03.09.2006 - 00:00 | Son Güncellenme:
Biz Dragos'taki evlerinde buluşuyoruz. Mümtaz beyle son günlerdeki Formula krizini ayrı görüşüyoruz. Bu arada Ann Tahincioğlu'nun elleriyle hazırladığı kekler eşliğinde ağırlanıyoruz. Köpekleri, bahçeleri, sürekli gülen yüzleri, samimiyetleriyle ideal bir aile gibi görünüyorlar. Tek dertleri son yıllarda sık sık bir araya gelememeleri. Özellikle Mümtaz bey Formula 1'le birlikte biraz ailesini ihmal etmeye başlamış anlaşılan. Bir hayali de ileride Galatasaray kulübünün başkanı olmak. Ama "Hanımdan izin çıkarsa" diyor. Çünkü Ann Tahincioğlu bu plana bir tehditle karşılık veriyor: "Yeter! Kaç yıldır motorsporları motorsporları dedin, şimdi de futbola mı geçeceğiz? Biraz da bir aile hayatımız olsun artık. Yoksa ben de Fenerbahçe'ye başkan olacağım." Artık Tahincioğlu ailesi deyince insanların aklına akşam yemeğinde bile masaya kasklarıyla oturan bir aile geliyor. Motorsporları ve Tahincioğlu ismi hep birlikte anılıyor. Baba, Mümtaz Tahincioğlu 1997 yılından beri TOSFED'in yani Türkiye Otomobil Sporları Federasyonu'nun başkanı. Ama onu daha çok Formula 1'i Türkiye'ye getiren adam olarak tanıyoruz. Karısı Ann Tahincioğlu yıllar boyunca kartingin Türkiye'de gelişmesi için çalışmış, aynı zamanda birçok karting ve otomobil yarışında birincilik almış, Türkiye'nin yarışçı kadınlarından. Kızları Raina da annesinin yolundan devam etmiş, kartingde beş Türkiye birinciliğinden sonra geçen yıl Seat Cup'taki tek kadın yarışmacı olmuş, otomobil yarışlarına devam eden 25 yaşında bir genç kadın. Ve Jason Tahincioğlu. Bu yıl bizi GP2 yarışlarında temsil eden, "Üç-dört yıl içinde F1 pilotluğu yapacak tecrübem olur" diyen 23 yaşında bir sporcumuz. Jason T.: "Benim bisiklete hiç hevesim olmadı. Altı yaşından beri dört tekerlek üzerindeyim" Mümtaz Tahincioğlu: Ben bir şeyi ele aldım mı çok ciddi ele alıyorum. 1988 yılı. Bir reklam filmi çekeceğiz. Alinur Velidedeoğlu dedi ki "Bir spor, bir heyecan lazım". Kartinge karar verdik. Ben de İngiltere'de birkaç kez kursa katılmışım ama çok ilgilenememişim. O araçları görünce yine içimiz kıpırdadı. Mümtaz bey ailede önce siz motorsporlarına ilgi duyuyorsunuz. Bir reklam filmi sırasında, karting çekimlerinde hevesleniyorsunuz. O ne hevesmiş ki sonunda Türkiye'ye Formula 1'i getiren adam oluyorsunuz. Mümtaz T.: Ortak aldık. Allahtan Alinur sonra fazla devam etmedi, bana kaldı. Ann T.: "Çocuklar benzinciye girince 'Oh bu kokuyu özlemişiz' diyorlardı" Ve o arabalardan bir tane aldınız. Mümtaz T.: Öyle bir şansları yoktu. Tabii bu şaka. Hiç öyle bir sıkıntımız olmadı. Ann T.: Bazı arkadaşlarımızın çocukları korktu, yapamadı, bıraktı ve çok üzüldüler. Mümtaz T.: Bizimkiler de ağladı ama...Ann T.: Ama o da biz yenildiğimiz zaman. Raina T.: Hep sporla ilgili bir aile olduk. Jason T.: Düşünün. Ben 6 yaşındayım. Ailece hafta sonlarımızı karting pistlerinde geçiriyoruz. Annemizi, babamızı o arabaları kullanırken izliyoruz. Altı yaşındaki çocuğun oyuncakları bellidir. Ama sizi bir direksiyonun başına oturtuyorlar, bir arabaya koyuyorlar. Böyle bir ayrıcalık var mı? Zevk almamanız mümkün değil. Benim hiç bisiklete hevesim olmadı. Zaten küçüklükten beri dört lastiğin üzerindeydik. Ann T.: Ben onları okuldan alıyordum. Benzinciye giriyorduk. İkisi de "Oh, bu kokuyu özlemiştik" diyorlardı. Ve sonra tüm aileyi sardı bu merak. Ne kadar şanslısınız ki dördünüz de sevdiniz bu işi. Çocuklardan biri de mi başta "Yapmayacağım" deyip ağlamadı? Mümtaz T.: Kesinlikle yarışlara birlikte gitmişizdir. Ama bir kere Türkiye'de ben Raina'yladım, o yarışırken. Aynı gün Ann Almanya'da yarışıyordu, Jason İngiltere'de... Yarışlar hakkında da konuşuyoruz tabii. Ann T.: Diyelim ben birinci olamadım, "Ne oldu, araban mı gitmiyor?" der. Evde de yarışları mı konuşursunuz, birbirinizi eleştirir misiniz? Birbirinizin yarışlarını izlemeye mutlaka gider misiniz? Mümtaz T.: Raina iki yaş daha büyük olduğu için daha iyi algılayabiliyordu. O daha erken şampiyon oldu. Aralarında şöyle bir fark var. Raina önde koştuğu zaman kimse onu yakalamıyordu. Ama arkalara düştüğü zaman mücadele etmiyordu. Jason ise önde, arkada fark etmez, mücadele ediyordu. Ann T.: Normal yollarda en temkinlimiz ise Jason'dır. Raina T.: Hele babamız yanımızdayken... 50'yle gitsek bile "Daha yavaş git" diyor. Mümtaz T.: Herkesin kendine göre bir kullanma stili var. Mesela ben daha agresif kullanırım. Raina ve annesinin çok daha temiz bir sürüşleri vardır. Fazla geçmek istemezler, takip ederler. Ann T.: Geçmek istemezler demeyelim, niye istemeyelim? Mümtaz T.: Jason da biraz sakin, biraz agresif. Ama artık agresif olmak zorunda. Raina T.: "Erkeklerin refleksleri daha kuvvetli" Raina ve Jason... İlk bindiklerinde hangisi daha başarılıydı, gelecek vaat ediyordu? Raina T.: Evet. 18 yaşıma kadar karting yarışlarına devam ettim. Üniversiteye giderken İngiltere'de uluslararası ilişkiler okudum. Şimdi İngiltere'de yaşıyorum. Raina, siz artık otomobil yarışlarındasınız anneniz gibi değil mi? Raina T.: Bir dergide moda editörlüğü yapıyorum. Geçen yıl buraya gelmiştim, o zaman Seat Cup'a katıldım. Otomobil yarışı olarak ilkti benim için. Bayanlar kategorisi vardı ama ben erkeklerin olduğu yarışmaya katıldım. Bu kadar zor olacağını düşünmemiştim. Son sıralarda gittim. Bu sene de katıldım, şimdi erkeklerin yarısını geçiyorum. İleride daha önlerde olmak istiyorum. Orada ne yapıyorsunuz? Raina T.: Ben kartingde de erkeklerle yarıştım ve beş sene boyunca hepsini geçtim. Ama ben 8 yaşından beri yapıyordum, onlardan çok daha antrenmanlıydım. Tabii şöyle bir şey var, erkeklerin refleksleri daha kuvvetli. Ve onlar hep arabalara çok ilgililer. Erkekler niye daha iyi araba yarışında? Ann T.: Kocam ve arkadaşları antrenmana gittikleri vakit ben de onlara kekler yapıp götürüyordum. Sıkıcı geliyordu. Bir pistin etrafında dönüp duruyorlar... Sonra bana da "Denemek ister misin?" dedi Mümtaz. Denedim ve çok sevdim. Mümtaz sonra bana kask aldı. Sonra kendine yeni bir go-kart aldı bana eskisini verdi. Ben de daha çok ilgilenmeye başladım. Sonra yarışmalar başladı. Siz nasıl başladınız Ann hanım? Ann T.: Sekiz sene İMK'da (İstanbul Motorsporları Kulübü) çalıştım. Karting sorumlusuydum. Benim amacım kartingin kendi kendini idare edebilecek hale gelmesiydi Türkiye'de. Çocuklara yönelik kurslar yaptık, amatörlere yönelik yarışlar yaptık. Reklamlar aldık, arabalar getirttik sponsorlarla. Ve çok başarılı oldunuz... Birçok Türkiye birinciliğiniz var. Sadece yarışçı olarak değil, kartingin Türkiye'de yayılması için de birçok çalışma yaptınız. Ann T.: Evet. Polo Cup'a katılıyorum zaten bu yıl. Seneye de bırakacağım herhalde. 50 yaşındayım, pek olmuyor artık. Hâlâ yarışıyorsunuz, değil mi? Ann T.: Yok ama ben keyfini aldım artık. Bir de yaş ilerledikçe refleksleriniz zayıflıyor. Niye, yaşı mı var ki bu işin? Ann T.: Bir kere birlikte yarıştık, Mümtaz'ı pistten çıkardılar. Çok agresif kullanıyor diye. Hepiniz birlikte hafta sonu gidip eğlencesine yarışıyor musunuz? Mümtaz T.: Hayır. Vakit bulamıyorum. Bu kadar araç var, bir tanesine binemiyorum. Mümtaz bey siz yarışıyor musunuz? Mümtaz T.: Evet, bir kere kullandım. Hiç Formula 1 aracına bindiniz mi? Mümtaz T.: 280 km. Kaç yaptınız? "Hangi arabanın içinde göründüğümüzün hiç önemi yok. Hiçbir zaman arabamız şu olsun, şöyle hız yapsın demedik" Mümtaz T.: Bu eleştirileri getirenlerin bir yerlerinde bir kıskançlık var. Hazmedememek... Bu işi aldığım günden bugüne dek Türkiye'de pilot sayısının artışını ele almaları lazım. Kaç tane tesis açıldı, haftada kaç organizasyon yapıldı... Ayrıca Türk insanı sporu fazla sevmez. İlk önce sevdireceksin ki yeni yetenekler çıksın. Böyle büyük bir organizasyonun burada olmasının, yarışçılarımızın uluslararası standartlarda bir yerde antrenman yapmasının Türkiye'ye hiç mi faydası yok? Sizi eleştirenler "Gitsin turizm bakanı olsun, sürekli Türkiye'yi tanıtmakla uğraşıyor, asıl görevi bu sporun Türkiye'de gelişmesini, yeni pilotların, gençlerin yetişmesini sağlamak" diyorlar. Mümtaz T.: Hiçbir zaman... Hangi arabanın içinde göründüğümüzün önemi yok bizim için. Raina T..: Ben İngiltere'de araba kullanmıyorum bile. Jason T.: Hatta annem dokuz yıldır aynı arabayı kullanıyor. Artık zamanı geldi, değiştirmesi lazım ama ikna edemiyoruz. Ann T.: Beni idare ediyor. Günlük hayatınızda arabalara meraklı mısınız? "Aman şu model arabam olsun, şöyle hız yapsın" der misiniz? "Tabansız ne demek, algılayabilmiş değilim" Geçtiğimiz hafta sonu İstanbul'da yapılan Formula 1 Grand Prix'sinde birinci gelen Felipe Massa'ya kupasını KKTC Cumhurbaşkanı Mehmet Ali Talat'ın vermesinin ardından bir kriz patlak verdi. FIA (Uluslararası Otomobil Federasyonu) soruşturma başlattı. Sözcüsü Türkiye'nin siyasi tarafsızlık ilkesini ihlal etmiş olabileceği endişesiyle bu soruşturmayı açtıklarını söyledi.Bu arada TOBB (Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği) başkanı Rıfat Hisarcıklıoğlu kupayı Talat'ın vermesinin kendi fikri olduğunu söyledi, TOSFED başkanı Mümtaz Tahincioğlu'nun da "Haberim olsa engellerdim" dediği yazıldı. Bunun üzerine tartışma büyüdü, Hisarcıklıoğlu, Tahincioğlu için özetle "Nasıl haberi olmaz? Sıkıştı mı 'Haberim yok' diyor. Böyle tabansız insanlarla Türkiye bir yere gidemez" dedi. Ve birçok gazete bu tabansız lafıyla birlikte haberi manşetine taşıdı. Ona ben cevap vermeyeyim. Ben tabansız kelimesinin ne olduğunu çok algılayabilmiş bir insan değilim. Başkanın herhalde ters, kızgın bir anına denk geldi, öyle bir şey söyledi. Ben onu orada bitirdim. Ben böyle söz düellosuna girmek yerine problemi çözmeyi yeğlerim. Allahaşkına tabansız ne demek? Temelsiz, korkak? "Ne kadar az konuşursanız o kadar az delil verirsiniz" Aynen. Unutmayın ki ben bu teşkilatın, FIA'nın içinde olan bir üyeyim. Daha önce bu türlü cezaların, uyarıların verildiği ortamlarda bulundum. Bu olay olduktan sonra aklıma hemen diğer yaşadığım tecrübeler geldi ve herkesi sakin olmaya davet ettim. Çünkü ne kadar az konuşursanız karşınızdakine o kadar az delil verirsiniz, savunmanızı daha iyi yaparsınız. Olay daha ilk patlak verdiğinde siz "Uzatmayalım, büyütmeyelim" dediniz zaten. Tabii dünya artık o kadar ultra teknolojik bir hal aldı ki... Bu teknoloji söylediğiniz her şeyi yayıyor ve aynı zamanda kayıtlara da geçiriyor. Tartışmalar bizim ulusal basında çıkıyor olsa da bu tür durumlarda tüm haberler belge olarak sunuluyor değil mi? FIA'dan ceza uyarısı gelmez. FIA bu olayın nasıl olduğunu önce kendi temsilcisine sorar. Yani bana. Biz de oradaki olayın akışını yazarak raporumuzu verdik. FIA şimdi tarafları dinlemek için çağırıyor. FIA'dan bir uyarı geldi mi gerçekten? Ne dediler? TOSFED ve MSO yani işletmeci şirket. Ben MSO'nun yönetim kurulu üyesiyim ayrıca. FIA 19 Eylül'de davet etti. Taraflar? Kimse şikayet etmese de olur. Zaten bütün yapılan yayınlar seyrediliyor, kaydediliyor. FIA başkanı da oradaydı ve maalesef seremoniyi de canlı olarak izlemişti. Gördü olayı. Aslında gördüğünde tam algılayamadı. Ama daha sonra Güney Kıbrıs Rumlarının yaptıkları itirazla bu mesele resmileşti. Tabii başkan da resmileşen bir başvuruyu bize iletmek ve rapor istemek zorunda. Ben burada herkesi birliğe çağırıyorum. Çünkü bu bir milli meseledir. Bu meseleyi çözerken de aynı ağızdan, aynı dille konuşmamız lazım. Uluslararası kurallar herkes için geçerlidir. Bu işi yapmaya başlarken de "Uluslararası kurallara uyacağım" demişsin. İmza atmışsın. Böyle bir olay yaşanması için birinin şikayet etmesi gerekmiyor mu? Yoksa FIA kendisi mi bir rapor istiyor? "Zaten isim listesini bana göstermek zorunda değiller" Seremoni akışına göre rapor veriliyor. "Böyle böyle oldu, işletmeci şirket de bunu şu maddenin şu noktasına göre böyle uyguladı" diyoruz. "Uluslararası arenada tanınan birisi de kupayı verebilir" diyor kurallar. O gün de kupayı verebilecek en yüksek makama sahip şahıs uluslararası alanda da tanınan Mehmet Ali Talat'tı. İşletmeci şirket de bunu düşünerek böyle yapmış" diyoruz. Raporu hazırlayıp yolladınız. Nasıl bir rapor sundunuz? MSO yani işletmeci şirket oradaki tüm akıştan ve isimlerden sorumlu şirkettir. MSO'nun ortakları da TOBB ve İTO. Sonra İstanbul Büyükşehir Belediyesi ve daha küçük oranda İstanbul Özel İdaresi. Ödül verecek isimleri kimler belirliyor? Engellerdim kelimesini hiç kullanmadım. "Uyarırdım" dedim. Siz "Bilseydim engellerdim" deyince herkes "Kimi engelliyorsun?" diye sinirlendi. Hayır hayır. Listeyi bana göstermek zorunda değiller. Listenin altında kimsenin imzasının olması gerekmiyor. Siz listeyi biliyormuşsunuz zaten. Ne için uyarıyorsunuz ki? Tekrar söylüyorum, kimse listenin altına imza atmak zorunda değil. Evet, ben bir belgeye imza attım. O da şu... Üçüncülük kupasını benim vermem lazım. Benden rica ettiler, "İTO Başkanı versin" dediler. Ben de "Memnuniyetle" dedim. Ama "Yazılı belge lazım" deyince öyle bir belgeye imza attım. Yani üçüncülük kupasını benim yerime Murat Yalçıntaş'ın verebileceğine dair bir belgeyi imzaladım. O listenin altında imzanızın olduğu söylendi. "FIA'nın temsilcisiyim. Uyarmak görevim. Kimse gocunmasın" Tabii ki. Ayrıca ben FIA'nın resmi temsilcisi sıfatını taşıyorum burada. Benim kurallar konusunda uyarmam gayet doğaldır. Bundan kimse gocunmasın. Benim uyarmam gerekir; ha uyarıyı kaale alırlar, almazlar o ayrı konu. Siz bu işin siyasetine girmiyorsunuz. "KKTC Cumhurbaşkanı Mehmet Ali Talat verebilir, veremez", "Biz tanıyoruz, onlar tanımıyor" gibi politik olaylar üzerinde konuşmuyorsunuz. Sizin tek derdiniz Formula meselesi ne olur, FIA ne der galiba. Soruyor zaten. Sordu bile. Yoksa FIA size "Neden uyarmadın?" der. En kötüsü sarı kart alırız, ikaz alırız. FIA kafasına takıp da bir karar almak isterse yapacağı ilk şey sarı kart çıkarmaktır. Sonra kademe kademe gider. Ama biz o kademeleri de yaşamaya başladık çünkü çok konuştuk. Bu yaşananlardan sonra Formula 1 ev sahipliğimiz açısından en kötü ne olabilir? Ann T.: "Kocama hakaret edildiğinde bana da hakaret edilmiş oluyor" Ann T.: İşte en büyük problemimiz bu. Hiç vakit yok bir araya gelmemiz için. Mümtaz T.: Son dört seneye kadar belki bazı şeyleri birlikte yapardık. Sporu birlikte yapardık, birlikte tatile çıkardık. Ama şimdi çocuklar yurtdışında. Artık benim meşguliyetim arttı bu Formula 1'le... Koptuk. Ann T.: Benim kocam bu işler için bu derece çabalarken, bizi bile ihmal ederken ona eleştiri geldiğinde çok üzülüyorum. Kocama hakaret edildiği zaman bana da hakaret edilmiş oluyor. Hayatımız kalmadı. Her akşam bir toplantısı var, bir problem var çözülecek. Gerçekten büyük fedekarlık gösteriliyor ama hâlâ eleştiriler... Ailecek neler yaparsınız?