15.07.2020 - 07:00 | Son Güncellenme:
AYDIN HASAN / ANKARA
Türkiye 15 Temmuz 2016 gecesi, neredeyse her aşamasını açık gözlerle dakika dakika izlediği bir kâbusu yaşadı. Kendi halkını korkutmak için kentler üzerinde alçak uçuş yapan savaş uçaklarından bomba atıldı. Bombaların hedeflerinden biri de milli iradenin karargâhı Meclis idi. Helikopterler, Genelkurmay kavşağında halkın üzerine mühimmat bombaları fırlattı.
Tanklar; köprü üzerinde, caddede, sokakta askerin, polisin ve sivillerin üzerine sürüldü. Ama bu kâbus kısa sürdü. Devlet, teslim olmadı. Millet; devletini, ipi emperyalizmin elindeki mollanın teslim almasına izin vermedi. Türk halkı, o gece Türkiye’ye kâbus yaşatmak isteyenleri müptezel bir kâbusun tarihin çöplüğüne atılmış figüranları olmaya mahkûm etti.
ABD’de onaylandı
15 Temmuz 2016 gecesinin hikâyesini anlayabilmek için öncesinde yaşanan gelişmeleri ana hatlarıyla ele almak gerekiyor. 15 Temmuz darbe girişimi her ne kadar ordu içindeki rütbeli subaylar tarafından uygulamaya geçirilse de ardında planlayıcıları ve yöneticileri arasında ABD’de yaşayan FETÖ’nün başındaki Fetullah Gülen ile onun Türkiye’deki imamları vardı. FETÖ’nün polisteki, yargıdaki ve telekomünikasyon alanındaki uzman kadroları da, darbede belirli ölçüde rol oynamaları için görevlendirilmişti. Eğer darbe girişimi başarılı olsaydı hedefte sadece hükümet sistemi değil rejim değişikliği de vardı. Fetullah Gülen, dini bir otorite sıfatıyla Türkiye’ye dönecekti. Türkiye, muhtemelen korkunç bir iç savaşın içine sürüklenecekti. FETÖ’nün imamları, 15 Temmuz’u Ankara’da kiralanan evlerde, ordu içindeki FETÖ’cü subaylarla aylar süren toplantıların sonucunda planlamıştı. Darbe girişiminin tepesindeki isimlerden biri olan Adil Öksüz, 15 Temmuz’dan bir kaç gün önce ABD’ye giderek, darbe planını Gülen’e onaylatmış ve hemen Türkiye’ye dönmüştü.
Darbe girişiminin ardındaki kişi ABD’de yaşayan Fetullah Gülen’di. Gülen, 1966 yılında İzmir Merkez Vaizliği görevi sırasında Kestanepazarı’nda örgütlenme çalışmalarına başladı. Cemaatin bir anlamda hücre örgütlenmesini oluşturan ışık evlerinin temeli, bu dönemde atıldı.
Devlet içinde
Gülen, kendini Atatürk’ün kurduğu modern devleti ortadan kaldıracak, dini hayatı irşad edecek bir kurtarıcı olarak görüyordu.
1996 yılında CHP’nin eski Genel Sekreteri Kasım Gülek’in vasiyeti üzerine cenaze namazını kıldırdı. Kurduğu yapı; zaman içinde yetiştirilen öğrencileri, sınavlarda soruların çalınmasını da kullanarak devlet kadrolarına yerleştirdi. Cemaat bir yandan kendini gizleyerek devletin içinde örgütlenirken, diğer yandan ticari yollarla ekonominin damarları içinde bir yer tuttu.
Orduya kumpas
CHP ve MHP’li milletvekillerine yönelik kaset operasyonları, Balyoz, Ergenekon, askeri casusluk ve Fenerbahçe’ye yönelik şike davaları ile kozmik oda aramasının birer FETÖ kumpası olduğu zaman içinde anlaşıldı. Paralel devlet yapılanması olduğu açığa çıkmaya başlayan cemaat örgütü, gelir kaynağı olan dershanelerin kapatılması kararının ardından bu kez hedefine AK Parti iktidarını koydu.
Pensilvanya’dan yönetti
Gülen, 1999 yılında Emniyet içinde Cevdet Saral ve ekibinin hazırladığı rapor ve açılan davanın ardından ABD’ye yerleşti. Kurduğu örgütü Pensilvanya’da bulunan malikânesinden yönetti. 1982’de İzmir’de Yamanlar Koleji ile başlayan eğitim faaliyeti zaman içinde yurt içi ve yurt dışında büyük bir eğitim ağına dönüştü. 2014 yılında Telekomünikasyon İletişim Başkanlığı’nda yürütülen soruşturmada devletin içindeki cemaat yapılanmasının 509 bin 516 kişiyi dinlediği ortaya çıktı. 2012 öncesine ait çok sayıda usulsüz dinleme kaydı ise arşivden silinmişti.
Hedefi Erdoğan’dı
Açıkça devleti ele geçirme operasyonunun ilk hamlesini, 7 Şubat 2012’de MİT operasyonu ile yaptı. Cemaatin savcısı olduğu ortaya çıkan Sadrettin Sarıkaya, 7 Şubat 2012’de MİT Müsteşarı Hakan Fidan’ı ifade vermeye çağırdı. Çağırma tebliğinin zamanlaması, dönemin Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan’ın İstanbul’da ikinci kez ameliyat olacağı güne denk getirilmişti. Fidan tutuklanacak, MİT cemaat tarafından ele geçirilecekti. Erdoğan, kurulan tuzağı görünce Fidan ifade vermeye gitmedi ve 18 Şubat 2012’de MİT yasasında değişiklik yapıldı. Cemaat, iktidara yönelik ikinci hamlesini 17-25 Aralık 2013’teki soruşturmalar ile yaptı. İktidara yönelik olarak yargı ve polis eliyle bir darbe yapılmak isteniyordu.
Tasfiye edilecekti
Cemaatin, artık gizli amacı olduğu, devlette paralel bir yapılanma kurduğu ortaya çıkmıştı. Erdoğan, 30 Mart 2014’teki yerel seçim öncesinde cemaate karşı ilk mücadelesini meydanlarda verdi. Erdoğan, 2015 yılında yapılan Haziran seçiminin ardından erken seçime gidildiği Kasım’daki genel seçimde de gücünü korudu. 2016 yılına girildiğinde cemaatin devletten tasfiyesi operasyonları başlatılmıştı. Yargı ve poliste çözülme sürecine giren FETÖ, Türk Silahlı Kuvvetleri bünyesi içine gizlenmiş, askeri hiyerarşi dışında hareket eden unsurları ile 15 Temmuz 2016’da darbe girişiminde bulundu.