutlamamızı yaptık. Sonra da genç kadromuzun araştırması başladı. Hatta Yılmaz (Erdoğan) görünce Sinem’i “Kafamdaki Sülün’sün sen,” dedi.

Haberin Devamı

Ne güzel, birbirini seven bir ekip oluşmuş.

Demet A.: Nazarım kendi kendime değmesin ama tiyatroda benim için ekip uyumu ve kulis çok önemlidir. Çok uzun zaman birlikte geçirirsin. Bugüne kadar hep gönlüme göre oldu bu. Bu sefer de sanıyorum yanılmadım. Ben onların büyükleri olarak, onlar benim kardeşlerim olarak birbirimizi pek sevdik. İnşallah seyirci de bizi sever.

Salih Bademci: Benim için BKM dediğimiz şey, “Otogargara” ile başladığı andan itibaren o dönemin gençliğinin yeniden tiyatroya akınıdır. Eski oyunları ezbere bilirim ve sınıf arkadaşım İbrahim Kendirci’yle büyük BKM fanları olarak bizim konservatuvara girme sebebimizdir. BKM, Demet Akbağ çocukluk kahramanlarımdı diyeceğim ama denmez, çok ayıp.

Haberin Devamı

Demet A.: Diyebilirsin hayatım ne olacak, hepinizi ben büyüttüm.

Salih B: Buraya ilk geldiğimde şimdi çalışacağız, nasıl hitap edeceğim? “Demet Hanım” desem o provaya uymayacak, “abla” haşa, “Demet ben sana Demet diyorum kusura bakmazsan,” dedim.

Demet A.: Benim de çok hoşuma gidiyor böyle genç ve yakışıklı birinin bana Demet demesi.

Salih B: Demet’in uzun yıllar sonra sahneye çıkıyor olması, Yılmaz Erdoğan’ın oyun yazıyor olması, bunlar tılsımlı hissettiren durumlar. Hayır demenin günah olduğu bir şey. Hayalini kurduğum, kendimi izlerken yerine koyduğum, “Keşke ben de olsaydım,” dediğim şey karşıma geliyor.

Sizler için ne ifade ediyor peki?

Sinem Ünsal: Efsane olarak gördüğün isimlerle aynı oyundasın.  Hiç düşünmeden tabii ki atladım, o audition’a varımla yoğumla girdim. Ben gerçekliğine inanamıyorum zaman zaman. Galiba prömiyerde bir tokatla falan ayılacağım.

Burak Dakak: Ben kendimi çok şanslı hissediyorum. Çocukluğumu saymıyorum, bu benim ilk oyunum. Demet Abla, Salih Abi, Sinem, onlar benden çok çok tecrübeliler. O anlamda kendimi daha güvende hissediyorum. Dokuz yaşında tiyatroya başladım ben Ankara Sanat Tiyatrosu’nda. Sahneyle tanıştığım yer orasıydı, bende ayrı bir yeri var. 

Haberin Devamı

Demet A.: Ben onu Ali’nin yerine koydum. Benziyor da Ali’ye suratı, onu severken Ali diye seviyorum.

Burak D.: Oyunun, her şeyin dışında böyle bir manevi yeri de oldu bende şimdiden.

Oyundaki gibi babaannesi olmak için gençsiniz gerçi.

Demet A.: Değilim valla. Hikâyemiz 1975’te geçiyor. Büyük ihtimalle Zühre 18 - 19 yaşında evlenmiştir. Evlenir evlenmez çocuk doğursa rahat rahat olur torunu. İlk babaanne rolümü 40 yaşında oynamıştım, “Vizontele”de. Ali’yi doğurduğum sene o.

Salih B: Siti Ana’da sen 40 yaşında mıydın?

Demet A.: 39 - 40. Makyaj bile yoktur orada fazla.

“O zor zamanlarda sık sık birlikteydik”

Bu metin yazılırken konuşuyor muydunuz Yılmaz Erdoğan’la?

Demet A.: Yazarken aklındakileri anlattığı günlerimiz olur bizim. Şöyle yapar; şu 20 sayfayı, gel bir okuyalım, ne diyorsun, bunu yürüteyim mi ben? Bu da onlardan biriydi, dedim ki hiç durma yürü. Ama iki sene yapamadık ya, o ara Yılmaz bir arayıp bunu oyun yapamıyoruz, acaba film mi yapsak dedi, önüne attım kendimi. Sen bilirsin diyeceğim ama hiç içim sen bilirsin demek istemiyor, ne olur yapmayalım. Bu bunun için yazıldı, bunu da film yapmayalım artık.

Haberin Devamı

Bir de eşiniz Zafer Bey’in isteğiyle yazılmış bir işti değil mi?

Demet A.: O çok istiyordu. Hadi Yılmaz bir oyun yaz, karım tiyatroyu özledi, ona bir oyun yaz, bak bana sözün vardı yazacaksın. Evet bir de öyle bir durumu var oyunun. O zor zamanlarda sık sık birlikteydik, bir akşam evden ayrılırken, “Hadi kendini çabuk toparla, çünkü biliyorsun ona bir sözümüz var, o sözü tutmamız lazım,” dedi. Teksti de ona ithaf etmiş zaten.

Peki, sizin bu kadar harika bir ekiple sahneye çıkmak dışında ilişkiniz nasıl karakterlerle?

Sinem Ü.: Müthiş gerçekçiliği ve Yılmaz Erdoğan mizahı, o incelikler, kim olsa herhalde okurken bile etkilenir. Daha okurken gözünüzde canlanabilen bir matematiğe sahip. Tüm bu etkenlerin dışında Sülün’ün iki ayrı hâlini görüyoruz; gerçekteki ve Süreyya’nın hayalindeki hâlini. Bu da beni çok heyecanlandıran bir şey.  1975’te geçen bir hikâye ve çok gerçek. Hatta o kadar gerçek olduğunu provalarda öğrendim. Burak Ankaralı ve onun ailesinin de yaşadığı Aydınlıkevler semtinin sakinlerinin aşina olduğu gerçek bir duvar.

Ne kadar gerçeklikten bahsediyoruz?

Demet A.: Gerçek olan şey, Amerikalıların oraya o duvarı örmesi ve oradan birtakım nesnelerin gelip mahallenin camlarını kırması. Onun dışında klasik eski usul bakkalıyla, camcısıyla, marangozuyla, kasabıyla bir mahalle. Mahallenin ressamı, mahallenin varlıklı biriyle evlenip oradan uçmak isteyen kızı, okuyup büyük adam olma hayalleri kuran delikanlısı, o delikanlının muzip arkadaşı, muhtarımız.

Salih B: Şehir hayatına alışmaya çalışan bir babaanne.

Demet A.: Devamlı eskide yaşayan. Kendi memleketlerinde bayağı bilinen bir aileymiş babası falan. Mehdi Efendi’nin kızı.

Salih B: Şu çok güzel bir de; sene ‘75, olaylar sertleşmeye başlamadan bir basamak öncesi. Ve onun nasıl yayılmaya başladığını, o dönemin ruhuna nasıl sirayet ettiğini, hiç altını çizmeden, sadece insanların yaşadığı anlardan öyle tatlı bir dille yazmış ki. 

Demet A.: Benim babaannem ekmeğin karneyle olduğu dönemleri biliyor. Biz de ‘70’li yıllardaki gaz, tüp kuyruklarını yaşadık. Babaannem bize karne dediğinde nasıl anlam veremiyorduysak şimdiki çocuklar da onu anlayamıyorlar. Anarşinin had safhada olduğu, gençlerin patır patır öldüğü, pek çok insanın üniversite hayatının yarım kaldığı, feci bir dönemdi yani. Ama masumiyet ön plandaydı. Ben işte o masumiyeti seviyorum. 

Salih B: Zaten oyunun bugün de vuracağı şey o. Bütün dünyada da Türkiye’de 30 - 40 yılda bir kendini yenileyen bir kaosun içerisindeyiz. Bu zor dönemi ilk defa yaşamıyoruz. 1940’da da yaşandı, 1980’de de yaşandı, şimdi de yaşıyoruz. Bize öğreteceği şey bence bu oyunun; bak buradaki iyi insanlar hayatta var olmaya çalışıyorlar ve bu insanlar ileriye kalıyorlar. İyilikleri ve duruşları sayesinde.

Demet Akbağ:

“Güzel bir yolculuk vadediyoruz”

Biz heyecan içinde, güzel bir iki saatlik yolculuk vadediyoruz seyirciye. Bence mutlu ayrılacaklar salondan. Hepimiz oynadığımız metni ve karakterlerimizi çok seviyoruz, seyirciye de sevdireceğimize inanıyoruz.

Sinem Ünsal:

“Seyirci kendini iyi hissedecek”

Sadece bu dönemi yaşamış seyircinin değil hiç duymamış yaşdaşımız ya da daha genç kardeşlerimizin de kendini çok güvende hissedeceği bir zaman dilimi olacak. Çünkü hayatın ne kadar güvenli bir ortam olabileceğini gösteren bir hikâye. Ve sıcaklık. O şimdi hiç tanımadığımız, unuttuğumuz, asla karşılaşmamış olanlarımızın da olduğu duygu. Her yaştan insana kendini çok iyi hissettirecektir.

Burak Dakak:

“Hikayedeki golf topları bizim evdeymiş”

Ben Ankara’da büyüdüm.Dedemin bakkalı vardı Aydınlıkevler’de. Oyunda geçen bekçiler gazoz içmeye dedeme geliyorlarmış. O bizim duvarı koruyan bekçiler aslında. Hatta annem, dayım, halam, Amerikalıların o kaçan golf toplarını saklıyorlarmış. Bizim hikâyedeki golf topları bizim evdeymiş yani. Bir yandan da onlar yaşadıkları için bunu, çok merak ediyorum acaba ne hissedecekler seyrederken?

Salih Bademci:

“Çok acılı ama süper bir şeydir imkânsız aşk”

Oyunda mahallenin ressamı, hafif deli muamelesi gören bir adamı oynuyorsunuz.

Çünkü adam deli. Kendine yer bulamıyor, oradan oraya savruluyor. Zaten tercih de etmiyor kendini bir yere koymayı. İnsani değerleri çok yüksek, sevgi adına, insani yaşam adına çok kıymetli fikirleri var.

Ve çok istikrarlı bir şekilde âşık.

Çok istikrarlı. Bir kadından öte adam aşkı seviyor. Sevgi adamın ilham perisi. Bütün sanatçılar için öyledir aslında, özellikle bireysel çalışan, heykeltıraşlar, ressamlar, müzisyenler, besteciler, yazarlar için.

Muhtemelen tek bir güzele takılıp kalmazlar.

Evet. Ama birini buldular mı da giderler. İmkânsız aşk her zaman kamçıdır ya. Çok acılı ama süper bir şeydir imkânsız aşk.

Aydınlıkevler’den taze umutlar

Röportajın tamamı Milliyet Sanat nisan sayısında.