15.11.2020 - 07:00 | Son Güncellenme:
Geçmişte İstanbul depremlerden çok yangınlardan tahrip olmuştur. Özellikle konut yapılarının ahşap olması, yapılaşmanın bazı bölgelerde birbirlerine çok yakın olması, dar sokaklar yüz yıllar boyunca büyük alanların yok olmasına neden olan yangınlara sebep olur.
İstanbullu’nun en büyük korkusunun yangın olmasına karşın oldukça sık aralıklarla olan depremler, su baskınları, yıldırım düşmeleri ve fırtınalarda şehir sakinlerini tedirgin eder. Ancak konut yapılarının çoğunlukla ahşap olması depremin etkisini azaltır ama bu kere de anıtsal yapılar, camiler, surlar, saraylar ve kuleler zarar görür.
Fetih öncesi dönemlere ait bilgilerimiz yeteri kadar incelenmemiş olup, bu konuda dönemin kronikleri üzerinde detaylı bir çalışma yapılması gerekiyor. Buna karşın rahmetli Mustafa Cezar’ın 1962 yılında yazdığı “Osmanlı Devrinde İstanbul’da Yangınlar ve Tabii Âfetler” başlıklı makale hâlâ günceliğini korumaktadır.
İstanbul’da bilinen ilk büyük deprem 1489 yılında vuku bulur. Dönemin kaynaklarına göre hicretin 894 yılı Safer ayının on üçüncü günü (16 Ocak 1489) meydana gelen depremde “... bir azim zelzele vaki olup nice minareler ve binalar yıkılıp harap oldu...” diyerek bazı yapıların tahribine neden olduğunu belirtir.
İstanbul’daki en büyük depremin kesin tarihi konusunda yeteri kadar bilgi yoktur. H. 915 / 1509 yılı Haziran veya Temmuz ayları içinde meydana gelen bu depreme tarihimizde Kıyamet-i Suğra / Küçük Kıyamet denilmektedir. Bu depremin kırk beş gün boyunca İstanbul’un sarsılmasına 106 cami ve mescid ile 1070 civarında evin yıkılmasına neden olduğu bildirilmektedir. Bu depremde Topkapı Sarayı’nın bazı bölümlerinin, Kız Kulesi, Galata Surları, Galata Kulesi ve Yedikule’nin zarar gördüğü kayıtlıdır. Bu deprem Fatih Camii kubbesiyle, yeni yapılmakta olan Bayezıd Camii kubbesine de zarar verir. Bu deprem sırasında o güne kadar hiç görülmemiş bir su baskını olduğundan da bahsedilmektedir. Marmara Denizi’nde meydana gelen büyük dalgalar nedeniyle kabaran deniz yer yer surların içine girerek sokakları su içinde bırakır. Sultan II. Bayezıd’ın emri ile oluşturulan tamir ekipleri, her evden birer amele ve her evden toplanan 22 akçe vergi ile oluşturulan bütçeyle şehirde zarar gören yapıların kısa sürede onarımını tamamlar.
1557 yılında meydana gelen depremde ise yine Fatih Cami’nin zarar gördüğü ve bazı evlerin yıkıldığı anlaşılmaktadır.
‘Küçük Kıyamet’
6 Cemaziyelahir 1058 / 28 Haziran 1648 günü meydana gelen depremde özellikle camilerde meydana gelen hasarların detaylı bir şekilde tespit edildiğini görmekteyiz. Topkapı Sarayı arşivinde bulunan bir vesikaya göre şehrin çeşitli yerlerindeki on üç cami bu depremden hasar görmüş olup, onarımları için ne kadar harcama yapılması gerektiği bildirilmektedir.
11 Temmuz 1690 gecesi meydana gelen bir depremde ise Fatih Camii kubbeleri ve birkaç bina hasar görür. Birkaç gün süren artçı sarsıntılar sonucu Topkapı yıkılır, bazı kâgir binalarda hasar meydana gelir.
1719 / 1752 ve 1754 yıllarında meydana gelen üç depremde şehre oldukça hasar verir.
22 Mayıs 1766 günü meydana gelen deprem o güne kadar tespit edilen en büyük depremdir. Sultan II. Bayezıd döneminde meydana gelen Küçük Kıyamet ile karşılaştırılan bu depremde Sultan Selim, Şehzade, Süleymaniye, Nuruosmaniye, Laleli, Yeni Camii ve Ayasofya Camileri büyük hasar görür. Özellikle Fatih Camii’nin büyük kubbesi tümüyle çöktüğü gibi küçük kubbelerde zarar gördüğü için büyük bir yıkıntıya dönüşür. Surların bir bölümünde, ahşap Beşiktaş Sarayı’nda, kâgir yapılardan Topkapı Sarayı ve Bayezıd’da bulunan Eski Saray’da önemli hasarlar meydana gelir.
1790, 1802 ve 1855 yılında meydana gelen üç deprem nispeten daha küçük hasarlarla atlatılır. 1855 depreminin esas olarak Bursa’da büyük tahribata neden olduğu kayıtlıdır.
10 Temmuz 1894 günü öğle vakti vuku bulan deprem belki de İstanbul’un gördüğü en şiddetli depremdir. Kapalıçarşı’nın bir bölümünü oluşturan Bitpazarı, Yağlıkçılar, Çadırcılar’ın yıkıldığı, Edirnekapı Mihrimah Sultan, Azapkapı Sokullu Mehmed Paşa, İmrahor Camii gibi yapıların hasar gördüğü, çok sayıda cami ve mescitte onarıma ihtiyaç duyulan hasarlar yaratan bu depreme ait hasarın büyüklüğünü gösteren çok sayıda fotoğraf da günümüze ulaşır.
Tabiat affetmiyor
Görüldüğü gibi İstanbul tarihi boyunca çok sayıda depreme maruz kalmış olup, büyük hasarlar meydana gelmiş ve can kaybı olmuştur.
Buna karşın, bir ihtimal İmparator I. Constantinus (324-337) döneminde yapılan, VII. Constantinus (944-959) döneminde onarım geçirdiğini bildiğimiz ve Latin İstilası (1204-1261) döneminde üstündeki bronz plakaları sökülen 32 metre yüksekliğindeki “Örme Sütun”, İmparator I. Theodosius (379-395) döneminde dikilen 19,60 metre yüksekliğindeki “Dikilitaş” büyük bir olasılıkla İmparator I. Constantinus (324-3337) döneminde dikilen ve yaklaşık 50 metre yüksekliğindeki Çemberlitaş, İstanbul daha Konstantinopolis adını almadan önce Roma İmparatoru Claudius Gothicus’un (268-270) şerefine dikilen Gülhane Parkı’ndaki Gotlar Sütunu, şehrin valisi Tatianus tarafından İmparator Markianos’un (450-457) anısına dikilen Fatih’teki Markianos Sütunu yapımlarından bin beş yüz yılı aşkın zaman geçmesine rağmen varlıklarını korumaya devam etmektedirler. Anlaşılan insanlara ve yapılara zarar veren deprem değil, malzeme kullanımı ve yapım hatalarıdır. Yüzyıllar sonra hâlâ ben yaptım oldu düşüncesinin bedelini ödemeye devam ediyoruz. Ben yaptım olmuyor, tabiat er geç yanlış yapanı, yanlış yapılanı affetmiyor. Bunun bedelini ise masum insanlar ve diğer canlılar canları ile ödüyor.
Hepimize geçmiş olsun. Allah ölenlere rahmet, geriye kalanlara akıl fikir nasip etsin. Elbette geçmiş olsun demekle olmuyor, ne yazık ki bu gibi olaylar geçmiyor, belirli aralıklarla ben de varım diyerek büyük yıkımlara ve kayıplara yol açıyor.