31.10.2021 - 07:00 | Son Güncellenme:
Gonca Kocabaş / Milliyet.com.tr - Hayatımızdan hareketi çıkarıp, pasif bir yaşam sürmeye başladığımız zaman sağlık sorunlarıyla başımızın derde girmemesi kaçınılmaz oluyor. Bunların belki de en tehlikelisi obezite. Verilere göre, obezitenin dünya çapında 1975 yılından bu yana 3 katına çıktığı biliniyor. Her yıl insanlar bu sebeple hayatlarını kaybediyor. TBMM Obezite ile Mücadele Yöntemleri ve Önlemleri Komisyonu raporuna göre de Türkiye’de de her 3 kişiden 1’i obez.
Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Örgütü (OECD) verilerine göre 2003 yılında Türk halkının yüzde 12’si obez iken bu verinin 2012 ve sonrasında yüzde 22,3’e yükselmesi, son 10 yılda obezitenin hızla arttığını ve gelecekte daha büyük problemlere yol açabileceğini gösteriyor.
Peki, uzun ya da kısa süreli açlıklarla obezite tedavi edilir mi? Haberimizde 382 gün aç kalarak kilo veren Angus Barbieri’nin hikâyesine tanık olacaksınız. Böylesine uzun süreli bir açlığın ne kadar tehlikeli olduğunu, Türkiye ve dünyadaki obezite oranlarını, sebepleri ve tedavi yöntemlerini araştırdık ve İç Hastalıkları Uzmanı Dr. Ayça Kaya’dan bu konu hakkında görüş aldık.
382 GÜN AÇ KALARAK ÖLÜME DAVETİYE ÇIKARDI
Fazla kilolarından şikayetçi olan 27 yaşındaki Angus Barbieri, 1965 yılında 207 olan kilosunu ideal seviyelere indirmeye karar verdi. Hastanede tedavi altına alınan genç adam, doktor kontrolünde bir açlık diyetine başladı. Kısa zamanda kilo verdiği görülen Angus Barbieri, ideal kilosu(82) için açlık diyetine biraz daha devam etmek istediğini doktorlarına söyleyince, düzenli kontrol şartıyla buna izin verildi.
Besin eksikliğini telafi etmek için vitamin takviyeleri yapıldı ve düzenli kan tahlilleri ile sürekli gözetim altında tutuldu. Diyetini devam ettirdiği dönemde de sık sık hastaneye gelen Angus Barbieri, en azından 1 gece hastanede kalıyor, sonrasında evine gidiyordu. Barbieri yiyecek eksikliğini siyah çay, sade kahve ve mineralli su ile gideriyordu. Tuvalete çıkma sıklığı ise sadece 40 – 50 günde bir oluyordu. Bu durumun oldukça tehlikeli olduğu herkes tarafından bilinen bir gerçekti.
Zaman ilerledikçe vücudu enerji için kendi yağ depolarını yakmaya ve yiyecek eksikliğine de uyum sağlamaya başladı. Barbieri, tam 1 yıl 17 gün boyunca bu diyetine devam etti. Dünyanın en uzun süre aç kalan insanı olan Barbieri, oldukça zor ve tehlikeli bir süreç yaşadı. Diyetinin son 8 ayında, kan şekeri seviyeleri de oldukça düşük çıkıyordu.
İLK KAHVALTISI HAŞLANMIŞ YUMURTA VE TEREYAĞLI EKMEK OLDU
Diyetinin bitimine yaklaşık 2 ay kala da, çayına ve kahvesine bir tutam süt ve şeker koymaya başladı. Denenmemesi gereken ve oldukça tehlikeli bir işe kalkışan Barbieri, 382 günün sonunda diyetini sonlandırmaya karar verdi. Açlık diyetinden sonra, yemeklerin tadını unuttuğunu dile getiren Barbieri, ilk kahvaltısında 1 dilim tereyağlı ekmek ve haşlanmış yumurta yedi. Kahvaltı sonrası kendisiyle röportaj yapan gazetecilerle konuşan Barbieri, “Yumurtadan çok büyük bir keyif aldım ve kendimi çok tok hissediyorum” dedi. Barbieri, 7 Eylül 1990’da 51 yaşındayken oluşan sağlık sorunları nedeniyle hayatını kaybetti.
DÜNYANIN EN KORKUNÇ DİYETİ
Bu inanılmaz derecede sıra dışı ve tehlikeli durum, şimdiye kadar kaydedilmiş en aşırı açlık diyeti örneklerinden biriydi. Öyle ki 1971 yılında bu tehlikeli kilo kaybı, Guinnes Rekorlar Kitabı'na girdi fakat böyle bir diyetin sağlık üzerinde korkunç etkileri sebebiyle listeden çıkarıldı. Angus aşırı kilolu olduğu için vücudu oruca ve yağ yakmaya daha hazırlıklıydı. Ancak vücudun yağ depoları bittikten sonra düzgün çalışması için yiyeceklerden gelen enerjiye ihtiyacı vardı.
Kısa süreli oruçların sağlık açısından faydalı olduğu biliniyor. Ancak bu uzunluktaki oruçları, kimsenin denememesi gerekiyor. Neyse ki bu diyet 1960 ve 70’li yıllarda popülerlik kazanır gibi olsa da yüksek oranda ölüm riski sebebiyle tarihin tozlu sayfalarına gömüldü.
UZUN SÜRELİ AÇLIK SONRASI VÜCUMUZDA NELER OLUYOR?
Bu oldukça tehlikeli olan uzun süreli açlıkların vücudumuza olan etkisini iç hastalıkları, metabolizma ve obezite konularında uzman Dr. Ayça Kaya yorumladı. Kaya, "Karbonhidratların vücutta tükenmesinin ardından enerji için gerekli olan glikoz, ikinci enerji kaynağı olarak başvurulan yağ dokusunun parçalanması sonucu oluşan yağ asitlerinden, diğer adıyla ketonlardan sağlanır. Enerji üretimi için yağ dokusunun da yetersiz kalmasının ardından vücut, hücre metabolizması ve beyin fonksiyonlarının çalışması için gerekli şeker olan glikoz üretimi için kaslardaki proteinini kullanmaya başlar. Bu durum vücudun kendini yok etmesi olarak da değerlendirilebilir" dedi.
7 GÜNLÜK AÇLIK BİLE ALTÜST ETMEK İÇİN YETERLİ
7 günden uzun süren açlıklarda kas atrofisine bağlı yürümede zorluklar, motor kontrol kaybına bağlı olarak kaslarda koordinasyon yetisinde azalma, tiamin (B1 vitamini) seviyelerinin azalmasına bağlı kas kaybından kusma, kontrol edilemeyen göz hareketleri, görme kaybı, bilişsel bozukluklar, motor beceri eksikliği gibi nörolojik problemlerin ortaya çıkacağını da dile getiren Kaya, 1 ay ve fazla süreli açlıklarda ise işin çok daha ciddi bir boyuta ulaştığının bilgisini verdi.
45 GÜNDEN SONRA KALP YETMEZLİĞİ VE ÖLÜM MEYDANA GELİYOR
Dr. Ayça Kaya sözlerine, "Vücut ağırlığının yüzde 18’inden fazlası kaybolduysa kalıcı ve ciddi komplikasyonlar meydana gelir" diyerek şöyle devam etti: "Yutma refleksi kayıpları, işitme ve görmede fonksiyon bozuklukları ve organ yetmezlikleri oluşur. Beyin fonksiyonlarının azalmasına bağlı olarak algılama kapasitesinde azalma görülür. Vitamin değerlerinin azalmasına bağlı ise kişide iskorbüt ve sarılık hastalıkları oluşur. 45 günden sonra ise vücutta enfeksiyon artışı veya kalp yetmezliği sonucu ölüm meydana gelir."
'KARANTİNADA TÜRK İNSANI BOLCA HAMURLU VE ŞEKERLİ TATLI DENEDİ'
Pandemi döneminin getirdiği uzun karantinalar sonucu, Türk insanının mutfakta bolca hamurlu ve şekerli tarifler denemesinden dolayı kilo aldığına ve buna bağlı olarak bazı hastalıkların da geliştiğine değinen Kaya, "Pandemide evde oturmanın birçok hastada kilo alımına neden olduğunu gözlemledim. Kilo artışı ve hareketsizlikle ortaya çıkan insülin direncinin artmasına bağlı iştahın açılması, yüksek tansiyon, uyku apnesi, yorgunluk, vücut ağrılarının artması en çok yaşanılan sağlık sorunlarıydı" diye konuştu.
BU GRUPLAR OBEZİTE İÇİN YÜKSEK RİSKLİ
Obezite için riskli grupların özellikle hamileler, yaşlılar, hormonal metabolik ve kronik hastalıkları olanlar olduğunu söyleyen doktor Ayça Kaya, "Yanlış beslenme alışkanlıkları, hareketsiz yaşam, duygusal yeme, normalin üzerinde veya altında enerji alımı, kullanılan bazı ilaçlar, doğum gibi etmenler kilo artışı ve bunun sonucunda da obeziteye neden olabilir" detayını paylaştı.
Obezite tedavisi hakkında bilinmesi gerekenleri de dile getiren Kaya, "Sağlıklı beslenme, düzenli egzersiz ve doktorun uygun gördüğü ilaçlar doğrultusunda bir yol izlenmesi gerekiyor. Kişilerin doktor ve diyetisyen eşliğinde kan değerlerine bakılarak doğru reçetelerin düzenlenmesi, kişiye uygun sağlıklı beslenme programlarının belirlenmesi ve seveceği bir fiziksel aktiviteyi hayatına katması, obeziteyi yenmede yardımcı olacaktır" tavsiyesinde bulundu.