01.01.2018 - 01:30 | Son Güncellenme:
İsmail Şahin
Haliç kıyısındaki demir kilise olarak bilinen Bulgar kilisesi Sveti Stefan 7 yıl süren restorasyonun ardından 7 Ocak’te resmi bir törenle açılıyor. Açılışış törenine Başta Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Bulgaristan Başbakanı Boyko Borisov ve Bulgar Partiği Neofit olmak üzere Türkiye, Bulgaristan’dan bin civarında davetlinin gelmesi bekleniyor.
Mimari açıdan dış görünümü yeni barok, yeni gotik ve bizans tarzlarının birleşiminden oluşan kilisede buharlı şahmerdan ilk olarak kullanılmış, tamamen prefabrik olarak yapılmış ve eşi benzeri yok olmasının yanı sıra Bulgaristan ve Bulgarlar için de çok önemlidir. Çünkü İstanbul Bulgar halkının ulusal bilincinin uyandığı hatta onları tabiriyle ‘Bulgar Yeniden Doğuş Çağı’nın merkezidir ve Sveti Stefan da bu çağın bir ürünüdür. İnternette bir sürü yalan yanlış efsaneye de konu olan kilise hakındaki gerçekleri Bulgar Ekzarhlığı (Önderliği) Ortodoks Kilisesi Vakfı Hristo Kopano’ya sorduk. Türkiye’deki Bulgar cemaatinin geçmişi üzerine araştırmalar yapan Kopano, demir kilisenini ortaya çıkışında Tanzimat fermanının etkisi olduğunu dile getiriyor.
1839 yılında yürürlüğe giren Tanzimat fermanıyla Osmanlı topraklarında seyahatin daha serbest bir hale gelmesi, o dönüm yaklaşık 750 bin nüfusu olan İstanbul’a göçü de hızlandırmış. Bu dönemde binlerce Bulgar da çalışmak için İstanbul’un yolunu tutmuş. Abacı, celepçi (hayvan ticareti yapan kimse) ve bahçıvanlık yapan Bulgarların sayısı 1800’lerin ortalarında 60 bine kadar ulaşmış. Ancak Rum kilisesinde ibadet eden Rum tebasından sayılan Bulgarlar Rumca yapılan ayinleden hiç bir şey anlamıyorlar. O dönem Padişahın yakın dostu ve danışmanı olan Stefan Bogoridi, Rumların soydaşlarına yaptığı baskılardan rahatsız olur. Aynı zamanda Padişaha danışmanlık da yapan Bogoridi, 18 Eylül 1848’de Padişaha bir mektup yazarak İstanbul’da yaşayan Bulgar Cemaatine bir papaz evi kurulması için müsaade istedi. Bogoridi’nin talebine 23 Eylül 1849’de Padişah izin verildi. Bogoridi hemen Haliç kıyısında bulunan eski evinin arsasını Bulgar Cemaatine hediye etti. Eski evin bir kısmı 15 gün gibi kısa bir süre içinde ahşaptan bir ibadethaneye çevrilerek hizmete girdi. Adına da arsayı bağışlayan Bogoridi’yi de çağrıştırması için ‘Sveti Stefan’ (Aziz Stefan) denildi.
NEDEN DEMİR KULLANILDI?
Osmanlının himayesinde, ekzarhlık kurulduktan sonra mevcut kilisenin yerine görkemli bir kilise yapmak için girişimler başladı. Bulgar cemaat bağış topladı. Ayasofya’nın restorasyonunu yapan İtalyan Fossati kardeşlere proje yaptırıldı. Ancak temeli atılan kagir bina çok ağır olduğu için batmaya başlayınca kilisenin inşaatı da yarım kaldı. Toplanan para da suyunu çekti. 1877’de Bulgar prensliği kurulunca kilise fikri yine alevlendi. Kilisenin projesini Ermeni mimar Hovsep Aznavuryan çizdi. Kagir bina 3 bin ton geliyordu. Aznavour kiliseyi tamamen demirden tasarladı. Tamamen demirden ve dünyada ilk prefabrik olarak yapılan kilisenin parçaları Avusturya’nın başkenti Viyana’da Wagner firması tarafından imal edildi. 500 ton demir kullanılan kilise önce Viyana’da boş bir arazi üzerinde birleştirildi. Sonra da sökülerek Tuna nehri üzerinden İstanbul’a taşındı. 1896 yılında kilisenin inşaatı başladı. Kilisenin inşaatı için önce 12 metrelek çam ve meşe ağaçları buharlı şahmerdanlarla çakıldı. Trefabrik olan demir kilise bu kazıkların üzerine monte edilerek batması engellendi. 1898 yılında görkemli bir açılış yapılan demir kilise ayrıca Bulgar kilisesinin Rum kilisesinde bağımsızlığını temsil ediyor ve Bulgar aydınlanma çağının da bir sembolü olarak anılıyor. Bulgaristan’da da büyük katedraller olmasına rağmen Demir Kilise tarihsel anlamda Bulgarların en büyük dini yapısı olarak anılıyor.
Patriği anma sultanı an!
Bulgar Kilise Cemaati kilise açıldıktan sonra resmen kuruldu. Hemen kilisenin karşısında rahiplerin kalacağı ‘Metoh Binası’ inşaatına başlandı. 1856 yılında verilen “Hattı Hümayun Fermanı” Bulgarlara kanuni mücadele olanağı da verdi.
3 Nisan 1860 Paskalya Bayramı’nda yapılan ayinde cemaatten gelen ‘Patriği anma Sultanı an’ sözleri üzerine Episkopos Ilarion Makariopolski Rum Patrikhanesi’ne olan bağımlılığı ret ederek, Bulgar Kilisesi’nin bağımsızlığını ilan etti. Metoh Binası’nın üzerine de (halen binanın üzerinde okunuyor) padişaha teşekkür mektubu yazıldı. İstanbul’daki bulgarlar 1870 yılında ise Padişah Abdülaziz’den Bulgar ekzarhlığı (önderliği) kurulması için izin aldı.
YANLIŞ BİLİNENLER
Padişah abdülaziz hem patrikhane ile arayı bozmamak, hem de “bunlar bizim başımıza da bela olur” kaygısıyla işi zora koşmaya çalışmış ve onlara “kiliseyi üç ayda tamamlarsanız izin veririm” demiş.
Kilisenin yapımına 1891 yılında başlanıyor ilk kagir olarak tasarlanıyor, sonra batmaması için demirden yapılıyor. Yapımı da 6 yılı geçiyor...
Büyük bir istanbul yangınında kilisenin etrafındaki tüm yapılar kül olmuş. Kilise metal olduğundan yanmamış ama 3 gün bina alkor bir halde durmuş.
Demir kilise yapıldıktan sonra hiç bir yangına maruz kalmadı.
Kilise bombalandı. Sonra yeniden inşa edildi...
Tamamen yalan kiliseye bomba isabet etmemiştir.
Sultan ziyaretine geldi
Rumlaşmış bir Bulgar olan Stefan Bogoridi, Padişah Abdülaziz’den önceki sultanların da danışmanlığını yapmış. Hatta 2. Mahmut’un Balat’taki evini ziyaret ettiği rivayet ediliyor. Sultan Bogoridi’ye evine geleceğini söylüyor. Bogoridi inanmıyor. 2. Mahmut kayıkla gelerek onu şaşırtıyor. İlk defa bir Hristiyanın evine konuk olan sultan ertesi gün cariyelerini evi görmeye yolluyor.